HAİNLERDEN NİÇİN KORKULUR?
Hain, zarar vermekten, üzmekten
veya kötülük yapmaktan hoşlanan, bundan zevk alan kişidir.
Genellikle zayıf karakterli
tiplerdir. Çoğu zaman büyük kitlelerin içine saklanırlar, ortaya
çıkabilecekleri siyasal ortamın oluşmasını beklerler.
Roma döneminin en güçlü hatibi
Çiçeron, bunların düşmandan daha tehlikeli olduğunu, çünkü düşmanın kim ve
nerede olduğunun bilindiğini söylemiş.
Bakın, inceleyin, tarihten bugüne
kadar gelin, bütün hainler devletin imkanlarından
en fazla istifade etmiş olanlardır.
Hainlik yapabilecekleri noktaya gelinceye kadar seslerini hiç
çıkartmazlar, bukalemun gibidirler, her renge girerler.
Adam, devletin üniversitesinde
Profesör olmuştur. Asistanlık yıllarında hocasının çantasını taşımış, hocası ne
demişse emredersiniz demiş, boynunu bükmüş, sessizce kabul etmiş görünmüştür.
Gerçek düşüncesini hocasına hiç söylememiştir. Tam bir zavallıdır.
O titri alıp, siyasi iklimin
müsait olması sonrasında, mensubu olduğu etnik kökenin sömürüldüğünü iddia
etmeğe başlamıştır.
Nasıl bir sömürülmeyse?
Devlet imkanları önüne
serildiğinde, bunları sonuna kadar kullanmıştır.
Devlet memuru olurken hiçbir
engelle karşılaşmamış, belki de üniversite yıllarında devletten burs bile
almıştır.
Ama onu hiç söylemez.
Bir diğeri, avukat, hakim, savcı
olmuş; bu görevlere gelirken hiç kimse onun önüne etnik kökeninden ötürü bir
engel çıkarmamış, ama o hep ağlamaya devam etmiştir.
Eğer mensubu olduğu etnik kökenden
gelen soydaşlarına en ufak bir sıcaklık duysa, bölgenin feodal yapısına karşı
çıkması gerekirdi.
Çıkmış mı? Ne gezer.
O feodal yapının ağababaları ile
bir araya gelip, o düzenin devamı için, bölge insanın geri bıraktırılması için “ana
dilde eğitim” der.
Ama kendi çocuğunun İngilizce
öğrenmesi için çaba sarf eder.
Büyük patronu ABD çağırdı mı,
orada Kızılderililere her türlü mezalimin yapıldığını, uzak doğu kökenli
insanların İkinci Dünya Savaşında tehlikeli hayvanlar gibi toplama kamplarında
tutulduğunu aklına bile getirmez; gider onlara biat eder, T.C’ye etmedik hakareti bırakmaz.
Bunlar kamu görevinin en alt
noktasından başlar, aklına gelebilecek en üst noktaya kadar çıkarlar, ama
onlara sorarsanız kanun önünde eşit değillerdir, ezilmektedirler.
Hep birileri tarafından
yaşadıkları ülkeye karşı kullanılmışlardır.
Bunların yanında birde “entel”
dediğimiz, “aydın” gibi gerçeği aramayan, moda olan düşüncenin peşinde koşarken
en önde görünmek, ekonomik refaha erişmek için her şeyi yapanlar vardır.
Bunlar, öğretim üyesi olur,
gazeteci olur, siyasetçi olur.
Bunlar moda olan düşüncenin
peşinde koşarken, moda olduğu için ya da uşaklık ettikleri ağababalarının,
düşüncelerinden hoşlanmadığı, o toplumun duygu ve inanç dünyasından kazımak
istedikleri liderleri, yaşadığı dönemde bulunmayan araçlar ya da kurumlar
çerçevesinde yargılarlar.
Örneğin, Anadolu aydınlanmasının
büyük mimarı Atatürk’ü, devrimleri halka sormamakla, demokrat olmamakla
suçlarlar.
Henüz soy kırım tarifinin
bulunmadığı bir dönemde yani 1915 Osmanlısından hareketle, tarihi gerçeklere
sırtını da dönerek, hem de bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni, Ermenilere Soykırım
yapmakla suçlarlar.
Böylelikle yaşadıkları ülkeyi, moda olan bir düşüncenin peşinden koşarak,
gerçeği aramadan suçlarlar.
Bunu yaptıkları için de ödüllere
layık görülürler.
Bunlar tarih boyunca hep varlardı.
Bunların en önemlisi Caesar’ı
arkasından hançerleyen Brütüs’dü.
Kimdi Brütüs?
Yaşadığı dönemde devletin
imkânlarından en fazla yararlanan
senatördü.
Caesardan himaye de görmüştü. Ama
sonunda, imkan bulduğu an, hep olduğu gibi, onu sırtından hançerlemişti.
Bizim yakın tarihimize bakın,
mütareke döneminde, yukarıda tarif ettiğimiz hainler yok muydu?
Binlerce vardı.
Bugünde var,
Bunu en iyi anlatan ABD önceki
Dışişleri Bakanlarından Henry Kissenger’dir. “Biz Amerika Birleşik Devletlerindeki
hainleri öldürürüz, ama başka ülkelerin hainlerini çok sever ve koruruz”
demiştir.
Hainler! Kissinger sizi böyle
tarif ediyor. Onun için sizlerden korkulur.