24 Mart 2013 Pazar

GÖZÜNÜZ AYDIN ÜLKE BÖLÜNÜYOR!



Artık 21 Temmuzu tarım ekonomisinin egemen olduğu ülkelerin bahar bayramı olarak değil,  Kürdistan’ın kuruluş günü olarak anımsayacağız.
Günlerdir beklenen “İmralı Sakini” diye algılatılmaya çalışılan  Katil Başının 21 Temmuz’da adına okunan  açıklama incelendiğinde, tek somut hususun,  Orta Doğu coğrafyasında haritaların ve hudutların değişecek olmasıdır.
Sadece bu söylem dahi açıklamanın  Katil Başına ait olmadığını, birilerinin metni yazıp onun  eline  verdiğini göstermektedir.
Çünkü bu istekler  Abdullah Öcalan ve yandaşlarının kendi başlarına gerçekleştirilmeleri mümkün olmayan, ama çok daha önce ABD li yetkililer tarafından dünya’ya ilan edilmiş olan bir durumdur.  
Bu sütunu takip edenler bilirler defalarca, İran, Irak, Türkiye ve Suriye’den koparılacak topraklar üstünde ABD ve AB’nin bir “Büyük Kürdistan” hayali olduğunu yazmıştık.
Katil Başının sözde kendi yazdığı açıklamada  “Arabi, Türki, Farsi, Kürdi toplulukların ulus devletçiklere, sanal sınırlara, suni problemlere gark” edildiği dile getirilmiş.
Bu ifade ile sadece Türkiye Cumhuriyeti hudutları tartışmaya açılmıyor,  İran, Irak ve Suriye devletlerinin sınırları da, o yöre halkları da isyana teşvik edilerek, tartışmaya açılmaya çalışılıyor.
Bu yapılırken de tam bir şark kurnazlığı ile içinde, en azından  Türk halkının bir kısmının hoşuna gidecek, Musul ve Kerk’ü de içine alacak Misakk-ı Milli sınırı tarif ediliyor.
Bu taleplerinden, yani Musul ve Kerkük’ü içine alan Misak ki Milliden,  bu ülkeyi kuranlar, Lozan’da bunun olmayacağını anladıklarından vaz geçmişler, bugünkü sınırları benimsemişlerdir.
1923 den beri kimsenin bir karış toprağında gözü olmadığını söyleyen Türkiye, böyle bir söyleme nasıl ortak olur.
Bu şark kurnazlığının hedeflediği, üniter yapıdan federatif yapıya geçiş, yani Lozan’ın delinmesidir.
Lozan bir kere delindi mi, hemen arkasından, Lozan’da büyük bir mücadeleyle engellenen, Müslüman azınlıklar konusu gündeme gelecektir. Bu da Türkiye Cumhuriyeti’ni doğrudan federatif bir yapıya götürecektir.
Açıklamayı yazıp Katil Başının eline verenler, kendilerince diğer halkları, yani bu ülkenin üniter yapısı ile bir sorunu olmayan, Arnavut’u, Çerkez’i,Laz’ı, Boşnak’ı tahrik etmeye çalışmaktadırlar.
Diğer bir önemli  nokta “Silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilme zamanı geldi” açıklamasıdır.
Burada ilk etapta  kendilerini meşru bir güç gibi gösterme çabası vardır.
Bu açıklamaya baktığınız zaman silahların teslimi söz konusu olmadığı gibi, çekilmenin  nasıl ve ne zaman olacağı da belli değil.Yani muğlak bir ifade.
Çekilmeyi kim nasıl kontrol edecek, bu nedenle kontrolü mümkün değil.  Türkiye Cumhuriyeti’nin elinde PKK’nın envanteri mi var? Kaç kişinin Türkiye’yi terk ettiği nasıl bilinecek.
“Sabah Külahlı, Gece Silahlı”  söylemi teröristlerin yapısını ortaya koymuyor mu? Bunların ülkeyi terk ettiği nasıl kontrol edilecek.
Ayrıca hem Karayılan ve hem de Duran Kalkan bir çekilmenin söz konusu olmadığını açıkça ilan ettiler.
Hatta Duran Kalkan, Türk Asker ve Polisinin bölgeden çekilmesi talebinin yanında sıraladığı diğer bir kısım isteklerle, katil başından daha dürüst bir şekilde bağımsızlık istediğini söylemiştir.
Katil başı adına Diyarbakır’da okunan manifesto, sözde Kürdistan’ın ilanıdır.
Bütün temennimiz bu yapılan açıklamalar ile Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin mutabakatlarının olmamasıdır.
Eğer böyle bir mutabakat yoksa, o zaman da  komşularımızın toprak bütünlüğüne saygı duyduğumuz vakit geçirmeden ilan edilmelidir.
 Bunun aksi, “Kimseden bir karış toprak talebimiz olmadığı gibi kimseye de verilecek bir karış toprağımız olmadığı” yönündeki milli politikamızdan vaz geçip, yayılmacı bir dış politika takip edeceğimizin ilanı olur.
Sevr’i yırtanlardan öç alma duygusu, batını tedavi edilemez bir hastalığıydı. İçerdeki ortakları vasıtasıyla bunu adım adım gerçekleştirme çabasındalar. İçerdeki yardakçıları vasıtasıyla bir yere kadarda başarılı oldular.Yani ülkeyi bölerek “Büyük Kürdistan’ı” ağabeylerinin yardımı ile kuruyorlar.