Geride bıraktığımız haftanın en önemli
iki olayı Başbakan’ın Washington’da, yüksek perdeden dillendirdiği
taleplerinin hiç birini elde
edememiş olması, diğeri de Atatürk’ün
koltuğunda oturan CHP Genel Başkanı’na Swoboda isimli Prusya artığının CHP’nin
ne yapması ve CHP Genel Başkanı’nın
nasıl konuşması gerektiğini dikte etme cesaretini gösterebilmiş olmasıydı.
Başbakan, ABD’ye giderken Suriye
konusunda iki talebi vardı. Birincisi Suriye’nin Kuzey’in de uçuşa yasak bölge
ilanı ve ikincisi ise rejim
muhaliflerine öldürücü silah sağlanması.
Uçuşa yasak bölge ilanının Birleşmiş Milletler kararı gerektirmesinin
yanında, daha bu ayın başında, ABD Genel Kurmay Başkanı bunun Suriyeli Muhaliflere büyük bir katkı
sağlamayacağını belirtmişti.
Nitekim Obama da Tayyip Erdoğan’a bunun
olmayacağını bir kere daha söyledi. Suriye’nin toprak bütünlüğünü ortadan
kaldıracak, aynen Irak’ta olduğu gibi
bir özerk bölge yaratmaya yönelik bu talep red edildi.
Obama Türkiye istediği için değil, ama
Kongre’deki Cumhuriyetçi kanadını bu konudaki talebi karşısında, denge hesapları nedeniyle esnek davranarak,
muhaliflerin rejime karşı kendilerini savunabilmeleri için silah güçlerinin
arttırılabileceğini söylerken de, Türkiye’den de bu silahların Suriye’yi bir
şeriat devletine dönüştürmek isteyen El-Kaide
gibi kökten dinci örgütlerin eline
geçmesinin önlemesini istedi.
Muhaliflere öldürücü silah istemek, Suriye
hududumuz, AKP’nin yanlış politikaları nedeniyle yol geçen hanına dönmüşken ve
bu kökten dinci örgütlerin yurt içinde her türlü lojistik ağlarını ördükleri de
düşünülürse, Türkiye’nin bunu
engellemeye çalışması halinde, bu silahların Türkiye’ye karşı kullanılması
tehlikesiyle de karşı karşıya kalınabilinir.
ABD bu öldürücü silahları muhalifler verirse, Rusya’nın
da rejime silah desteğini arttıracağı ve hemen güneyimizde, bugün yaşan acımasız, kanlı, Müslümanların bir birlerini boğazladığı bu iç harp daha da
acımasız şekilde devam edecektir.
Obama’nın talimatıyla, diplomatik
deyişiyle “telkiniyle” Türkiye bugüne kadar hiçbir şekilde muhatap almayacağını
söylediği Baas rejimiyle, dolayısıyla Esad yanlılarının da olduğu bir masaya
oturmayı kabul ettiği gibi, bir de muhalifleri buna ikna etmekle
“talimatlandırılmış !” durumda.
Bu durumda Tayyip Bey Suriye konusunda istediği
hiçbir şeyi alamamış tam aksine verilen talimatları dinlemek zorunda kalmış
olmaktadır.
Obama’nın, İrak konusunda da Tayyip Erdoğan’a,Türkiye’nin Bağdat Yönetimini dışlayarak Kürt Yönetimiyle
doğrudan ticari ilişkiye girilmesinden duyduğu rahatsızlığı da dile getirdiği
anlaşılıyor..
Mavi Marmara konusunda İsrail tezlerini
kabul ettiğimiz, “sözde” özürden sonra, ABD şimdi de Türkiye’den İsrail’e en kısa zamanda
büyük Elçi atanmasını da istiyor.
Yarın İran’la bir çatışma olursa bizden
elbette talepleri olacak o zaman Türkiye iyice açmaza girecek.
Sonuç olarak Araplar arası ihtilaflara,
geleneksel dış politikamız dışına çıkıp, taraf olduk ve batılı güçlerin maşası
haline geldik.
Peki, bizim şakşakçı basın dışında batı basını
bu geziyi nasıl değerlendiriyor; maalesef Türkiye’nin güçlü olmaktan ziyade,
yumuşak olduğunu söylüyor ve yazıyorlar.
Gelelim Brüksel’e:
CHP nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Avrupa Parlamentosu
Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda tarafından kelimenin tam anlamıyla aşağılandı.
Kılıçdaroğlu’nun kişiliğinden ziyade,
CHP Genel Başkanı böyle bir aşağılanmaya muhatap olduğu için bunu kabullenmek
mümkün değildir.
Saygısız, terbiye yoksunu, megaloman Swoboda,
Kılıçdaroğlu’na CHP’nin nasıl olması gerektiğini anlatacak kadar ileri
gitmiştir.
Swoboda’ya karşı takınılması gereken tavır
daha başlangıçta, bu tarz konuşmaya başladığı anda, ona haddini bildirip toplantıyı terk etmekti
ama yapılmadı
Swoboda’nın, CHP’nin omurgasını teşkil
eden ulusalcılara yönelik sözlerine, Kılıçdaroğlu ve arkadaşları hoşlarına
gittiği için sessizce dinleyip, tepki verilmediklerinden, bundan cesaret bularak Swoboda’nın da iyice küstahlaştığı anlaşılıyor.
Swoboda’nın CHP tarihini bilmesi beklenemez;
ama o toplantıya katılanların en azından CHP tarihi ve devrimciliği hakkında
kendisine birkaç cümle söylemeleri
beklenirdi.
Maalesef yapılmadığı içindir ki, söylem
deki nezaketsizliği dışında daha da küstahlaşmak cesaretini bularak, ev sahibi
olduğu randevuyu iptal etmiştir.
Sözün kısası Washington Brüksel hattında
olanlar onurlu bir ülkenin insanlarını üzecek düzeydedir.