Son günlerde, hatta aylarda ister
Güney Doğu Anadolu sorunu deyin, ister Kürt sorunu, bir konuyu tartışırken
karşımıza hep “Kürtlerin” neyi nasıl algıladığı sorusu ortaya çıkıyor.
Birkaç gün önce Lice’de yapımı
devam eden karakol inşaatını engellemeye çalışan yöre halkı ile jandarmalar
arasında çıkan, Molotof kokteyllerinin kullanıldığı, işçi çadırlarının
yakıldığı çatışmada bir genç vatandaşımız vurularak öldürüldü.
Elbette bunun failinin kim
olduğunu bulup ortaya çıkarmak, kolluk kuvvetlerinin görevidir.
PKK yandaşları ve onun siyasal
uzantıları devamlı olarak, o bölgede
yapılan karakol inşaatlarının, ister yeni bina yapımı olsun ister binaları
güçlendirme faaliyeti olsun hepsinin durdurulması ve hatta var olanlarında
boşaltılmasını istemektedirler.
Buna gerekçe olarak da bölge
halkının, karakol algılamasının faili meçhuller, işkence, dayak ve baskı
olduğunu ileri sürmektedirler.
Bırakın son elli yıllık polis uygulamalarını, demokratik bir hak
arayışı olan son Gezi Parkı olayları
sırasında bile polis çok acımasız
davranmış ve dört vatandaşımız ölmüş, yüzlerle yaralanan olmuş ama kimse kalkıp
da, eğer bu ülkede sulh sükun istiyorsan
karakolları kapat, devam eden karakol inşaatlarını durdur dememiştir..
Askeri karakollar: Barışta ve harp
halinde, emniyet koruma, disiplin, gözetleme maksatlarıyla silahlı olarak bir
yere konulan ve muayyen bir amirin emrinde bulunan silahlı bir kısım askerin
konuşlandığı mekanlardır.
Bu karakollar ülkenin her
tarafında da vardır.
Lice’de de olacaktır. Başka
yerlerde de.
Bu karakol inşaatına yöre halkının verdiği tepkinin sadece işkence, dayak faili meçhul cinayetler algısı
yaratmasından kaynaklandığı iddiası hiç
inandırıcı değil.
Bir söyleme göre dokuz bir başka
söyleme göre bölgede altmış sekiz karakol kapatılmışken, tepkinin yöre halkının
algısıyla bir alakası olduğunu söylemek inandırıcı değil.
Uyuşturucu işinin PKK’nın en
önemli gelir kaynağı olduğu da herkesin bildiği bir gerçektir.
Kenevir Ekiciliği hakkına UTSAM’ın
(Uluslararası Terörizm ve Sınıraşan Suçlar Araştırma Merkezi) raporuna göre “Türkiye’deki Hint keneviri
ekiminin üç te ikisinin Lice’de yapılıyor olması ve bu yapımı süren karakol
inşaatının da kenevir ekim alanlarına yakın olması nedeniyle buna engel olunmak
istenmiş olması da gizlenen gerekçe olamaz mı?
PKK’nın uyuşturucu yetiştirme,
kaçakçılığını yapma ve bundan finans sağlama konusunda çalışma yaptığı Paris
Kriminoloji Enstitüsünün yayınında açıkça dile getirilmiştir.
Bunun dışında PKK terör örgütünün
Lice’nin Fis köyünde 27 Kasım 1978 de
kurulmuş olmasının da moral yönden etkisi olduğunu, bu nedenle burada bir
egemenlik kurmak arzusunun da göz önüne almak gerektiği kanısındayım.
Unutmayalım 22 Ekim 1993 de Lice
ilçesi PKK terör örgütü tarafından basılmış, Emniyet Müdürlüğü, Jandarma
Komando Birliği, Kaymakamlık ve diğer kamu binalarını ateş açmıştır.
Jandarma bölge komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın bölgeye intikalinden sonra suikast
silahıyla vurulup şehit edilmişti.
Bu nedenle algı tek taraflı
değildir. Karşı tarafta da yaratılan algı önemlidir.
Gerçekleri görerek olayları
değerlendirmek gerekir.
Lice deki karakol inşasına
saldırının bir özgürlük ve demokrasi arayışı gibi gösterilme çabası ve ülkenin
başka yerlerindeki, taşsız sopasız, hatta taş atanlara göstericilerin müdahale
ettiği özgürlük eylemleri ile bir tutulması doğru değildir.
Zira, 20 Haziran 2013 tarihinde
PKK’nın lider kadrosundan Karayılan verdiği bir demeçte, karakolların yapımını
ve onarımını eleştirmiş ve bunun “sürece” zarar vereceğini söylemiştir. PKK’nın
siyasal uzantıları da aynı söylemi tekrar etmişlerdir.
Bu açıklamalarla yöre halkının
davranışı arasında bir ilişki olamaz mı?
Daha birkaç hafta önce içinde üst
rütbeli subayların bulunduğu helikoptere terör örgütü mensupları tarafından
ateş açıldı, bir astsubay kaçırıldı, PKK’nın para militer öz güvenlik biriminin
yol denetimleri yaptığı da göz önüne alınırsa , terörün tamamen bittiği,
bölgede güvenliğin tam olarak sağlandığı yolundaki açıklamaların inandırıcılığı
yoktur.
Büyük Kürdistan’ın kurulmasına
giden yolun önemli bir aşaması olduğu için, bölgede ekonomik ve siyasal
çıkarları olan Batılıların hararetle
destekledikleri, ancak ülke güvenliği ve bütünlüğü açısında büyük tehlike oluşturan
“sürecin” ne kadar kırılgan olduğu, bütün bu gelişmelerle ortaya çıkmıştır.
Bu sürece doğrudan veya dolaylı
destek veren tüm siyasiler, aydın geçinenler, tarih önünde hesap vermekten
kaçınamayacakları gibi, toplumun büyük kesiminin algısını soran da yok.