20 Ocak 2013 Pazar

HANGİ BARIŞ



Diyarbakır’daki cenazelerin defni sırasında ortaya çıkan görüntüleri televizyonlardan izleyen deneyimli  emekli bir üst düzey bürokrat dostum : "TV'lere bakıyorum, herkes ‘Diyarbakır'da olay çıkmadı’ diye zil takmış oynuyor. E birader, örgüt bayraklarının tabutlara örtülmesine ve elde taşınmasına müdahale edilmiyorsa, devletin üniformalı güvenlik güçleri, hiç sıkılmadan açıkça söylendiği gibi, ‘aman tahrik etmeyelim’ diye köşe bucak saklanmışsa tabii olay çıkmaz. Olay çıkmaz da, devletin devlet olmaktan çıktığı tescil edilmiş olur.Çok sıkıntılı bir durum.." dedi.
Toplumsal bir olayda devletin kolluk kuvveti saklanıyorda, orada “asayişi” örgüt elemanları sağlıyorsa, artık  devlet devlet olmaktan çıkmıştır.
Terör örgütü ne istiyordu?
1-Türk ve Türk milleti kavramlarının anayasadan çıkartılması, anayasal vatandaşlık tarifinin kabul edilmesi.
Edilecek mi?
Edilecek, Başbakan bunu açıkça dile getirdi. BDP elbette kabul ediyor, yani ülke bölgelere bölünerek iki milletli bir yapıya kavuşturulacak. Yani federasyona yönelecek.
2-Kürtçenin kamusal alanda kullanılmasını istiyorlar.
Ana dilde eğitim, ana dilde savunma hakkı, Kürtçenin kamusal alana girmesidir.
Bu da hayata geçiyor mu?
Geçiyor
3-Silahlı emniyet güçleri istemi idi.
Silahlımıydılar?  Silahsızmıydılar? Bilemem ama Perşembe günü emniyet güçlerinin de var olduğunu tescil ettiler.
Bundan bir adım sonrası “siz askerlerinizi ve polisinizi buralardan çekin, biz asayişi de sağlarız” olacaktır.
4-Bölgesel bayraklarının tanınması idi.
Oldu mu? Oldu.
Tabutların üstüne terör örgütünün bayrağı örtüldü. Hastaneye bu bayrak çekildi.
Bunların hepsi özerkliğe, bağımsızlığa giden yolun ilk kilometre taşlarıdır. Artık yol açılmış kopuş süratlenmiştir.
Emperyalistlerin arzusu gerçekleşmiştir.
İşte bütün bunları öngöremeden, bana da sorarsanız bilerek,  İmralı açılımına hesapsız ve kitapsız kredi açmak, devleti kuran, devletten evvel var olan bir parti üstünde oynanan oyununun, yani ulusalcı kanadın tasfiyesinin emperyal güçlerin bir istemi ve planı sonucu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu süreç bu milletin çektiği acıları, sıkıntıları göz önünde tutarak,  huzura uzanan bir süreç olmayacaktır. Keşke böyle olsaydı, böyle bir huzur sürecine giden müzakerelere elbette destek verilmesi gerekirdi.
Perşembe günü Diyarbakır’da atılan barış nutukları elbette kulağa hoş gelir.Her istediğin elde etmiş bir ayrılıkçı terör örgütü, kendi egemenliğini ilan edip, bunu devlete de tescil ettirdikten sonra, elbette barış nutukları atacaktır.
Şu anda gelinen nokta ilan edilmemiş özerk bölgeli bir Türkiye’dir.
Hangi siyasi partiye gönül vermiş, oy vermiş olursak olalım. İlk sakınmamız gereken şey Türkiye Cumhuriyeti olmalıdır.
İnsanın kendisine saygı duyması için, önce mensubu olduğu ülkenin tüm değerlerine ve ilkelerine saygılı olmasını gerektirir.
Bu nedenle bu bölünme sürecini barış süreci diye yapılan algılatma oyunlarına gelmeyelim.
Her Türk vatandaşının temel önceliği: ülkesini korumak ve kollamak olmalıdır. Buna zarar verecek her oyuna karşı uyanık olunmalıdır.
Bu Millete algılatılmaya çalışılan husus, Abdullah Öcalan’ın kutsanmasıdır. Onun için süreci “İmralı Süreci”, “İmralı Görüşmeleri” “Barış Süreci” “Çok iyi bir Müslüman’dı, namaz kılardı” gibi söylemlerle ölen kırk bin kişiyi unutturma çabasıdır.
İşte şimdi oynan oyun budur.
Perşembe günü Diyarbakır’da olan, T.C Devletinin bölünmez bütünlüğünün bitişinin başlangıcının ilanıdır.
Devlete sahip çıkılmaz ise,   üç beş sene içinde, bu bölgenin kopuşunu göz yaşları içinde seyrederiz.
Cenazelerin kaldırıldığı gün, olay çıkmamasının sebebi ayrılıkçı terör örgütünün şimdilik istediklerin elde etmiş olmasındandır.
Diğer bir deyişle  Devlet terör örgütü önünde diz çökmüştür.
Barış, uluslararası hukuka göre devletler ya da BM tarafından kabul edilmiş  gruplar
 arasında olur. Siz eğer bu iç kalkışmayı savaş olarak kabul ediyorsanız zaten kaybetmişsinizdir.
Hangi barıştır elde edilen.