Kanlı terör örgütü PKK’nın
Kandil’de yaşayan elebaşlarından Karayılan’ın Türk Devletine dikte ettiği
şekilde, terör örgütü militanları, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın söylediğinin
aksine silahlarıyla beraber dün güya ülkemizi terk etmeye başladılar.
Ölürdüler, yaraladılar, kırdılar
döktüler, Tayyip Erdoğan’ın isteği üzerine !, hiçbir müdahaleyle
karşılaşmadan ellerini kollarını
sallayarak ülkeyi terk ediyorlar.
Bu işlemin emrini verenler ve
uygulayanlar anayasayı çiğnemektedirler.
Anayasanın 87. Maddesi af ilanı
ile savaş ve barış yapma yetkisini TBMM ne vermiştir.
Terör örgütünün, kolluk kuvvetlerinin hiçbir
müdahalesi olmadan ülkeyi terk etmelerine göz yummaları, dolaylı da olsa
suçlulara af niteliğindedir.
Genel veya özel af ilan etmek
Anayasamızın TBMM’nin Görev ve
Yetkilerini düzenleyen 87. Maddesine göre, üye tam sayısını beşte üç
çoğunluğunun vereceği bir kararla Büyük Millet Meclisine aittir.
Bu elini kolunu sallayarak ülkeyi terk etmek dolaylı bir af ilanı
olduğuna göre, Başbakan TBMM’ye ait bir
yetkiyi büyük bir fütursuzluk içinde, “Ben yaptım oldu” mantığı ile
kullanmaktadır.
Yok eğer Türkiye Cumhuriyeti
Devleti, bu eli kanlı terör örgütünü
uluslar arası hukukun tarif ettiği “Savaşan taraf” kabul etti de barış antlaşması
yaptıysa bunun da Büyük Millet Meclisinin onayına tabi olduğunu unutmamak
gerekir.
AKP Milletvekilleri Anayasanın kendilerine verdiği bu yetkilerin, Tayyip Erdoğan tarafından şahsen
kullanmasını ya olayın hukuki ve manevi sorumluluğunu algılayamamış
olmalarından ya da bir daha ki seçimde listeye konmayız
endişesiyle hiçbir tepki vermeden izlemektedirler.
İleride ülkenin bölünmesine giden süreçte, bağlı kalacaklarına yemin ettikleri Anayasa’nın, kendilerine tanıdığı yetkiyi,
anayasayı ihlal ederek Başbakan’a
devretmenin ağır manevi sorumluluğu altında ezilecektirler.
Çocuklarının yüzüne bakamayacak hale gelirler.
Elbette sadece iktidar partisinin
milletvekilleri sorumlu değildir bu açık anayasa ihlalinden.
Bu ihlalden muhalefet milletvekilleri
de gerekli hassasiyeti göstermedikleri için aynı derecede sorumludurlar . “Bize Mecliste bilgi verilmiyor”
kolaycılığının arkasına sığınamazlar.
Eğer anayasa çiğneniyorsa bunu
Mecliste en sert şekilde dile getirmeleri ve halka anlatmaları bunu gerekir.
“Analar ağlamasın”, “kan mı
dökülsün?”, “sen barış istemiyor musun?”, “şehit cenazeleri gelmesin” lafları
muhalefetin temsilcileri üstünde psikolojik baskı yaratmaya yöneliktir.
Bu sözlerin etkisi altında
kalanlar, geçmiş hakkında hiçbir bilgi birikimi olmayanlardır.Bu sözleri söyleyenler
ise Kurtuluş Savaşının yüzelliliklerinin bugünkü iz düşümleridir.
Eğer sorun vatanın bütünlüğü ise analar da ağlar, şehit cenazesi de gelir.
Vatandan ve vatanın bütünlüğünden daha kutsal bir değer yoktur.
Eli kanlı terör örgütü mensupları,
silahları ile çekilirken buna sessiz kalan kamu görevlileri, başta valiler,
emniyet müdürleri ve askeri yetkililer bu kanunsuz emre uymamak zorundadırlar.
Çünkü verilen emir kanunsuz bir
emirdir. Suçluyu bilmesine rağmen bunun kaçmasına, ülkeyi terk etmesine göz
yuman kişiler, bu terör örgütü mensuplarına yardımcı olmaktadırlar, bu nedenle kanunsuz bir emri yerine getirmektedirler
Bu kanuna aykırı emri yerine
getirenler, emrin üstleri tarafından verilmiş ve hatta emirde ısrar de edilmiş
olsa sorumluluktan kurtulamazlar.
Anayasanın 137. Maddesinin 2.
Fıkrasına göre “ Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir surette yerine getirilmez
; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.
Bu anlattıklarım elbette olayın
hukuki boyutu ama birde olayın manevi tarafı vardır. Bu işin hukuki boyutundan çok daha ağırdır.
Unutmayın ki tarih ülkesine ihanet
edenleri hiç unutmaz Sait Mollaları, Ali Kemalleri, Etemleri unutmadığı gibi.
İster iktidar ve yandaşları
arasında, ister ana muhalefet partisi içinde “Barış süreci” çığırtkanlığı
yapanlar hata etmemektedirler, bilerek ve isteyerek bu söylemleri dile
getirmektedirler.
Nedir istedikleri?
İstedikleri bölünmüş küçülmüş,
Sevr’in çizdiği sınırlara hapsolmuş bir Türkiye’dir.
Bu bölünme sürecine, ister siyasetçi, ister aydın, ister bürokrat
olarak katkı yapmış olsunlar tarih bunları affetmeyecektir.
Aynı mahkeme huzurunda, “Hata etmişim, Kusur
etmişim” diyen İngilizlerin oyuncağı olmuş Şeyh Sait gibi.