Son yıllarda, bir kısım enteller,
köşe yazarları ve elbette hedeflerinde bölünme ve büyük Kürdistan hayali ile
yaşayan Kürtler,
bir anda ülkenin istikrarından yana oldular.
Konjonktür o kadar lehimize imiş
ki; düne kadar Türkiye’nin istikrarsızlığından yana olan uluslararası aktörler,
şimdi bölgenin istikrarı açısından Anadolu’nun huzuruna ihtiyaç duyuyorlarmış.
Yıllardır Türkiye’nin
istikrarsızlığından yana olan uluslararası
aktörler, ne değişti de şimdi Anadolu’da huzurun olmasını istiyorlar.
Olan şu; şekillendirilmiş iktidar
ve muhalefet aracılığıyla dört ülkenin toprakları üzerinde kurulacak olan Büyük
Kürdistan’ın gerçekleşmeye başlamasıdır.
Elbette uluslararası aktörler,
Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetenler ulusal bütünlüğü, ülkesiyle milletiyle
bölünmez bütünlüğü savundukları sürece,
bu ülkedeki terörü teşvik ettiler, desteklediler, yani istikrarsızlık Türk
halkında bıkkınlık yaratmak için bir vasıtaydı.
Bir kısım köşe yazarlarının ve
entellerinin desteğini de arkasına alıp, bölünmeye giden yolun kilometre
taşları döşenmeye başlayınca elbette Türkiye’nin bölünmesinde menfaatleri
olan uluslararası aktörler gelinen
noktada onların anladığı anlamda Türkiye’nin “huzurunu” isterler.
Oynanan bu oyunun ülkeyi bölünmeye
götürdüğünü, bu bölünmeden tek yararlananların uluslararası aktörler ile
bölgede yaşayan feodal beyler olacağının dile getirilmesi istenmemektedir. Bu söylemde bulunanlara, sözde barış sürecine
zarar verildikleri yaftası ile saldırılmaktadır.
Elbette Kandil bile bombalandığı
sürece sesleri çıkmaz. Zira, istediklerini almaya en yakın noktada olduklarının
hayalini görüyorlar.
Niye onlara göre pişmiş olan aşa
su katsınlar ki.
İstikrar dedikleri şey Türkiye’nin
bölünmesine giden yoldur. O yoldaki istikrarı sonuna kadar savunurlar.
CHP yönetiminin başı sonu belli
olmayan bu tezgaha kredi açması bile onları tatmin etmemektedir. İlla devleti
kuran CHP’nin şimdiki yönetimi bile olsa, bu bölünme sürecinin içinde olması
arzu edilmektedir.
O kadar ki, CHP Genelbaşkanı’nın “Terörle
mücadele edilir, müzakere edilmez” demesi gerekirken, İmralı sürecinde MİT’in
davranışının hukuki dayanağı olup olmadığı gibi bir soruyu sormasına bile
tahammülleri yoktur.
CHP’den ve ulusalcılardan istenen
tek şey, bu bölünme sürecine karşı çıkmamalarıdır.
Yani ihanete sessiz kalmalarıdır.
Uluslararası aktörlerin,
Türkiye’nin bölünme sürecinden mutluluk duymalarını anlıyorum, zira onlar kendi
ülkelerinin, kendi insanların mutluluğu için bunu planlıyorlar.
Ayıplanması, kınanması gerekenler,bu
ülkenin çağdaş Ali Kemalleri, bu ülkenin çocuklarıdır. Onların bir ihanet olan
bu bölünme sürecini “Anadolu’nun huzuru”
diye yutturmaya çalışmalarıdır.
Hiç siz uluslararası aktörlerin,
bu ülkede silahsız askerlerin bile pusuya düşürülüp öldürülmesine tepki
verdiklerini gördünüz mü?
AKP iktidarı döneminde Kuzey
Irak’tan Türkiye’ye terör ihraç edilirken, uluslararası hukuktan kaynaklanan,
Anadolu İnsanın huzuru için takip hakkımızı bihakkın kullanmamıza izin verdiler
mi?
Şimdi mi Anadolu’nun huzuru
akıllarına geliyor?
Artık Türk halkına yalan
söylemekten, onu kandırmaya çalışmaktan
vaz geçin.Batılı ülkeler terör örgütüyle müzakere etmedikleri gibi,
hiçbir inisiyatifi olmayan onların siyasi uzantılarıyla da görüşmezler.
İspanya Hükümetinin ETA'nın siyasi uzantısı konumundaki Herri
Batasuna'yla müzakere masasına oturduğunu gördünüz mü? Duydunuz mu?
Ciddi Devlet adamları ne terör örgütüyle ve ne de onların siyasi uzantılarıyla görüşüp pazarlık ederler.
Ciddi Devlet adamları ne terör örgütüyle ve ne de onların siyasi uzantılarıyla görüşüp pazarlık ederler.
Biz teröristler yut dışına
çıksın derken, IRA olayında İngiltere’nin ne yaptığını Türk halkından
saklıyorsunuz.
IRA, Kanadalı bir general
başkanlığında, biri Katolik, diğeri Protestan iki rahibin de yer aldığı
komisyon eşliğinde silahlarını imha etmeye başlamış, silahlı elemanlarını
yargıya teslim etmiş ve en nihayetinde; 28 Temmuz 2005’te IRA’nın silahlarının
tamamının imha edildiği ilan edilmiştir.
Türkiye’ye uygulatılmaya
çalışılan çifte standardı görüyor musunuz? İşte arzu ettikleri istikrar budur.