Başbakan Salı günü yaptığı grup
konuşmasında alkollü içki yasağı ile ilgili olarak : “Bunu birçok yere çekenler olabilir. İnancı nedeniyle yapıyor. İşte,
İslam böyle emrettiği için yapıyor… Yahu, bir defa, şecaat arz ederken sirkatin
söylüyor. Yani, hangi din olursa olsun, bir din yanlışı değil, doğruyu
emrediyor. Ve doğruyu emrediyorsa, bunu din emrediyor diye karşısında mı
duracaksınız? İki tane ayyaşın yaptığı yasa sizin için muteber oluyor da,
inancın emrettiği bir gerçek, bir vakıa, niçin sizler için reddedilmesi gereken
bir olay haline geliyor?..." dedi.
Başbakanın bu
sözlerini sadece basit alkol yasağı konusuna indirgersek yanılgıya düşeriz.
Tartışılan konu,
gençleri alkolden korumak değildir. Tartışılan konu, Türkiye Cumhuriyeti’nde
laiklik anlayışının, ilkesinin yaşamaya devam edip, etmeyeceğidir.
Tayyip
Erdoğan’ın tutumu, kutsal dini inançları siyasetin parçası haline getirme
çabasıdır. Bu çaba da başarılı olursa, artık özgür düşünceden, insan
eşitliğinden, aydınlanmış kafadan söz etmek mümkün değildir.
Tayyip Erdoğan
laikliğin belirleyici olmadığı bir yeni rejim özlemektedir.
Laiklikte
üstünde önemle durulması gereken konu, yapılmak istenen yasal düzenlemelerin,
hukuki düzenlemelerin dini temellerle dayandırılmıyor olmasıdır.
Başbakan
konuşmasında yapılan bir yasal
düzenlemeyi “dini referans alarak” savunmaktadır.
Elbette din kuralları
kötü yapın demez. Ama Başbakanın da laik demokratik Türkiye’de vatandaşına, bir
şeriat devleti olan İran da olduğu gibi, evinde iç, dışarıda da ibadet et deme
hakkı da yoktur.
AKP’nin
Türkiye’yi götürmek istediği nokta,
Türkiye’nin laik cumhuriyet anlayışını yıkıp bertaraf etmektir.
Laiklik ortadan
kaldırıldığı zaman, hayatın nasıl olacağı için deneme yapmaya gerek yoktur.
Çevrenize komşularınıza, İran’a Irak’a, Filistin’e,Lübnan’a bakar sizi hangi tehlikelerin beklediğini
görebilirsiniz.
Bugün Türkiye’yi
yöneten bu kadro, siyasi yetişme dönemlerinden başlayarak laikliği ve
cumhuriyeti içlerine sindirememişlerdir.
Bu Cumhuriyetin
kurucusunun Anıt’ına gitmeyi “Sap gibi durmak” diye niteleyenler, bugün
iktidarı ellerinde bulunduranlar değil midir?
Anayasa da
“türban yasağı” kaldırılması tartışılırken, Anayasa Mahkemesi bu değişikliği
esastan değil, sadece şekil olarak inceleyebilir diyerek aslında Anayasayı
çiğnediklerin bilmelerine rağmen, bunun esastan incelenemeyeceğini söyleyerek
bilerek ve isteyerek bunu yaptıklarını itiraf etmemişler miydi?
Bu örnekler daha
çok uzatılabilinir.
Sadece bu
örnekler dahi, artık AKP iktidarının
kafasının arkasında bir başka plan mı var düşündürmeyecek kadar nettir.
Tayyip Erdoğan
ve arkadaşlarının laik Cumhuriyetle sorunları vardır.
Cumhuriyet
tarihimizde ilk kez, İktidar eliyle,laik demokratik cumhuriyeti tehdit eden, bu
yapının özüne, ruhuna aykırı bir anlayış, laiklik karşıtı bir değerler sistemi
uygulamaya geçirilmek istenmektedir.
Zannedilmesin
ki, bu alkol yasağı ile yapılmak istenen Anayasanın 58. Maddesinin 2.
Fıkrasında belirtilen gençleri alkol ve uyuşturucudan korumak konusuyla
sınırlıdır.
Dikkat edilirse
düzenleme yapılırken, süreç işletilirken çok masum ve iyi niyetli, kimsenin
karşı çıkamayacağı “gençlerin kötü alışkanlıklardan” korunması motifi
işlenmiştir.
Buna karşı
çıkılmazsa daha teokratik bir toplum olmaya sürükleniriz, demokrasi ve insan
hakları uygulamaları teokratik bir yapı içinde de söz konusu olamaz.
Dini inançların
tartışılmaz ilkeleri vardır, dogmaları vardır. Teokratik bir yapı içinde bu
doğaldır ama demokrasinin dogması yoktur yani demokrasi dogma kaldırmaz,
demokrasi fikirlerin özgürce tartışılmasını ister.
Gelinen noktada,
maalesef günlük siyasi yarar, ülke çıkarının önüne geçmiş durumdadır.
Bu durumda
demokrasiyi işletmek zorlaşır.
Bu süreçte tek
sorumlu bu yasal düzenlemeyi TBMM’ye taşıyan AKP değildir; siyasi prim
yapabileceklerini akıllarından geçirebilen, laikliğe karşı gevşek bir durum
sergileyerek, dini motif ve söylemleri kullanarak siyaset yapan diğerleri de
sorumludur.
Vermesinler o
siyasi primi, eksik olsun o siyasi prim