31 Mart 2013 Pazar

İSRAİL’İN ÖZRÜ BEKLENEN ÖZÜR MÜ?



ABD Başkanı Obama’nın devreye girmesiyle, İsrail Türkiye’nin tezlerini dikkate almadan, sadece kendi kabulüne göre, kötü bir mizansenle üç yıl ayak sürüdükten sonra, ABD ve kendi ulusal çıkarları için “özrümsü”  bir açıklama yaptı.
Neydi bizim tezimiz?
Bizim tezimiz: Uluslararası sularda, uluslararası hukukun yasakladığı yük ve insan taşımayan sivil bir gemiye baskın düzenleyip, gemiyi ele geçirip, insanlara zarar verilemeyeceğiydi.
Zira bu gemide, uluslararası hukukun suç saydığı, ne silah, ne uyuşturucu ve ne de insan kaçakçılığı yapılıyordu.
İsrail “özrümsü” açıklamasında, Türkiye’nin tezi olan, uluslararası hukukun çiğnediğinden hiç bahis etmeden, sadece “Operasyon sırasında bazı hataların olduğunu” yani ölüm ve yaralamaların olduğunu, bir diğer deyişle bir anlamda orantısız güç kullandığını  kabul ediyor ve bunu da kendi incelemelerinin sonucu olduğunu söylüyordu.
Burada bizim açımızdan asıl dramatik durum, Türkiye’nin  tezinin aksine İsrail  uluslararası hukuku çiğnediğini kabul etmeyerek, sanki uluslararası hukuktan kaynaklanan bir hakkını kullanırken, aşırı güç kullanmış olduğunu  kabul ederek “özrümsü” bir açıklama yapması ve bizimde bunu özür olarak kabul etmemizdir.
Türk Basının içinde bulunan bazı başbakan yalakaları, her zaman olduğu gibi “algı yöneticiliği” yaparak, Türkiye’nin teziyle alakası olmayan bu “özrümsü” açıklamayı muhteşem bir başarı olarak gösterme çabası içindedirler.
Aynı “algı yöneticiliği” tazminat konusunda da yapılıyor, “İsrail tazminat konusunda da dize geldi, tazminat ödemeyi kabul etti” algısı yaratıyorlar.
İsrail, “operasyonda bazı hataların” varlığını kabul ettiğine göre, ölenlerin mirasçılarına ve yaralananlara tazminat ödemesi, bir diplomatik başarının değil, o kabulün doğal sonucudur.
Bunu bir başarı gibi gösteren “algı yöneticileri” veya iyi niyetle böyle algılayanlar bir şeyi gözden kaçırıyorlar.
İsrail bunu yaparak, hiçbir gereği yokken, tazminat ödenmesini bir anlaşmaya bağlayarak, kendi bazı kurum ve kuruluşlarının “sorumsuzluğunu” bize kabul ettirecektir.
Yoksa, İsrail’in kabul ettiği şekilde de olsa, kendi kusurunu kabul ettikten sonra tazminat ödemek için bir uluslararası anlaşma yapmaya gerek yoktur.
Anlattıklarımız olayın hukuki boyutu. Olayın bir de  siyasi tarafına bakmakta fayda var.
Olayın yaşanmasından bu yana geçen üç yıl içinde İsrail’in uluslararası sularda yaptığı bir nevi korsanlık faaliyetine, hareketi onaylayan hiç kimse olamamasına rağmen, özür, tazminat ödenmesi ve Gazze’ye uygulanan ambargonun kaldırılması konularında ayak sürüyen İsrail ne değişti de üç yıl sonra Obama’nın aracılığı ile “özrümsü” bir açıklamada bulundu.
Bunun niçin olduğu Netenyahu’nun bürosundan bir kaynağın, açıklamadan bir gün sonra bunu değerlendirirken söylediklerinden anlaşılmaktadır.
Değerlendirmede,  “Türkiye ile yeni bir bahis açılması Suriye’de ne olacağına bağlı olarak gelecekte çok çok önem taşıyabilir. Ancak, yalnızca Suriye’de ne  olacağına ilişkin olarak da değil…..” denerek cümlenin ucu açık bırakılarak net bir mesaj verilmiştir.
ABD’nin bölgedeki taşeronu   İsrail’in,  İran’la  kapışmasına az kaldığı bir dönemde, İsrail bizim hem hava sahamıza ve hem de Kürecik de kurulu bulun NATO ! radarlarına ihtiyaç duymaktadır.İşin temel noktası budur.
Yani Netenyahu kara kaşımız kara gözümüz için değil, ulusunun çıkarları için bu “özrümsü açıklama”yı yapmıştır.
İsrail’in ulusal çıkarları parçalanmış bir Ortadoğu yaratmaktan yanadır.Zira, İsrail’in bölgede etkin bir güç olabilmesi için, dinsel, etnik ve kültürel farklıklar kaşınarak  parçalanmış bir Ortadoğu en büyük hedefidir.Bunun içinde önlerinde bir Lübnan örneği vardır.
Orta doğuda çıkarları olanlar, bu bölgenin birinci Dünya savaşından sonra çizilen sınırlarının değişmesinden; bölge ülkelerinin, etnik, mezhepsel ve kültürel olarak küçülerek parçalanmalarından yanıdırlar.
Hiçbir insan hakları beyannamesinde demokrasi şartı olarak gösterilmeyen, etnik milliyetçilik, yani faşizm, Ortadoğu ülkeleri  söz konusu olduğu zaman demokrasinin ve ilericiliğin ! gereği gibi gösterilmek istenmektedir.
  Aynen bugün Türkiye’de yaptıkları gibi.