Her rejimde bir parlamento
olabilir, ister işlevsel ister göstermelik, ama vardır.
Parlamentonun varlığı, birden
fazla partilerin bulunması da gerçek anlamda demokrasinin göstergeleri
değildir.
Demokrasinin en büyük teminatının
özgür basın olduğunu İngiliz siyasetçi:
“Lordlar Kamarası sizin olsun, Avam Kamarası da sizin olsun, siz bana
özgür basını verin” diyerek özetlemiştir.
Bu ülke insanın büyük bir
çoğunluğunun doğru dürüst bilmeden hayranlık duyduğu Amerika Birleşik
Devletleri’nin en büyük özelliği “ifade özgürlüğüdür”
Orada başkan Obama dahil herkes ve
her eylem en acımasız şekilde eleştirilir, çünkü gerçek demokrasiye
inanıyorsanız, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmanız şarttır..
Amerika Birleşik Devletleri veya
bir başka uygar ülkede,bir devlet başkanı veya
hükümet başkanı, hoşlanmadığı yayınları yapan gazetelerin patronlarından,
sevmedikleri, haz etmedikleri gazetecilerin
işten çıkartılmasını isteyebilirler mi?
Mümkün değil.
Böyle bir istekte bulunamayacakları
gibi akıllarından bile geçiremezler, geçirirlerse adama “sevsinler senin ileri
demokrasi anlayışın” derler.
Geçmişte ve günümüzde Dünyayı,
Türkiye’yi sarsan haberlere bakın
bunların hepsi özgür basının başarısıdır.
Demokrasiyi tam özümseyememiş ülkelerde,
ülkesinin kaderini dilediği şekilde ele geçirmek isteyen siyasetçiler, önce
basın özgürlüğünü yok etmeye çalışırlar.
Bunu yaparken de aynen Tayyip
Erdoğan’ın bugün yaptığı gibi, ülkenin yararını gözetiyormuş gibi bir algı
yaratmaya çalışırlar.
Daha yeni, muhteşem bir
gazetecilik örneği olan “İmralı Tutanak”larının yayınlanmasına, büyük tepki veren Başbakan Tayyip Erdoğan
“Sevsinler senin gazeteciliğini” diyebilmiştir.
Ve bu tepkisini de, “sözde barış
süreci” baltalandığı için vermiş gibi yapmıştır.
Aslında burada tam olarak da
yukarıda sözünü ettiğimiz “ülkenin kaderini tek başına eline almak” arzusunun,
yani İmralı’da kotarılan “ver Türk tipi başkanlığı al özerkliği” Anayasa oyununun
ortaya dökülmesinden duyduğu rahatsızlıktır.
Yani basın görevini yapmıştır
Demokrasinin hareket noktası,
siyasi iktidarların, ancak kontrol edildikleri zaman doğru yolda kalacaklarına
olan inançtır.
Burada gazete ve gazeteci halkın haber almasını sağlamış, siyasal
iktidarın kontrol edilmesinin önünü açmış,
ancak bu ülkenin ne siyasetçileri, ne kamu hukukçuları, ne demokrasi ayıbı bu sözlere ve nede ortaya
dökülen ülke bütünlüğüne yönelik pazarlığa tek tepki
vermemişler/verememişlerdir.
Burada gazete ve gazeteci
görevlerini yapmışlardır.
Görevlerini yapmayanlar bu ülkenin
aydınları ve siyasal partileridir.
Demokrasiyi, basın özgürlüğünü
içine sindiremeyende Tayyip Erdoğandır.
Doğru haber alma, doğruları ve
gerçekleri bilme yani doğru bilgilenme hakkı demokrasinin gereğidir.
Özgür basın, halkın gerçekleri
öğrenerek, doğru siyasal tercih yapabilmesi, ve azınlığında çoğunluk haline
gelebilme hakkı için şarttır.
Özgür basın, ister siyasi, ister ekonomik gücü elinde
bulunduranların kamuoyu önünde hesap
verebilmeleri için şarttır.
Ülkenin aydınları, siyasi
partileri için güçlü, yansız, ilkeli, demokratik bir yazılı ve görsel
basın hedef olmalıdır.
Bu hedefe ulaşabilmek için en
azından siyasi partiler ilk etapta,
Başbakanın böyle konuşmasının temel nedeni olan vergi inceleme ve denetim
gücünün siyasal iktidarın etki ve yetki alanı dışına çıkartılmasının
mücadelesini vermek zorundadırlar.
Dünyanın bir çok demokratik
ülkesinde başta, Amerika Birleşik Devletlerinde olmak üzere vergi idareleri
siyasal iktidarların kontrolünde olmayıp, özerk kuruluşlardır.
Bu temin edilmeden iktidarları
hoşuna gitmeyen hiçbir bilgi halka ulaştırılamaz.
Nadiren de olsa ulaştırıldığı
zamanda son tutanak olayında olduğu gibi, gazete ve gazeteci Başbakan
tarafından baskı altına alınır.
Eğer demokratik bir ülkede yaşamak
istiyorsak, demokrasinin teminatı olan özgür basın için hukuk mücadelesi vermek
zorundayız.