Geçtiğimiz Perşembe günü yayınlanan
yazımda “Susmak Destek Vermektir” demiştim.
Son zamanlarda yaşanan ve ülkenin
bölünmesinin alt yapısını hazırlayan
bazı olaylara değinmiş ve CHP yönetiminin bunlara tepki vermediğini dile
getirmiştim.
Geçen hafta Salı Günü Tayyip
Erdoğan, sık sık yaptığı gibi İsmet
Paşa’nın aziz hatırasına “ faşist diktatör” diyerek saldırmıştır. Bu onun aziz hatırasına olduğu kadar, aynı zamanda CHP’nin tarihine de saldırıdır.
Demokratik rejim demiş, demokratik rejimi
istemiş ve hayata geçirmiş, dünyaca saygın bir devlet adamına ve onun başından
bulunduğu Partiye yapılan bu çirkin ve gerçek dışı saldırıya, bugüne kadar
Kemal Kılıçdaroğlu tarafından bir cevap verilmemiş olması kaygı verici, kaygı
verici olduğu kadar da düşündürücüdür.
Kılıçdaroğlu, Baykal’dan sonra ilk
seçiliği Kurultay’da “ Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün, Bülent Ecevit’in ve Deniz Baykal’ın koltuğunda oturmanın
sorumluluğu ile hareket edeceğim” demişti.
Bu söylem hem bu eski liderlere ve hem
de Partinin onurlu tarihine sahip
çıkacağı anlamındaydı; en azından
dinleyenler ve izleyenler bunu böyle
algıladılar.
Kemal Kılıçdaroğlu sadece bu haksız ve
çirkin saldırılara cevap vermemekle kalmadı,
Tayyip Erdoğan’ın “Sözde Akil Adamları”nın hazırladığı PKK’yı bile geride
bırakan taleplerinde var olan; cadde,
sokak, havaalanı gibi yerlerde, İnönü, Fevzi Çakmak, Abdullah Alpdoğan, Sabiha
Gökçen gibi isimlendirilmelerin terk edilmesi isteğine de sessiz kaldı.
İnönü’ye duyulan nefretin temelinde hem
Atatürk’ün en yakın çalışma arkadaşı olması ve hem de Sevr’i yırtıp atıp
Lozan’ı yapanlardan biri ve Lozanı’nın büyük diplomatı olmasıdır.
Aslına bakarsanız bu suskunluk, sadece
Tayyip Erdoğan’a katkı sağlıyor; açılım konusunda Türk Milleti, ABD ve Abdullah Öcalan arasına
sıkışmış olan AKP’ye can simidi atmak
oluyor.
Öcalan açılımına sessiz kalarak destek
veren, Kılıçdaroğlu’nun “İhtiyarı Dışında” partiye yerleştirildiğini düşündüğüm
Sezgin Tanrıkulu ve onunla beraber hareket edenlerin sağladıkları bu sessizlik
ve görmezden gelmeler, onlar için bir başarıdır.
Böylece bunlar partiyi sesiz bırakarak
ve olayları görmezden getirerek, Öcalan açılımına destek sağlıyorlar.
Abdullah Öcalan CHP’nin bu açılım
sürecine dâhil edilmesini istemişti. Sezgin Tanrıkulu ve beraberindekiler,
partiyi sessizliğe gömerek, bu isteği dolaylı
olarak hayata geçirmiş oluyorlar.
CHP
Kültüründen gelen birisi, “Tek
dil ve tek bayrak olmasın”
“Türk Bayrağı, Türk Milleti gibi kalıplaşmış
deyimlerden vazgeçilsin” “emperyalist uşağı Şeyh Sait, Saidi Nursi gibi
hainlere/isyancılara itibarları iade edilsin” gibi taleplere destek veremez.
Bu nedenle şu anda Sezgin Tanrıkulu
ve beraberindekiler, bu isteklere açıkça destek vermeye korktukları için, bunu
Partiyi sessiz bırakarak gerçekleştiriyorlar.
Bu sessizliği kalıcı
kılmak içinde, Sezgin Tanrıkulu ve yandaşları “Anadilde savunma”, “Anadilde
eğitim”, “ihaleye fesat karıştırma suçlarında indirim”, “Milletvekillerine
kıyak” gibi konularda parti program ve felsefesine uygun davranan
milletvekillerinin de TBMM Adalet Komisyonundan tasfiyelerini
gerçekleştirileceklerdir.
Bunun adımlarının da atılmaya başlandığı görülüyor.
“Anadilde savunma” ile
ilgili yasa Adalet komisyonun da konuşulurken Komisyonun CHP li milletvekilleri,
Parti Programına uygun olarak buna karşı
çıkmışlarsa da, Sezgin Tanrıkulu ve
arkadaşları, alışılmışın dışında komisyona gelip, Parti görüşünün tam
aksine, bu değişikliğe destek vermişlerdir.
Böylece Abdullah Öcalan’ın emrini yerine
getirerek, açılıma kendi çaplarında destek sağlamışlardı.
Kemal Kılıçdaroğlu’da o
zaman, Sezgin Tanrıkulu’nun Parti disiplin ve geleneklerine uymayan bu davranışına, her
hangi bir tepki vermemiş idi.
Bütün bu yaşanmış olaylar
CHP yönetiminin, Parti tabanından
korktuğu için, ülkenin bölünmesini öngören açılıma, açıkça veremediği desteği, sessiz kalarak verdiği gerçeğini ortaya
koymaktadır.
CHP liler,
“ihtiyar dışı” partiye yerleştirilmiş, bölünmeden yana olanlara, teslim olmamalıdırlar.
Bu partinin her kademesinde yıllarca görev yapmış olanların , susma hakları
yoktur.
Ülke süratle
bölünmeye doğru giderken, her gün tarihi değerlerimize saldırılırken, buna
sessiz kalanlara karşı ses çıkartmak zorundasınız/zorundayız. Susarsak/susarsanız
tarih bizleri affetmeyecektir.
Bu süreçte yerel seçimler
yaklaşıyor diyerek sessiz kalanların tutumu, sakalı yanan adama, dur şu
sigaramı senin sakalından yakayım demeye benzer.