ABD Başkanı Obama’nın devreye
girmesiyle, İsrail Türkiye’nin tezlerini dikkate almadan, sadece kendi kabulüne
göre, kötü bir mizansenle üç yıl ayak sürüdükten sonra, ABD ve kendi ulusal
çıkarları için “özrümsü” bir açıklama
yaptı.
Neydi bizim tezimiz?
Bizim tezimiz: Uluslararası sularda, uluslararası
hukukun yasakladığı yük ve insan taşımayan sivil bir gemiye baskın düzenleyip,
gemiyi ele geçirip, insanlara zarar verilemeyeceğiydi.
Zira bu gemide, uluslararası hukukun suç
saydığı, ne silah, ne uyuşturucu ve ne de insan kaçakçılığı yapılıyordu.
İsrail “özrümsü” açıklamasında, Türkiye’nin
tezi olan, uluslararası hukukun çiğnediğinden hiç bahis etmeden, sadece
“Operasyon sırasında bazı hataların olduğunu” yani ölüm ve yaralamaların
olduğunu, bir diğer deyişle bir anlamda orantısız güç kullandığını kabul ediyor ve bunu da kendi incelemelerinin
sonucu olduğunu söylüyordu.
Burada bizim açımızdan asıl dramatik
durum, Türkiye’nin tezinin aksine
İsrail uluslararası hukuku çiğnediğini
kabul etmeyerek, sanki uluslararası hukuktan kaynaklanan bir hakkını kullanırken,
aşırı güç kullanmış olduğunu kabul
ederek “özrümsü” bir açıklama yapması ve bizimde bunu özür olarak kabul
etmemizdir.
Türk Basının içinde bulunan bazı
başbakan yalakaları, her zaman olduğu gibi “algı yöneticiliği” yaparak,
Türkiye’nin teziyle alakası olmayan bu “özrümsü” açıklamayı muhteşem bir başarı
olarak gösterme çabası içindedirler.
Aynı “algı yöneticiliği” tazminat
konusunda da yapılıyor, “İsrail tazminat konusunda da dize geldi, tazminat
ödemeyi kabul etti” algısı yaratıyorlar.
İsrail, “operasyonda bazı hataların”
varlığını kabul ettiğine göre, ölenlerin mirasçılarına ve yaralananlara
tazminat ödemesi, bir diplomatik başarının değil, o kabulün doğal sonucudur.
Bunu bir başarı gibi gösteren “algı
yöneticileri” veya iyi niyetle böyle algılayanlar bir şeyi gözden kaçırıyorlar.
İsrail bunu yaparak, hiçbir gereği
yokken, tazminat ödenmesini bir anlaşmaya bağlayarak, kendi bazı kurum ve
kuruluşlarının “sorumsuzluğunu” bize kabul ettirecektir.
Yoksa, İsrail’in kabul ettiği şekilde de
olsa, kendi kusurunu kabul ettikten sonra tazminat ödemek için bir uluslararası
anlaşma yapmaya gerek yoktur.
Anlattıklarımız olayın hukuki boyutu.
Olayın bir de siyasi tarafına bakmakta
fayda var.
Olayın yaşanmasından bu yana geçen üç
yıl içinde İsrail’in uluslararası sularda yaptığı bir nevi korsanlık
faaliyetine, hareketi onaylayan hiç kimse olamamasına rağmen, özür, tazminat
ödenmesi ve Gazze’ye uygulanan ambargonun kaldırılması konularında ayak sürüyen
İsrail ne değişti de üç yıl sonra Obama’nın aracılığı ile “özrümsü” bir
açıklamada bulundu.
Bunun niçin olduğu Netenyahu’nun
bürosundan bir kaynağın, açıklamadan bir gün sonra bunu değerlendirirken
söylediklerinden anlaşılmaktadır.
Değerlendirmede, “Türkiye ile yeni bir bahis açılması Suriye’de
ne olacağına bağlı olarak gelecekte çok çok önem taşıyabilir. Ancak, yalnızca
Suriye’de ne olacağına ilişkin olarak da
değil…..” denerek cümlenin ucu açık bırakılarak net bir mesaj verilmiştir.
ABD’nin bölgedeki taşeronu İsrail’in,
İran’la kapışmasına az kaldığı
bir dönemde, İsrail bizim hem hava sahamıza ve hem de Kürecik de kurulu bulun
NATO ! radarlarına ihtiyaç duymaktadır.İşin temel noktası budur.
Yani Netenyahu kara kaşımız kara gözümüz
için değil, ulusunun çıkarları için bu “özrümsü açıklama”yı yapmıştır.
İsrail’in ulusal çıkarları parçalanmış
bir Ortadoğu yaratmaktan yanadır.Zira, İsrail’in bölgede etkin bir güç
olabilmesi için, dinsel, etnik ve kültürel farklıklar kaşınarak parçalanmış bir Ortadoğu en büyük hedefidir.Bunun
içinde önlerinde bir Lübnan örneği vardır.
Orta doğuda çıkarları olanlar, bu
bölgenin birinci Dünya savaşından sonra çizilen sınırlarının değişmesinden; bölge
ülkelerinin, etnik, mezhepsel ve kültürel olarak küçülerek parçalanmalarından yanıdırlar.
Hiçbir insan hakları beyannamesinde
demokrasi şartı olarak gösterilmeyen, etnik milliyetçilik, yani faşizm,
Ortadoğu ülkeleri söz konusu olduğu
zaman demokrasinin ve ilericiliğin ! gereği gibi gösterilmek istenmektedir.
Aynen bugün Türkiye’de yaptıkları gibi.