3 Temmuz 2013 Çarşamba

BİZİM ALGIMIZI SORAN YOK

Son günlerde, hatta aylarda ister Güney Doğu Anadolu sorunu deyin, ister Kürt sorunu, bir konuyu tartışırken karşımıza hep “Kürtlerin” neyi nasıl algıladığı sorusu ortaya çıkıyor.
Birkaç gün önce Lice’de yapımı devam eden karakol inşaatını engellemeye çalışan yöre halkı ile jandarmalar arasında çıkan, Molotof kokteyllerinin kullanıldığı, işçi çadırlarının yakıldığı çatışmada bir genç vatandaşımız vurularak öldürüldü.
Elbette bunun failinin kim olduğunu bulup ortaya çıkarmak, kolluk kuvvetlerinin görevidir.
PKK yandaşları ve onun siyasal uzantıları devamlı olarak,  o bölgede yapılan karakol inşaatlarının, ister yeni bina yapımı olsun ister binaları güçlendirme faaliyeti olsun hepsinin durdurulması ve hatta var olanlarında boşaltılmasını istemektedirler.
Buna gerekçe olarak da bölge halkının, karakol algılamasının faili meçhuller, işkence, dayak ve baskı olduğunu ileri sürmektedirler.
Bırakın son elli yıllık  polis uygulamalarını, demokratik bir hak arayışı olan  son Gezi Parkı olayları sırasında bile polis  çok acımasız davranmış ve dört vatandaşımız ölmüş, yüzlerle yaralanan olmuş ama kimse kalkıp da,  eğer bu ülkede sulh sükun istiyorsan karakolları kapat, devam eden karakol inşaatlarını durdur dememiştir..
Askeri karakollar: Barışta ve harp halinde, emniyet koruma, disiplin, gözetleme maksatlarıyla silahlı olarak bir yere konulan ve muayyen bir amirin emrinde bulunan silahlı bir kısım askerin konuşlandığı mekanlardır.
Bu karakollar ülkenin her tarafında da vardır.
Lice’de de olacaktır. Başka yerlerde de.
Bu karakol inşaatına  yöre halkının verdiği tepkinin sadece    işkence, dayak faili meçhul cinayetler algısı yaratmasından  kaynaklandığı iddiası hiç inandırıcı değil.
Bir söyleme göre dokuz bir başka söyleme göre bölgede altmış sekiz karakol kapatılmışken, tepkinin yöre halkının algısıyla bir alakası olduğunu söylemek inandırıcı değil.
Uyuşturucu işinin PKK’nın en önemli gelir kaynağı olduğu da herkesin bildiği bir gerçektir.
Kenevir Ekiciliği hakkına UTSAM’ın (Uluslararası Terörizm ve Sınıraşan Suçlar Araştırma Merkezi)  raporuna göre “Türkiye’deki Hint keneviri ekiminin üç te ikisinin Lice’de yapılıyor olması ve bu yapımı süren karakol inşaatının da kenevir ekim alanlarına yakın olması nedeniyle buna engel olunmak istenmiş olması da gizlenen gerekçe olamaz mı?
PKK’nın uyuşturucu yetiştirme, kaçakçılığını yapma ve bundan finans sağlama konusunda çalışma yaptığı Paris Kriminoloji Enstitüsünün yayınında açıkça dile getirilmiştir.
Bunun dışında PKK terör örgütünün Lice’nin Fis köyünde  27 Kasım 1978 de kurulmuş olmasının da moral yönden etkisi olduğunu, bu nedenle burada bir egemenlik kurmak arzusunun da göz önüne almak gerektiği kanısındayım.
Unutmayalım 22 Ekim 1993 de Lice ilçesi PKK terör örgütü tarafından basılmış, Emniyet Müdürlüğü, Jandarma Komando Birliği, Kaymakamlık ve diğer kamu binalarını ateş açmıştır.
Jandarma bölge komutanı  Tuğgeneral Bahtiyar  Aydın bölgeye intikalinden sonra suikast silahıyla vurulup şehit edilmişti.
Bu nedenle algı tek taraflı değildir. Karşı tarafta da yaratılan algı önemlidir.
Gerçekleri görerek olayları değerlendirmek gerekir.
Lice deki karakol inşasına saldırının bir özgürlük ve demokrasi arayışı gibi gösterilme çabası ve ülkenin başka yerlerindeki, taşsız sopasız, hatta taş atanlara göstericilerin müdahale ettiği özgürlük eylemleri ile bir tutulması doğru değildir.
Zira, 20 Haziran 2013 tarihinde PKK’nın lider kadrosundan Karayılan verdiği bir demeçte, karakolların yapımını ve onarımını eleştirmiş ve bunun “sürece” zarar vereceğini söylemiştir. PKK’nın siyasal uzantıları da aynı söylemi tekrar etmişlerdir.
Bu açıklamalarla yöre halkının davranışı arasında bir ilişki olamaz mı?
Daha birkaç hafta önce içinde üst rütbeli subayların bulunduğu helikoptere terör örgütü mensupları tarafından ateş açıldı, bir astsubay kaçırıldı, PKK’nın para militer öz güvenlik biriminin yol denetimleri yaptığı da göz önüne alınırsa , terörün tamamen bittiği, bölgede güvenliğin tam olarak sağlandığı yolundaki açıklamaların inandırıcılığı yoktur.
Büyük Kürdistan’ın kurulmasına giden yolun önemli bir aşaması olduğu için, bölgede ekonomik ve siyasal çıkarları olan Batılıların  hararetle destekledikleri, ancak ülke güvenliği ve bütünlüğü açısında büyük tehlike oluşturan “sürecin” ne kadar kırılgan olduğu, bütün bu gelişmelerle ortaya çıkmıştır.

Bu sürece doğrudan veya dolaylı destek veren tüm siyasiler, aydın geçinenler, tarih önünde hesap vermekten kaçınamayacakları gibi, toplumun büyük kesiminin algısını soran da yok.