Atatürk ve
devleti kuranlar, Orta Doğu’da aşiret,
mezhep ve dar çıkar temelli kaypak ilişkilerini, harp meydanlarında edindikleri
deneyimlerle bildikleri için, Araplar arasındaki ihtilaflardan uzak durmayı
Türk dış politikasının düsturu haline getirmişlerdir.
Arapları her
hangi bir konu etrafında birleştirebilmek, bir yazarımızın dediği gibi “Hazreti
İsa’yı yargılatmamak için Yahudileri ikna etmekten daha güçtür”
Bütün bu
gerçekler ortada iken, “Tarihin Türklere bölgede özel sorumluluklar bahşettiği”
yolunda komik açıklamalar yapabilen Davutoğlu’nu kendisine kılavuz seçen Tayyip Erdoğan, Orta Doğu’ya nizam vermeye
çalışarak, Araplar arasındaki ihtilafların içine girmiş, Türkiye’yi de bir anlamda Suriye bataklığına sürüklemiştir.
ABD, Rusya
İngiltere ve Fransa gibi büyük devletler,
Orta Doğu ile eskisinden çok daha içli dışlıdırlar, bölgede siyasal ve ekonomik çıkarları vardır.
Dışarıdan bakan gözlemcilerin değerlendirmelerine
göre, Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin,
Orta Doğu’ya nizam vermek ihtirasına karşılık , bu işi yapabilecek
kapasite de olmadığı ,en iyi niyetlerle Türkiye’nin batılı güçlerin isteklerini
yerine getirdiği nispette yardımcı aktör
olacağı yönündedir.
Nitekim, AKP
hükümeti hiçbir fedakarlıktan
çekinmeyerek destek verdiği Suriye muhalefetini bile kontrol edemez duruma
gelmiş, önceleri beraberce bu muhalefete destek verdiği Suudi Arabistan ve
Katarla bile ters düşmüştür
Tayyip Erdoğan,
ulusumuzun içtenlikle benimsediği hem
“Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ve hem de özelinde “Araplar arasındaki
ihtilaflardan uzak durmak” prensiplerini göz ardı ederek, ihtirası uğruna Türkiye’yi Suriye iç savaşının bir parçası haline
getirdi.
Türk halkı
Tayyip Erdoğan’ın Suriye politikasını tasvip etmediği ve bu nedenle de arkasında
güçlü bir kamu oyu desteği olmadığı için, uğranıl her saldırıdan sonra ya
“Sabrımızı denemeyin” ya da “gereken cevap misliyle verilecektir” şeklinde hafif
ezik, mahcup açıklamalar yapılmaktadır.
Ankara Suriye
ile ilgili bütün politikasını Başkan Esad’ın gitmesi üzerine kurmuş ve Esad’ın
on beş gün zor dayanacağı söyleminden nerdeyse üç yıl geçti. Esad’da yerinde
oturuyor.
ABD ve Rusya, ihtilafı Esad rejimi unsurlarını da katarak, yani Esad’lı çözüm bulacakları yolunda işaretler vermeye başladılar..
ABD ve
Rusya, Suriye sorununa mevcut rejiminde içinde yer alacağı bir çözüm yolu
bulurlarsa, bu Tayyip Erdoğan açısından daha
da büyük bir siyasi irtifa kaybı olur; çünkü Suriye’de ağır ağabiliğe
soyunurken, ancak büyük güçlerin izin verdiği kadar oyunun içinde yer bulan, kendini onların hamiliğine ihtiyaç duyan bir konumda
bulabilir.
Bu durum
da Türkiye Suriye’de hiçbir zaman başat
bir rol oynayamayacak, sadece batılı güçlerin siyasal ve ekonomik çıkarlarına
yardımcı olacaktır.
Nitekim bunun
ilk işaretleri de önce , “beysbol sopası” göstererek sonra da Gazze gezisi
erteletilerek verildi.
Tayyip
Erdoğan’ın Suriye’de ve genel olarak da dış politika da yaptığı yanlışlar yurt
dışında kendisine ve ülkeye büyük itibar kayıp ettirmektedir
Cumhuriyet’in
kuruluşu ile birlikte Atatürk, Araplar arasındaki ihtilaflara taraf olmamış,
bundan özenle kaçınmış ve asıl önemlisi
de batılı emperyalistlerin Orta Doğu’da
ki çıkarlarına maşalık yapılmamasını
salık vermiştir.
Bölgede
kurulan Arap ülkeleriyle de Batılı Devletleri aynı seviyede tutan bir dış politika izlemiş,
ancak onların kendi aralarındaki ihtilaflara hiçbir zaman taraf olmamıştır.
İşte Tayyip
Erdoğan, Orta Doğu’ da Araplar arası ihtilaflardan uzak durma ve kimsenin
maşası olmamak prensiplerinden vaz geçerek uyguladığı dış politika sayesinde
tam bir çarşafa dolanmış, dış dünyada da büyük itibar kaybına uğramış, ancak yurt
içinde, söylem ve etkinlikleriyle kamuoyunda
heyecan yaratacak bir muhalefet olmaması nedeniyle sadece ufak tefek
yıpranmayla kendini kurtarmaktadır.
,