Cumartesi günü Reyhanlı’da, bu yazıyı
kaleme aldığımız saat itibariyle, 42 kişinin öldüğü ve 140 kişinin de yaralandığı bir terör saldırısı oldu.
Terör kimden gelirse gelsin, sivil,
savunmasız insanlara yönelik kahpe ve
hain bir saldırıdır.
Saldırıdan hemen çok kısa bir süre
sonra, hükümet yetkilileri telaş içinde
Suriye istihbaratını sorumlu tutan açıklamalar yaptılar. Bu kadar kısa bir
sürede bunu belirleme yeteneğine sahip olan güvenlik güçleri, nasıl olmuşta
bunun istihbaratını önceden alıp önleyememiştir.
Bunun Suriye rejiminin işi olması olası görülmüyorsa da, göz ardı etmemek lazım.Çünkü:
Uçağı biz düşürdük dedik sesleri
çıkmadı.
Hudut kapısında bomba patlattık çıtları
çıkmadı.
Bunlar sade boş konuşur diye de düşünmüş
de olabilirler.
Her ne kadar muhaliflere karşı bazı
başarılarda kazanmış olsa da, henüz sorunları devam eden rejim niçin Türkiye’yi
tahrik etsin.Ama zayıf da olsa bu ihtimalde göz önünde tutmak lazım.
Bunun Türkiye’yi Suriye’de sıcak bir
çatışmanın içine çekmek isteyenlerin bir tahriki olma ihtimali daha yüksektir.
Suriye’de çeşitli ülkeler tarafından farklı nedenlerle desteklenen çok sayıda
silahlı gruplar var. Bunların içinde El Kaide var, Nusayriler var, Selefiler
var, Cihatçılar var, PKK yanlısı PYD var, Özgür Suriye Ordusu var.
Mayıs ayının ilk haftası içinde, bölgeyi
çok iyi tanıyan ABD’nin Ankara ve Bağdat
Büyük elçiliklerini yapmış olan James Jeffery, Amerika’nın prestijli düşünce kuruluşlarından biri olan
Washington İnstitute’a Türk
araştırmacısı Soner Çağaptay ile birlikte yaptıkları analizde, sanki bugün olacakları işaret etmiş gibiler.
Bu analizde özetle “Ankara, Esad’ı
devirmek amacıyla, 2011 sonbaharından beri cihatçılar dahil, yabancı
savaşçıların Suriye’ye girmesine izin veriyor. Bu Türkiye için ağır riskler
taşımaktadır.Türkiye üzerinden geçen cihatçılar kaçınılmaz biçimde ülkede iz
bırakacaklardır. Bu iz, kişisel bağlantılar kurmak, ikmal yeteneklerini
geliştirmek, ilerideki operasyonları desteklemek maksadıyla, sahte isimlerle
banka hesapları açmak gibi şekillerde olabilir.Bu cihatçıların bir gün
Türkiye’yi hedef almayacaklarının güvencesi yoktur. Şimdi Türkiye cihatçılardan
yararlandığını düşünüyor olsa da, aslında cihatçılar Türkiye’den yararlanıyor
olabilirler. Sınır delil deşik olduğundan, Türkiye kendisini bir cihatçı/el kaide problemi ile karşı
karşıya bulabilir” demişlerdir.
BBC
de olaydan sonra yaptığı yorumlarda El Kaide’yi işaret etti.
Ulusal çıkarlarımız açısından Türkiye’nin
bu çatışmaların dışında kalması gerekirken, Türkiye ABD’nin Suriye’ye bir
askeri müdahalede bulunmasını istemekte ve bunu zorlarken de destek vereceğini
söylemektedir.
Tayyip Erdoğan NBC Televizyonuna verdiği
mülakatta, Suriye üzerinde bir uçuşa yasak bölge ilanını Türkiye’nin destekleyeceğini
açıkladı. Televizyon kanallarına çıkan iktidara şirin gözükmek çabasındaki
uzmanlarda bunu desteklediler.
Bu aynen Irak’ta olduğu gibi Suriye’nin
bölünmesine yol açacağı gibi, Birleşmiş Milletler kararı olmadan da yapılacak
böyle bir operasyonun meşruiyet sorunu
çıkar.
Rusya ve Çinin, Suriye olayına bakışı ortaydayken böyle bir
kararın Güvenlik Konseyinden çıkması da zaten mümkün değildir.
Böyle bir kararın alınmasının mümkün
görünmediği, hem ABD Genel Kurmay Başkanı’nın Nisan ayı sonunda ve hem de ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin 7 Mayıs günü Moskova ziyaretti sonrası
yaptığı açıklamalarda ortaya çıkmıştır.
ABD Genel Kurmay Başkanı yaptığı
değerlendirmede; uçuşa yasak bölge ilanının askeri bakımdan mümkün olsa bile
çok etkili olmayacağını, zira Esad Rejimi tarafından muhaliflere verdirilen
zararın yüzde 90 nının kara harekatı
sonucu olduğunu açıkladı.
John Kerry de, ABD ve Rusya’nı Suriye
sorununa 2012 Haziran ayında yayınlanan Cenevre Deklarasyonu temelinde , siyasi
bir çözüm bulunması ve bu amaçla rejim temsilcileriyle muhalifleri bir araya
getirecek bir konferans toplanması konusunda anlaştıklarını açıkladı.
Bütün bu açıklamalar ve ABD’nin pasifik
ve kendi Ana karası dışında fiili askeri güç kullanmayacağı yönündeki politika
değişikliği de göz önüne alınırsa, ABD’nin Suriye’de bir askeri harekât
yapmayacak olduğu ortaya çıkmış durumda.
ABD’nin Suriye’ye karşı bir askeri harekât
isteksizliği ve Rusya’nın kararlı tutumu da Esad rejimine cesaret vermiş
olabilir.
İster muhalifler yapmış olsun, ister
rejim.
Bizim açımızdan tam bir fiyasko.