8 Mayıs 2013 Çarşamba

TARİH SİZİ AFFETMEYECEK



Kanlı terör örgütü PKK’nın Kandil’de yaşayan elebaşlarından Karayılan’ın Türk Devletine dikte ettiği şekilde, terör örgütü militanları, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın söylediğinin aksine silahlarıyla beraber dün güya ülkemizi terk etmeye başladılar.
Ölürdüler, yaraladılar, kırdılar döktüler, Tayyip Erdoğan’ın isteği üzerine !, hiçbir müdahaleyle karşılaşmadan   ellerini kollarını sallayarak ülkeyi terk ediyorlar.
Bu işlemin emrini verenler ve uygulayanlar  anayasayı çiğnemektedirler.
Anayasanın 87. Maddesi af ilanı ile savaş ve barış yapma yetkisini TBMM ne vermiştir.
 Terör örgütünün, kolluk kuvvetlerinin hiçbir müdahalesi olmadan ülkeyi terk etmelerine göz yummaları, dolaylı da olsa suçlulara af niteliğindedir.
Genel veya özel af ilan etmek Anayasamızın TBMM’nin  Görev ve Yetkilerini düzenleyen 87. Maddesine göre, üye tam sayısını beşte üç çoğunluğunun vereceği bir kararla Büyük Millet Meclisine aittir.
Bu elini kolunu sallayarak  ülkeyi terk etmek dolaylı bir af ilanı olduğuna göre, Başbakan TBMM’ye  ait bir yetkiyi büyük bir fütursuzluk içinde, “Ben yaptım oldu” mantığı ile kullanmaktadır.
Yok eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu eli kanlı  terör örgütünü uluslar arası hukukun tarif ettiği “Savaşan taraf” kabul etti de barış antlaşması yaptıysa bunun da Büyük Millet Meclisinin onayına tabi olduğunu unutmamak gerekir. 
AKP Milletvekilleri  Anayasanın kendilerine verdiği bu  yetkilerin, Tayyip Erdoğan tarafından şahsen kullanmasını ya olayın hukuki ve manevi sorumluluğunu algılayamamış olmalarından ya  da  bir daha ki seçimde listeye konmayız endişesiyle hiçbir tepki vermeden izlemektedirler.
İleride  ülkenin bölünmesine giden süreçte,  bağlı kalacaklarına  yemin ettikleri  Anayasa’nın, kendilerine tanıdığı yetkiyi, anayasayı ihlal ederek   Başbakan’a devretmenin ağır manevi sorumluluğu altında ezilecektirler.
Çocuklarının  yüzüne bakamayacak hale gelirler.
Elbette sadece iktidar partisinin milletvekilleri sorumlu değildir bu açık anayasa ihlalinden.
Bu ihlalden muhalefet milletvekilleri de gerekli hassasiyeti göstermedikleri için aynı derecede sorumludurlar  . “Bize Mecliste bilgi verilmiyor” kolaycılığının arkasına sığınamazlar.
Eğer anayasa çiğneniyorsa bunu Mecliste en sert şekilde dile getirmeleri ve  halka anlatmaları  bunu gerekir.
“Analar ağlamasın”, “kan mı dökülsün?”, “sen barış istemiyor musun?”, “şehit cenazeleri gelmesin” lafları muhalefetin temsilcileri üstünde psikolojik baskı yaratmaya yöneliktir.
Bu sözlerin etkisi altında kalanlar, geçmiş hakkında hiçbir bilgi birikimi olmayanlardır.Bu sözleri söyleyenler ise Kurtuluş Savaşının yüzelliliklerinin bugünkü iz düşümleridir.
Eğer  sorun vatanın bütünlüğü ise  analar da ağlar, şehit cenazesi de gelir. Vatandan ve vatanın bütünlüğünden daha kutsal bir değer yoktur.
Eli kanlı terör örgütü mensupları, silahları ile çekilirken buna sessiz kalan kamu görevlileri, başta valiler, emniyet müdürleri ve askeri yetkililer bu kanunsuz emre uymamak zorundadırlar.
Çünkü verilen emir kanunsuz bir emirdir. Suçluyu bilmesine rağmen bunun kaçmasına, ülkeyi terk etmesine göz yuman kişiler, bu terör örgütü mensuplarına  yardımcı olmaktadırlar, bu nedenle  kanunsuz bir emri yerine getirmektedirler
Bu kanuna aykırı emri yerine getirenler, emrin üstleri tarafından verilmiş ve hatta emirde ısrar de edilmiş olsa sorumluluktan kurtulamazlar.
Anayasanın 137. Maddesinin 2. Fıkrasına göre “ Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir surette yerine getirilmez ; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.
Bu anlattıklarım elbette olayın hukuki boyutu ama birde olayın manevi tarafı vardır. Bu işin  hukuki boyutundan çok daha ağırdır.
Unutmayın ki tarih ülkesine ihanet edenleri hiç unutmaz Sait Mollaları, Ali Kemalleri,  Etemleri unutmadığı gibi.
İster iktidar ve yandaşları arasında, ister ana muhalefet partisi içinde “Barış süreci” çığırtkanlığı yapanlar hata etmemektedirler, bilerek ve isteyerek bu söylemleri dile getirmektedirler.
Nedir istedikleri?
İstedikleri bölünmüş küçülmüş, Sevr’in çizdiği sınırlara hapsolmuş bir Türkiye’dir.
Bu bölünme sürecine,  ister siyasetçi, ister aydın, ister bürokrat olarak katkı yapmış olsunlar tarih bunları affetmeyecektir.
Aynı  mahkeme huzurunda, “Hata etmişim, Kusur etmişim” diyen İngilizlerin oyuncağı olmuş Şeyh Sait gibi.