İmralı tutanaklarından hatırlayacaksınız;
Abdullah Öcalan “ne ev hapsi, ne af,
buradan hep beraber özgürce çıkacağız” dediğini ve ayrıca da, PKK terör
örgütünün Türkiye dışına çıkışı içinde, “ Meclis kararı” istediğini
öğrenmiştik.
Uluslararası hukuk bilgisi isteyen
bu söylem, Abdullah Öcalan’ın kendi
fikri olamaz.Bu onu yönlendirenlerin fikri olması gerekir.
İktidarın bugüne kadar sergilediği
hukuk dışı ve Yüce Divanlık suç oluşturan tutum ve davranışları, PKK’ya dolaylı
tanıma sağlayarak onu zaten uluslararası hukukun süjesi haline getirmişti.
Yani PKK, devletin, kendisi ile müzakere ediyor olması;
devlet örgütün elindeki görevlilerini örgüt bayrakları altında, törenle,
imzalanan protokolle teslim alması; örgüt militanlarının Habur skandalında
olduğu gibi "üniformalarıyla" mahkeme karşısına çıkmalarına ve ülkeye
girmelerine izin verilmesi ile Türkiye Cumhuriyeti tarafından fiilen
tanımıştır.
Tanıma: Bir uluslararası hukuk
kişisinin ( Türkiye Cumhuriyeti) kendi dışında oluşan, belli bir olayı, bir
durumu, bir belgeyi, ya da bir iddiayı (PKK’nın söylem ve faaliyetleri) kendisi
(Türkiye Cumhuriyeti) bakımından yasal kabul ettiğini ve hukuksal ilişkilerini
bu yolla kabul edilen veriler üzerine kuracağını bildiren bir hukuksal
işlemdir. Tanıma bir antlaşma ile yapılabileceği gibi tek-taraflı bir işlemle
de(PKK terör örgütü ile görüşmeye başlamak, PKK’nın elinde bulundurduğu Türk
vatandaşlarını tutanak ile teslim almak, PKK’nın yurt dışına çıkışı için Meclis
kararı çıkartmak, ya da yasal düzenleme yapmak) yapılabilmektedir.
Terör örgütlerinin uluslararası
alanda ulaşmak istedikleri temel amaçlardan birisi de “savaşan taraf” statüsünü kazanarak,
uluslararası insani hukukun süjesi haline gelmek olduğu bilinen bir gerçektir.
İşte gerek İktidarı yönlendirenler
gerekse Abdullah Öcalan’a akıl
verenlerin yapmak istedikleri, PKK’ya ve dolayısıyla onun şehir örgütlenmesi
olan KCK’ya “ayaklanan/savaşan statüsü”
kazandırmaya çalışarak onu uluslararası hukukun bir süjesi haline getirmektir.
Abdullah Öcalan’ın istediği Meclis
desteği bunu elde etmek için gereken ama aslında şartta olmayan son adımdır.
Abdullah Öcalan’ın istediği ve Adalet Bakanının da “PKK’nın çekilmesi için
yasal düzenlemelere ihtiyaç olabilir” açıklaması ve buna yönelik yasal
düzenlemelerin yapılması, PKK terör örgütünün fiilen tanınması yanında yasal
bir düzenlemeyle “Ayaklanan/savaşan Statüsünün” Türkiye tarafından hukukende tanınması olacaktır.
PKK’nın bu statüye kavuşması ile
artık onun elebaşısı, bebek katili Abdullah Öcalan ve diğer PKK tutukluları
“Savaş tutsağı” muamelesi göreceklerdir.
Savaş tutsaklarının çatışmanın
fiilen sona ermesi beklenmeden de kimi koşullarda serbest bırakılması
olanaklıdır.
Dikkat edilirse PKK ve siyasi
uzantısı BDP kaçırılan, kamu görevlileri ve diğer vatandaşlarımızdan ve Türkiye
Cumhuriyeti Cezaevlerinde bulunan yandaşlarından “tutsaklar” diye bahis
etmektedirler. Dağdaki ve şehirdeki
teröristlerden de “Gerilla” diye söz ederek kendilerine fiilen
“ayaklanan/savaşan statüsü” vermeğe
çalışmaktadır.
Bu statünün hukuki kaynağı 1949 yılında Cenevre’de
imzalanan ve Türkiye’nin de taraf olduğu üç anlaşmanın ortak maddesi olan 3.maddelerinden
kaynaklanmaktadır.
Bu madde, sözleşmelere taraf
devletlerden birisinin toprakları üzerinde yaşanan uluslararası nitelikte
olmayan silahlı ihtilaflarda tarafların bağlı olacağı hükümleri düzenliyor.
"Cenevre Sözleşmeleri'nin ortak 3. Maddesi
hükümlerinin” dahili bir silahlı çatışmaya uygulanabilmesi için bazı şartların varlığı gerekiyor?.
Nedir bu şartlar?
Hükümete karşı savaşan örgütlü bir silahlı güç var mı?
Var.PKK terör örgütü
Bu gücün, eylemlerinin sorumluluğunu alacak bir
otoritesi var mı?
Var. Başta terörist başı olmak üzere, emir
komuta kademeleri var.
Belli bir bölgede mi hareket ediyor?
Genellikle öyle.
Sözleşme hükümlerini uygulama vasıta ve
imkânlarına sahip mi?
Sahip denebilir! Elindeki rehineleri törenle ve
protokol imzalayarak devlete teslim edebiliyor.
Yasal hükümet, karşısındaki silahlı güce karşı silahlı
kuvvetlerini kullanıyor mu?
Evet!
Bu silahlı ihtilaf uzun süredir devam ediyor mu?
Evet. 30 yıldır.
Bu çatışmalar başka devletleri içine almamış ve
genel olarak devletin sınırları içinde kalmış durumda mı?
Evet
sadece Türkiye toprakları içinde.
Başkaldıran taraf,(PKK) devlet niteliğini gösteren bir örgüte sahip
olduğunu iddia ediyor mu?
Ediyor KCK bunun için var.
Bu sivil otorite
(KCK) belli bir bölgedeki nüfus üzerinde fiili bir yetki kullanıyor mu?
KCK’nın
bu konuda çok mesafe aldığı muhakkak
Devlet karşısındaki gücü “savaşan" olarak
tanımış mı ?
Şu an
için fiili bir tanımanın var olduğu kesin. Zira devlet, karşısındaki güç ile
müzakere ediyor. Örgütün elindeki görevlilerini örgüt bayrakları altında,
törenle, imzalanan protokolle teslim alıyor. Örgüt militanlarının Habur
skandalında olduğu gibi "üniformalarıyla" mahkeme karşısına
çıkmalarına ve ülkeye girmelerine izin veriyor. Böylece, o üniformaları da
tanıyor
İktidarın belki bilerek, belki
bilmeden sergilediği bu tür davranışları sebebi ile PKK fiilen uluslararası hukukun sujesi haline gelmiş durumdadır.
Ayrıca Adalet Bakanı da PKK terör
örgütünün yurt dışına çıkışı ile ilgili yasal düzenleme yapılacağını söyledi.
Bunun yapıldığı anda “hukuki tanıma” da
gerçekleşmiş olacaktır.
Şimdi
bunun uluslararası hukuktaki adının konulması aşaması kalmıştır. O aşama da
geçilince, konu artık Türkiye'nin "terörle mücadelesi" konusu
olmaktan çıkacak, uluslararası toplumun konusu haline gelecektir.
Artık PKK ayaklanan veya savaşan taraf
haline geldikten sonra Abdullah Öcalan’a uygulanacak statüde buna uygun
olacaktır.
Örneğin PKK terör örgütü bütün unsurlarıyla Türkiye’yi terk
edecek dediğiniz zaman, acaba Abdullah Öcalan’da bu unsurların en başındaki
kişi olarak kabul edilecek ve oda mı
hudut dışı edilecektir?
Edilirse, “İmralı Tutanaklarında” ortaya
çıktığı gibi, “Ne ev hapsi, ne af, buradan yürüyerek çıkacağız, hepimiz özgür
olacağız” sözü bu statü değişikliğini mi yandaşlarına müjdeliyordu?
Son İmralı heyetinin okuduğu Öcalan
mektubunda Meclisi göreve çağırması da
bu nedenle miydi?
Sızan haberlere göre, PKK militanları önce
sınır dışına gönderilip Birleşmiş Milletler
denetimindeki bir kampa yerleştirilecekmiş, böyle bir durumda Türkiye
olayın Birleşmiş Milletler’in ilgi alanına girdiğini kabul etmiş olacaktır.
Katil başıda bunun için TBMM kararında
ısrar etmektedir
O zaman Başbakan “ne ev hapsi, ne de af
çıkarttım” diye yemin etse başı ağrımayacaktır.
Abdullah Öcalan ve hempalarına “statü” yü
Türkiye Cumhuriyeti Devleti vermeyecek uluslararası hukuk verecek. O zaman da
bölücülerin “Öcalan’a af, Kürtlere statü” slagonun hayata geçtiğini Abdullah
Öcalan’ın İmralı’dan, söylediği şekilde yürüyerek çıktığını ve bölünmeye giden yolun
açıldığını göreceğiz.