13 Mart 2013 Çarşamba

KİMİN ARZULADIĞI İSTİKRAR


        
Son yıllarda, bir kısım enteller, köşe yazarları ve elbette hedeflerinde bölünme ve büyük Kürdistan hayali ile yaşayan Kürtler,
 bir anda ülkenin istikrarından yana oldular.
Konjonktür o kadar lehimize imiş ki; düne kadar Türkiye’nin istikrarsızlığından yana olan uluslararası aktörler, şimdi bölgenin istikrarı açısından Anadolu’nun huzuruna ihtiyaç duyuyorlarmış.
Yıllardır Türkiye’nin istikrarsızlığından yana olan uluslararası  aktörler, ne değişti de şimdi Anadolu’da huzurun olmasını istiyorlar.
Olan şu; şekillendirilmiş iktidar ve muhalefet aracılığıyla dört ülkenin toprakları üzerinde kurulacak olan Büyük Kürdistan’ın gerçekleşmeye başlamasıdır.
Elbette uluslararası aktörler, Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetenler ulusal bütünlüğü, ülkesiyle milletiyle bölünmez bütünlüğü savundukları  sürece, bu ülkedeki terörü teşvik ettiler, desteklediler, yani istikrarsızlık Türk halkında bıkkınlık yaratmak için bir vasıtaydı.
Bir kısım köşe yazarlarının ve entellerinin desteğini de arkasına alıp, bölünmeye giden yolun kilometre taşları döşenmeye başlayınca elbette Türkiye’nin bölünmesinde menfaatleri olan  uluslararası aktörler gelinen noktada onların anladığı anlamda Türkiye’nin “huzurunu” isterler.
Oynanan bu oyunun ülkeyi bölünmeye götürdüğünü, bu bölünmeden tek yararlananların uluslararası aktörler ile bölgede yaşayan feodal beyler olacağının dile getirilmesi istenmemektedir.  Bu söylemde bulunanlara, sözde barış sürecine zarar verildikleri yaftası ile saldırılmaktadır.
Elbette Kandil bile bombalandığı sürece sesleri çıkmaz. Zira, istediklerini almaya en yakın noktada olduklarının hayalini görüyorlar.   
Niye onlara göre pişmiş olan aşa su katsınlar ki.
İstikrar dedikleri şey Türkiye’nin bölünmesine giden yoldur. O yoldaki istikrarı sonuna kadar savunurlar.
CHP yönetiminin başı sonu belli olmayan bu tezgaha kredi açması bile onları tatmin etmemektedir. İlla devleti kuran CHP’nin şimdiki yönetimi bile olsa, bu bölünme sürecinin içinde olması arzu edilmektedir.
O kadar ki, CHP Genelbaşkanı’nın “Terörle mücadele edilir, müzakere edilmez” demesi gerekirken, İmralı sürecinde MİT’in davranışının hukuki dayanağı olup olmadığı gibi bir soruyu sormasına bile tahammülleri yoktur.
CHP’den ve ulusalcılardan istenen tek  şey, bu bölünme sürecine karşı çıkmamalarıdır. Yani ihanete sessiz kalmalarıdır.
Uluslararası aktörlerin, Türkiye’nin bölünme sürecinden mutluluk duymalarını anlıyorum, zira onlar kendi ülkelerinin, kendi insanların mutluluğu için bunu planlıyorlar.
Ayıplanması, kınanması gerekenler,bu ülkenin çağdaş Ali Kemalleri, bu ülkenin çocuklarıdır. Onların bir ihanet olan bu  bölünme sürecini “Anadolu’nun huzuru” diye yutturmaya çalışmalarıdır.
Hiç siz uluslararası aktörlerin, bu ülkede silahsız askerlerin bile pusuya düşürülüp öldürülmesine tepki verdiklerini gördünüz mü?
AKP iktidarı döneminde Kuzey Irak’tan Türkiye’ye terör ihraç edilirken, uluslararası hukuktan kaynaklanan, Anadolu İnsanın huzuru için takip hakkımızı bihakkın kullanmamıza izin verdiler mi?
Şimdi mi Anadolu’nun huzuru akıllarına geliyor?
Artık Türk halkına yalan söylemekten, onu kandırmaya çalışmaktan  vaz geçin.Batılı ülkeler terör örgütüyle müzakere etmedikleri gibi, hiçbir inisiyatifi olmayan onların siyasi uzantılarıyla da görüşmezler.
İspanya Hükümetinin  ETA'nın siyasi uzantısı konumundaki Herri Batasuna'yla müzakere masasına oturduğunu gördünüz mü? Duydunuz mu?
Ciddi Devlet adamları ne terör örgütüyle ve ne de onların siyasi uzantılarıyla görüşüp pazarlık ederler.
Biz teröristler yut dışına çıksın derken, IRA olayında İngiltere’nin ne yaptığını Türk halkından saklıyorsunuz.
IRA, Kanadalı bir general başkanlığında, biri Katolik, diğeri Protestan iki rahibin de yer aldığı komisyon eşliğinde silahlarını imha etmeye başlamış, silahlı elemanlarını yargıya teslim etmiş ve en nihayetinde; 28 Temmuz 2005’te IRA’nın silahlarının tamamının imha edildiği ilan edilmiştir.
Türkiye’ye uygulatılmaya çalışılan çifte standardı görüyor musunuz? İşte arzu ettikleri istikrar budur.