5 Mayıs 2013 Pazar

BRAVO TAYYİP BEY



Olumsuz bir olaydan sonra, “Ben demiştim, ben yazmıştım” demekten hiç hoşlanmıyorum. Zira, bu bir üzüntünün, bir kaybedişin, en hafif söylemiyle bir olumsuzluğun tespiti oluyor.
21 Mart tarihli “Açılımda Büyük Tuzak” başlıklı yazımda, “İktidarın bugüne kadar sergilediği hukuk dışı ve Yüce divanlık suç oluşturan tutum ve davranışları, PKK’ya dolaylı tanıma sağlayarak onu uluslar arası hukukun süjesi haline getirmiştir” demiş idim. Ayrıca hükümetin hangi eylemlerinin PKK’yı meşrulaştırdığını saymış ve “Terör örgütlerinin uluslararası alanda ulaşmak istedikleri temel amaçlardan birisinin  de ‘Savaşan taraf’ statüsü kazanmak olduğunu yazmıştım.
Bugün gelinen noktada PKK,  hem yurt içinde ve hem de yurt dışında, AKP’nin eylemleriyle terör örgütü olmaktan çıkarılıp; meşru bir müzakerenin tarafı haline getirilmiştir.
 Bu durum, basın analizlerinde, resmi açıklamalarda kullanılan söylemlere de yansıdı.
“Akil adam” denen kişilerden biri çıkıp hiç utanmadan, sıkılmadan “Abdullah Öcalan’a artık bebek katili falan gibi sözler söylenmesin” diyebiliyor.
Basının kullandığı dilde değişti. Örneğin Kandildeki katil Karayılan için artık terörist denmiyor, terör örgütünün şehir örgütlenmesi olan KCK’nın “Yürütme Kurulu Başkanı” ünvanı kullanılıyor.
Yani algı yönetimi ile Türk toplumunda hem terör örgütü KCK ve hem de terörist Karayılan için bir meşruiyet algısı yaratılıyor.
Aynı şey, Abdullah Öcalan içinde geçerli, onun bebekler dahil kırk bin kişinin katili olduğunu unutturmak istercesine, bebek katili Abdullah Öcalan  yerine “İmralı” denmeye başlandı,  artık  terörist başına  katil diyen bile nerdeyse kalmadı.
AB’de de durum aynı.
AB Türkiye raporunda teröristler hakkında “Aktivisit”  tabiri kullanıldı. Zannedersiniz ki, “Kadın Hakları Savaşçıları” , “Green Peace” gibi çevreciler.
Karayıla’nın 25 Nisan günü Kandilde yaptığı basın açıklamasıyla  ilgili olarak, ABD Dışişleri sözcüsüne sorulan bir soru üzerine sözcü:  “Kürdistan İşçi Partisinin savaşçılarını Türkiye’den çıkmaya çağırdığına ilişkin basın haberlerini gördük, Bu otuz yıldır süren trajik şiddeti sona erdirecek olumlu bir adımdır. Türkiye Hükümetinin ve bütün ilgili tarafların kalıcı barış tesisine yönelik bu cesur girişimlerini alkışlıyoruz. ABD, Türkiye Halkının demokrasiyi ilerletme ve Türkiye’nin bütün vatandaşlarının yaşamlarını iyileştirme yönündeki gayretlerini  desteklemeye devam edecektir” denmiştir.
Bu açıklama 21 Mart Nevruz mesajından sonra ABD’den  yapılan  açıklamanın aynısıdır.Başından beri olayın planlayıcısı olan  ABD’nin açıklamalarında kullandığı dil  çok dikkatle seçilmektedir. Amaçları  terör ve terör örgütünü meşrulaştırmaya yöneliktir, Kullanılan dil terör örgütünün istediği doğrultudadır.
Dikkat edilirse, terör örgütü için kullanılan “PKK” rumuzu yerine, sanki meşru bir yapıdan bahis edilircesine, “terör örgütü” sıfatı da bilinçli bir şekilde kullanılmayarak sadece “Kürdistan İşçi Partisi”  kullanılmıştır.
Örgüt mensubu teröristler için, terörist tanımı kullanılmadığı gibi militan bile denmiyor, sadece “savaşçı” deniyor.
Zira bu söylem tam terör örgütünün lider kadrolarının ve yurt içindeki yardakçılarının kullandığı, kullanılmasını istedikleri nitelemelerdir.
Türkiye’de otuz yıldır yaşanan, kırk bin insanımızın kanına giren yakın zamana kadar “terör” olarak nitelenen eylemler, şimdi “şiddet” olarak vasıflandırılmaktadır.
Bu şiddetin kaynağının ne olduğuna açıklamada özenle yer verilmemiştir. “Şiddet” devletten de kaynaklanmış olabilir. Bunun bir adım sonrası “Türk Devleti” nin yaptığı  şiddet de olabilir. Zira, ABD’nin  önceki açıklamalarında, PKK’dan “ABD’nin düşmanı terör örgütü PKK” olarak söz edilirken, bir anda terör örgütü söyleminden vaz geçilerek, meşru bir örgütlenme algısı yaratma çabası içinde, PKK rumuzu kullanılmadan“Kürdistan İşçi Partisi” denmeye başlanmıştır.
ABD, PKK’yı meşru taraf olarak kabul ettiğini “Türkiye Hükümeti ile ilgili tarafları alkışlıyor.” diyerek de ortaya koyuyor.
ABD’nin kullandığı  dil terör örgütü ile aynı. Türk  sözünün kullanılmasından ısrarla kaçınılıyor. Türk Hükümeti yerine “Türkiye Hükümeti”, Türk halkı yerine “Türkiye halkı” deniyor. Türk vatandaşı yerine “Türkiye vatandaşları” deniyor.
Yani sözün özü, her şey maalesef önceden yazdığımız şekilde PKK’nın istediği şekilde gelişiyor.
 Bravo Tayyip Bey çok başarılısınız.