30 Haziran 2013 Pazar

NİÇİN SUSTUKLARI ANLAŞILIYOR

     
Geçtiğimiz Perşembe günü yayınlanan yazımda “Susmak Destek Vermektir” demiştim.
Son zamanlarda yaşanan ve ülkenin bölünmesinin  alt yapısını hazırlayan bazı olaylara değinmiş ve CHP yönetiminin bunlara tepki vermediğini dile getirmiştim.
Geçen hafta Salı Günü Tayyip Erdoğan,  sık sık yaptığı gibi İsmet Paşa’nın aziz hatırasına “ faşist diktatör” diyerek saldırmıştır. Bu  onun aziz hatırasına olduğu kadar, aynı zamanda  CHP’nin   tarihine de saldırıdır.
Demokratik rejim demiş, demokratik rejimi istemiş ve hayata geçirmiş, dünyaca saygın bir devlet adamına ve onun başından bulunduğu Partiye yapılan bu çirkin ve gerçek dışı saldırıya, bugüne kadar Kemal Kılıçdaroğlu tarafından bir cevap verilmemiş olması kaygı verici, kaygı verici olduğu kadar da düşündürücüdür.
Kılıçdaroğlu, Baykal’dan sonra ilk seçiliği Kurultay’da “ Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün, Bülent Ecevit’in  ve Deniz Baykal’ın koltuğunda oturmanın sorumluluğu ile hareket edeceğim” demişti.
Bu söylem hem bu eski liderlere ve hem de Partinin onurlu tarihine sahip  çıkacağı anlamındaydı;  en azından  dinleyenler ve izleyenler bunu böyle algıladılar.
Kemal Kılıçdaroğlu sadece bu haksız ve çirkin saldırılara cevap vermemekle kalmadı,  Tayyip Erdoğan’ın “Sözde Akil Adamları”nın hazırladığı PKK’yı bile geride  bırakan taleplerinde var olan; cadde, sokak, havaalanı gibi yerlerde, İnönü, Fevzi Çakmak, Abdullah Alpdoğan, Sabiha Gökçen gibi isimlendirilmelerin terk edilmesi isteğine de sessiz kaldı.
İnönü’ye duyulan nefretin temelinde hem Atatürk’ün en yakın çalışma arkadaşı olması ve hem de Sevr’i yırtıp atıp Lozan’ı yapanlardan biri ve Lozanı’nın büyük diplomatı olmasıdır.
Aslına bakarsanız bu suskunluk, sadece Tayyip Erdoğan’a katkı sağlıyor; açılım konusunda  Türk Milleti, ABD ve Abdullah Öcalan arasına sıkışmış olan AKP’ye can simidi atmak   oluyor.
Öcalan açılımına sessiz kalarak destek veren, Kılıçdaroğlu’nun “İhtiyarı Dışında” partiye yerleştirildiğini düşündüğüm Sezgin Tanrıkulu ve onunla beraber hareket edenlerin sağladıkları bu sessizlik ve görmezden gelmeler, onlar için bir başarıdır.
Böylece bunlar partiyi sesiz bırakarak ve olayları görmezden getirerek, Öcalan açılımına destek sağlıyorlar.
Abdullah Öcalan CHP’nin bu açılım sürecine dâhil edilmesini istemişti. Sezgin Tanrıkulu ve beraberindekiler, partiyi sessizliğe gömerek,  bu isteği dolaylı olarak hayata geçirmiş oluyorlar.
 CHP Kültüründen gelen birisi,   Tek dil ve tek bayrak olmasın” “Türk Bayrağı, Türk Milleti gibi kalıplaşmış deyimlerden vazgeçilsin” “emperyalist uşağı Şeyh Sait, Saidi Nursi gibi hainlere/isyancılara itibarları iade edilsin”  gibi taleplere destek veremez.
Bu nedenle şu anda Sezgin Tanrıkulu ve beraberindekiler, bu isteklere açıkça destek vermeye korktukları için, bunu Partiyi sessiz bırakarak gerçekleştiriyorlar.
Bu sessizliği kalıcı kılmak içinde, Sezgin Tanrıkulu ve yandaşları “Anadilde savunma”, “Anadilde eğitim”, “ihaleye fesat karıştırma suçlarında indirim”, “Milletvekillerine kıyak” gibi konularda parti program ve felsefesine uygun davranan milletvekillerinin de TBMM Adalet Komisyonundan tasfiyelerini gerçekleştirileceklerdir.
Bunun adımlarının da  atılmaya başlandığı görülüyor.
“Anadilde savunma” ile ilgili yasa Adalet komisyonun da konuşulurken Komisyonun CHP li milletvekilleri, Parti Programına uygun olarak  buna karşı çıkmışlarsa da,  Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşları, alışılmışın dışında komisyona gelip, Parti görüşünün tam aksine,  bu değişikliğe destek vermişlerdir. Böylece Abdullah Öcalan’ın  emrini yerine getirerek, açılıma kendi çaplarında destek sağlamışlardı.
Kemal Kılıçdaroğlu’da o zaman, Sezgin Tanrıkulu’nun Parti disiplin ve  geleneklerine uymayan bu davranışına, her hangi bir tepki vermemiş idi.
Bütün bu yaşanmış olaylar CHP yönetiminin, Parti tabanından  korktuğu için, ülkenin bölünmesini öngören açılıma,  açıkça veremediği desteği,  sessiz kalarak verdiği gerçeğini ortaya koymaktadır.
CHP liler, “ihtiyar dışı” partiye yerleştirilmiş, bölünmeden yana olanlara, teslim olmamalıdırlar.  Bu partinin her kademesinde  yıllarca görev yapmış olanların , susma hakları  yoktur.
Ülke süratle bölünmeye doğru giderken, her gün tarihi değerlerimize saldırılırken, buna sessiz kalanlara karşı ses çıkartmak zorundasınız/zorundayız. Susarsak/susarsanız tarih bizleri  affetmeyecektir. 
Bu süreçte yerel seçimler yaklaşıyor diyerek sessiz kalanların tutumu, sakalı yanan adama, dur şu sigaramı senin sakalından yakayım demeye benzer.