19 Mayıs 2013 Pazar

WASHİNGTON BRÜKSEL HATTI



Geride bıraktığımız haftanın en önemli iki olayı Başbakan’ın Washington’da, yüksek perdeden dillendirdiği taleplerinin  hiç birini elde edememiş  olması, diğeri de Atatürk’ün koltuğunda oturan CHP Genel Başkanı’na Swoboda isimli Prusya artığının CHP’nin ne yapması  ve CHP Genel Başkanı’nın nasıl konuşması gerektiğini dikte etme cesaretini gösterebilmiş olmasıydı.
Başbakan, ABD’ye giderken Suriye konusunda iki talebi vardı. Birincisi Suriye’nin Kuzey’in de uçuşa yasak bölge ilanı ve ikincisi ise  rejim muhaliflerine öldürücü silah sağlanması.
Uçuşa yasak bölge ilanının  Birleşmiş Milletler kararı gerektirmesinin yanında, daha bu ayın başında, ABD Genel Kurmay Başkanı  bunun Suriyeli Muhaliflere büyük bir katkı sağlamayacağını  belirtmişti.
Nitekim Obama da Tayyip Erdoğan’a bunun olmayacağını bir kere daha söyledi. Suriye’nin toprak bütünlüğünü ortadan kaldıracak,  aynen Irak’ta olduğu gibi bir özerk bölge yaratmaya yönelik bu talep red edildi.
Obama Türkiye istediği için değil, ama Kongre’deki Cumhuriyetçi kanadını bu konudaki talebi karşısında,  denge hesapları nedeniyle esnek davranarak, muhaliflerin rejime karşı kendilerini savunabilmeleri için silah güçlerinin arttırılabileceğini söylerken de, Türkiye’den de bu silahların Suriye’yi bir şeriat devletine dönüştürmek isteyen  El-Kaide gibi kökten dinci örgütlerin eline  geçmesinin önlemesini istedi.
Muhaliflere öldürücü silah istemek, Suriye hududumuz, AKP’nin yanlış politikaları nedeniyle yol geçen hanına dönmüşken ve bu kökten dinci örgütlerin yurt içinde her türlü lojistik ağlarını ördükleri de düşünülürse, Türkiye’nin  bunu engellemeye çalışması halinde, bu silahların Türkiye’ye karşı kullanılması tehlikesiyle de karşı karşıya kalınabilinir.
ABD bu  öldürücü silahları muhalifler verirse, Rusya’nın da rejime silah desteğini arttıracağı ve hemen güneyimizde, bugün yaşan   acımasız, kanlı, Müslümanların  bir birlerini boğazladığı bu iç harp daha da acımasız şekilde devam edecektir.
Obama’nın talimatıyla, diplomatik deyişiyle “telkiniyle” Türkiye bugüne kadar hiçbir şekilde muhatap almayacağını söylediği Baas rejimiyle, dolayısıyla Esad yanlılarının da olduğu bir masaya oturmayı kabul ettiği  gibi,  bir de muhalifleri buna ikna etmekle “talimatlandırılmış !” durumda.
Bu durumda Tayyip Bey Suriye konusunda istediği hiçbir şeyi alamamış tam aksine verilen talimatları dinlemek zorunda kalmış olmaktadır.
Obama’nın, İrak konusunda da  Tayyip Erdoğan’a,Türkiye’nin  Bağdat Yönetimini dışlayarak Kürt Yönetimiyle doğrudan ticari ilişkiye girilmesinden  duyduğu rahatsızlığı da dile getirdiği anlaşılıyor..
Mavi Marmara konusunda İsrail tezlerini kabul ettiğimiz, “sözde” özürden sonra, ABD  şimdi de Türkiye’den İsrail’e en kısa zamanda büyük Elçi atanmasını da istiyor.
Yarın İran’la bir çatışma olursa bizden elbette talepleri olacak o zaman Türkiye iyice açmaza girecek.
Sonuç olarak Araplar arası ihtilaflara, geleneksel dış politikamız dışına çıkıp, taraf olduk ve batılı güçlerin maşası haline geldik.
Peki, bizim şakşakçı basın dışında batı basını bu geziyi nasıl değerlendiriyor; maalesef Türkiye’nin güçlü olmaktan ziyade, yumuşak olduğunu söylüyor ve yazıyorlar. 
Gelelim Brüksel’e:
 CHP nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda tarafından kelimenin tam anlamıyla aşağılandı.
Kılıçdaroğlu’nun kişiliğinden ziyade, CHP Genel Başkanı böyle bir aşağılanmaya muhatap olduğu için bunu kabullenmek mümkün değildir.
Saygısız, terbiye yoksunu, megaloman Swoboda, Kılıçdaroğlu’na  CHP’nin  nasıl olması gerektiğini anlatacak kadar ileri gitmiştir.
 Swoboda’ya karşı takınılması gereken tavır daha başlangıçta, bu tarz konuşmaya başladığı anda,  ona haddini bildirip toplantıyı terk etmekti ama yapılmadı
Swoboda’nın, CHP’nin omurgasını teşkil eden ulusalcılara yönelik sözlerine, Kılıçdaroğlu ve arkadaşları hoşlarına gittiği için sessizce dinleyip, tepki verilmediklerinden,  bundan cesaret bularak Swoboda’nın  da iyice küstahlaştığı anlaşılıyor.
Swoboda’nın CHP tarihini bilmesi beklenemez; ama o toplantıya katılanların en azından CHP tarihi ve devrimciliği hakkında kendisine  birkaç cümle söylemeleri beklenirdi.
Maalesef yapılmadığı içindir ki, söylem deki nezaketsizliği dışında daha da küstahlaşmak cesaretini bularak, ev sahibi olduğu randevuyu iptal etmiştir.  
Sözün kısası Washington Brüksel hattında olanlar onurlu bir ülkenin insanlarını üzecek düzeydedir.