20 Mart 2013 Çarşamba

AÇILIMDA BÜYÜK TUZAK


      
 İmralı tutanaklarından hatırlayacaksınız; Abdullah Öcalan “ne ev hapsi, ne af,  buradan hep beraber özgürce çıkacağız” dediğini ve ayrıca da, PKK terör örgütünün Türkiye dışına çıkışı içinde, “ Meclis kararı” istediğini öğrenmiştik.
Uluslararası hukuk bilgisi isteyen bu  söylem, Abdullah Öcalan’ın kendi fikri olamaz.Bu onu yönlendirenlerin fikri olması gerekir.
İktidarın bugüne kadar sergilediği hukuk dışı ve Yüce Divanlık suç oluşturan tutum ve davranışları, PKK’ya dolaylı tanıma sağlayarak onu zaten uluslararası hukukun süjesi haline getirmişti.
Yani PKK,  devletin, kendisi ile müzakere ediyor olması; devlet örgütün elindeki görevlilerini örgüt bayrakları altında, törenle, imzalanan protokolle teslim alması; örgüt militanlarının Habur skandalında olduğu gibi "üniformalarıyla" mahkeme karşısına çıkmalarına ve ülkeye girmelerine izin verilmesi ile Türkiye Cumhuriyeti tarafından fiilen tanımıştır. 
Tanıma: Bir uluslararası hukuk kişisinin ( Türkiye Cumhuriyeti) kendi dışında oluşan, belli bir olayı, bir durumu, bir belgeyi, ya da bir iddiayı (PKK’nın söylem ve faaliyetleri) kendisi (Türkiye Cumhuriyeti) bakımından yasal kabul ettiğini ve hukuksal ilişkilerini bu yolla kabul edilen veriler üzerine kuracağını bildiren bir hukuksal işlemdir. Tanıma bir antlaşma ile yapılabileceği gibi tek-taraflı bir işlemle de(PKK terör örgütü ile görüşmeye başlamak, PKK’nın elinde bulundurduğu Türk vatandaşlarını tutanak ile teslim almak, PKK’nın yurt dışına çıkışı için Meclis kararı çıkartmak, ya da yasal düzenleme yapmak) yapılabilmektedir.
Terör örgütlerinin uluslararası alanda ulaşmak istedikleri temel amaçlardan birisi de  “savaşan taraf” statüsünü kazanarak, uluslararası insani hukukun süjesi haline gelmek olduğu bilinen bir gerçektir.
İşte gerek İktidarı yönlendirenler gerekse  Abdullah Öcalan’a akıl verenlerin yapmak istedikleri, PKK’ya ve dolayısıyla onun şehir örgütlenmesi olan KCK’ya “ayaklanan/savaşan  statüsü” kazandırmaya çalışarak onu uluslararası hukukun bir süjesi haline getirmektir.
Abdullah Öcalan’ın istediği Meclis desteği bunu elde etmek için gereken ama aslında şartta olmayan son adımdır. Abdullah Öcalan’ın istediği ve Adalet Bakanının da “PKK’nın çekilmesi için yasal düzenlemelere ihtiyaç olabilir” açıklaması ve buna yönelik yasal düzenlemelerin yapılması, PKK terör örgütünün fiilen tanınması yanında yasal bir düzenlemeyle  “Ayaklanan/savaşan  Statüsünün” Türkiye tarafından hukukende  tanınması olacaktır.
PKK’nın bu statüye kavuşması ile artık onun elebaşısı, bebek katili Abdullah Öcalan ve diğer PKK tutukluları “Savaş tutsağı” muamelesi göreceklerdir.
Savaş tutsaklarının çatışmanın fiilen sona ermesi beklenmeden de kimi koşullarda serbest bırakılması olanaklıdır.
Dikkat edilirse PKK ve siyasi uzantısı BDP kaçırılan, kamu görevlileri ve diğer vatandaşlarımızdan ve Türkiye Cumhuriyeti Cezaevlerinde bulunan yandaşlarından “tutsaklar” diye bahis etmektedirler. Dağdaki  ve şehirdeki teröristlerden de “Gerilla” diye söz ederek kendilerine fiilen “ayaklanan/savaşan  statüsü” vermeğe çalışmaktadır.
Bu statünün  hukuki kaynağı 1949 yılında Cenevre’de imzalanan ve Türkiye’nin de taraf olduğu üç anlaşmanın  ortak maddesi olan 3.maddelerinden kaynaklanmaktadır.
Bu madde, sözleşmelere taraf devletlerden birisinin toprakları üzerinde yaşanan uluslararası nitelikte olmayan silahlı ihtilaflarda tarafların bağlı olacağı hükümleri düzenliyor.
"Cenevre Sözleşmeleri'nin ortak 3. Maddesi hükümlerinin” dahili bir silahlı çatışmaya uygulanabilmesi için bazı  şartların varlığı  gerekiyor?.
Nedir bu şartlar?
Hükümete karşı savaşan  örgütlü bir silahlı güç var mı?
Var.PKK terör örgütü
Bu gücün, eylemlerinin sorumluluğunu alacak bir otoritesi var mı?
Var. Başta terörist başı olmak üzere, emir komuta kademeleri var.
Belli bir bölgede mi hareket ediyor?
Genellikle öyle.
Sözleşme hükümlerini uygulama vasıta ve imkânlarına sahip mi?
Sahip denebilir! Elindeki rehineleri törenle ve protokol imzalayarak devlete teslim edebiliyor.
Yasal hükümet,  karşısındaki silahlı güce karşı silahlı kuvvetlerini kullanıyor mu?
Evet!
Bu silahlı ihtilaf uzun süredir devam ediyor mu?
Evet. 30 yıldır.
Bu çatışmalar başka devletleri içine almamış ve genel olarak devletin sınırları içinde kalmış durumda mı?
 Evet sadece Türkiye toprakları içinde.
Başkaldıran taraf,(PKK)  devlet niteliğini gösteren bir örgüte sahip olduğunu iddia ediyor mu?
Ediyor KCK bunun için var.
        Bu sivil otorite (KCK) belli bir bölgedeki nüfus üzerinde fiili bir yetki kullanıyor mu?
  KCK’nın bu konuda çok mesafe aldığı muhakkak
        Devlet  karşısındaki gücü “savaşan" olarak tanımış mı ?
Şu an için fiili bir tanımanın var olduğu kesin. Zira devlet, karşısındaki güç ile müzakere ediyor. Örgütün elindeki görevlilerini örgüt bayrakları altında, törenle, imzalanan protokolle teslim alıyor. Örgüt militanlarının Habur skandalında olduğu gibi "üniformalarıyla" mahkeme karşısına çıkmalarına ve ülkeye girmelerine izin veriyor. Böylece, o üniformaları da tanıyor 
İktidarın belki bilerek, belki bilmeden  sergilediği bu tür  davranışları sebebi ile PKK fiilen  uluslararası hukukun sujesi haline  gelmiş durumdadır.
Ayrıca Adalet Bakanı da PKK terör örgütünün yurt dışına çıkışı ile ilgili yasal düzenleme yapılacağını söyledi. Bunun yapıldığı   anda “hukuki tanıma” da gerçekleşmiş olacaktır.
  Şimdi bunun uluslararası hukuktaki adının konulması aşaması kalmıştır. O aşama da geçilince, konu artık Türkiye'nin "terörle mücadelesi" konusu olmaktan çıkacak, uluslararası toplumun konusu haline gelecektir.
Artık PKK ayaklanan veya savaşan taraf haline geldikten sonra Abdullah Öcalan’a uygulanacak statüde buna uygun olacaktır.
Örneğin PKK terör  örgütü bütün unsurlarıyla Türkiye’yi terk edecek dediğiniz zaman, acaba Abdullah Öcalan’da bu unsurların en başındaki kişi  olarak kabul edilecek ve oda mı hudut dışı edilecektir?
Edilirse, “İmralı Tutanaklarında” ortaya çıktığı gibi, “Ne ev hapsi, ne af, buradan yürüyerek çıkacağız, hepimiz özgür olacağız” sözü bu statü değişikliğini mi yandaşlarına   müjdeliyordu?
Son İmralı heyetinin okuduğu Öcalan mektubunda  Meclisi göreve çağırması da bu nedenle miydi?
Sızan haberlere göre, PKK militanları önce sınır dışına gönderilip Birleşmiş Milletler  denetimindeki bir kampa yerleştirilecekmiş, böyle bir durumda Türkiye olayın Birleşmiş Milletler’in ilgi alanına girdiğini kabul etmiş olacaktır.
Katil başıda bunun için TBMM kararında ısrar etmektedir
O zaman Başbakan “ne ev hapsi, ne de af çıkarttım” diye yemin etse başı ağrımayacaktır.
Abdullah Öcalan ve hempalarına “statü” yü Türkiye Cumhuriyeti Devleti vermeyecek uluslararası hukuk verecek. O zaman da bölücülerin “Öcalan’a af, Kürtlere statü” slagonun hayata geçtiğini Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan, söylediği şekilde  yürüyerek çıktığını ve bölünmeye giden yolun açıldığını göreceğiz.