2011 milletvekili seçimlerinden beri
Türkiye Tayyip Erdoğan’ın kendisini “Başkan” seçtirecek bir Anayasa yapımını
tartışıyor.
Tayyip Erdoğan’ın bu ihtirası, “sivil anayasa” isteniyor, bu anayasa askeri
darbenin anayasası safsatası ile halka dayatılıyor.
Üçte ikisi seçilmiş Meclis tarafından değiştirilmiş
bir Anayasa’nın askerlerin yaptığı Anayasa diye sunulması ciddiyetle
bağdaşmamaktadır.
Asıl istenen, Tayyip Erdoğan’ın
hayallerini süsleyen, kendisine seçilmiş “Padişah” statüsü sağlayacak başkanlık
sistemini hayata geçirmektir.
Bunun için kendi partisi dışında diğer
bazı partilerin veya başka partilerde yer alan milletvekillerinin sayısal olmanın yanında psikolojik
desteklerine ihtiyaç duymaktadır.
Anlaşılıyor ki, AKP ve PKK görüşmeleri
çok evvelden beri devam etmekte, bölücü terör örgütünün talepleri de, Tayyip
Erdoğan ve ekibi tarafından kabul edilmiş bulunmaktadır.
Sadece son günlerde yaşanan para militer,
“öz savunma gücü” biçimindeki PKK’nın “Polis” teşkilatının göreve başlamış
olması da fiili bölünmenin göstergesidir.
Devlet, bölgede bulunan jandarma
karakollarını tedricen boşaltmaya başlamış, elinde silah, belinde el bombası
bulunan PKK militanlarının boy
gösterdiği militan cenazelerinde, devletin polisi ve jandarması ortalarda
gözükmemektedir.
Yani fiilen gerçekleşmiş, en azından
hayata geçirilmeye çalışılan bölünme gerçeğini, tek başına göğüsleyemeyeceğini
anlayan Tayyip Erdoğan, bu işe Meclisteki
bütün partileri ortak etmeye çalışmaktadır.
Ne Anayasamızda ve ne de TBMM
İçtüzüğünde yeri olmayan, “Anayasa Uzlaşma Komisyonu” n üzerinde anlaşdığı iddia edilen kırk sekiz
maddeyi yasalaştıralım dedi.
MHP şartsız, CHP “Başkanlık sistemi
önerileri” nin geri çekmesi koşulu ile
ve BDP de belli şartlarla bu öneriye destek vereceklerini açıkladılar.
BDP’nin desteği anlaşılabilinir bir durumdur.Türk Milleti ile
PKK arasına sıkışmış Tayyip Erdoğan’dan, Abdullah Öcalan’la varılmış olan
değişiklik uzlaşılarını hayata geçirmesi
istenecektir.
CHP Genel Başkan’ı Tayyip Erdoğan’ın
başkanlık sisteminden vaz geçmesi halinde “samimiyetlerini göstereceklerini”
beyan etmiştir.
Üzerinde anlaşma olduğu iddia
edilen kırk sekiz madde daha Türk Halkı
ve hatta Meclisteki bir kısım
Milletvekili tarafından dahi tam olarak bilinmezken, TBMM İçtüzüğünde sayılan,
partilerin Meclisteki sandalye sayısına göre kurulmuş bulunan, yani AKP lilerin
tek başlarına çoğunluğa sahip oldukları TBMM Anayasa Komisyonu’na gelecektir.
Anayasa değişiklikleri de yasa tasarısı
olduklarından, yasa tasarı ve tekliflerinin Komisyonda nasıl görüşüleceğini
düzenleyen İçtüzüğün 35. Madde hükümlerine tabii olacaktır.
İçtüzüğün 35. Maddesi “Komisyonlar,
kendilerine havale edilen kanun tasarı veya tekliflerini aynen veya
değiştirerek kabul veya reddedebilirler, birbirleriyle ilgili gördüklerini
birleştirerek görüşebilirler…….” demektedir.
Yani Anayasa Komisyonu’na “Uzlaşma Komisyonu”nca üzerinde anlaşılan
kırk sekiz maddeyi görüşme aşamasına geldiği zaman, AKP ve BDP’nin üzerinde anlaştıkları
yeni bir Anayasa değişiklik teklifi TBMM Başkanlığına sunulduğunda da Meclis Başkanı geciktirmeksizin gelen teklifi
Anayasa Komisyonuna gönderecektir. Anayasa Komisyonunda bu yeni teklif önceden
gündeme alınan kırk sekiz maddelik teklifle beraber görüşülmek üzere
birleştirilecektir.
İşte oynanmak istenen oyun budur.
AKP ve BDP anlaşarak, başkanlık
sistemini ve bunun olmazsa olmazı olan
ve PKK’nın da dayattığı, demokratik özerkliği de içeren Anayasa değişikliği
yasa teklifini yüz on milletvekilinin imzasıyla sunduğu anda istenen netice
elde edilmiş olacaktır.
Zira artık biz komisyondan çekiliyoruz
deseniz de bu bir anlam ifade etmeyecektir.
CHP’nin “Başkanlık istemi”n den vaz
geçin “Samimiyetimizi görün” söylemi, Kemal Kılıçdaroğlu tarafından
dillendirilmiş olsa da,bunun Partiyi
PKK’nın arka bahçesi haline getirmiş ve bu konularda partiyi yöneten Sezgin
Tanrıkulu ve parti içindeki yandaşlarının arzuları olduğu inancındayım.
Tayyip Erdoğan ben “Başkan” olayım
gerisi beni ilgilendirmiyor diyor, PKK “Özerklik şahane gerisi hikaye” diye
olaylara bakıyor, arka bahçenin gülleri de kendilerine verilen görevleri
yerlerine getiriyorlar.
Şimdi görev, özgürlükçü, laik, demokrat,
Atatürkçü gençliğe ve CHP de var olduğundan
hiç şüphem olmayan, namuslu milletvekillerine,
düşmektedir.
Bunların Tayyip Erdoğan’ın , Abdullah
Öcalan’ın ve CHP’deki arka bahçenin
güllerinin oyununa gelmemeleri gerekiyor.