Suriye’de Esad rejiminin gitmesi,
İsrail üstündeki İran tehdidin azalmasına ve ayrıca da İran’ın Lübnan ile
bağları kopacağından bölgesel etkisinin de azalmasını sağlayacaktır.
Bu durum ABD’nin çıkarına
olacaktır.
Buna rağmen Bush döneminin
hatalarından ders çıkartan Obama’nın, yani ABD’nin yeni dış politika
uygulaması, artık kendisinin temel ulusal çıkarlarını tehdit etmeyen, bölgesel
ihtilaflara, aynen Suriye’de olduğu gibi, doğrudan silahla müdahale etmemek şeklindedir.
Nitekim, Esad rejiminin gitmesi
için kendisi doğrudan bir askeri müdahalede bulunmamış, Suriye iç
dinamiklerinin ve bölgesel güçler olan Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın
müdahalesiyle Esad’ın devrilerek Suriye’de yeni bir yapının ve bölge dengelerinin
buna göre kurulmasını beklemiştir.
Türkiye, son dönemde ABD dış politikasında
değişen ve yerleşen yeni doktrinin, ABD’nin
kendi temel ulusal çıkarlarına tehdit oluşturmadığı sürece ihtilaflara silahla,
yani askeri güç kullanarak müdahale etmeyeceğini kavrayamamıştır.
Bu nedenledir ki Tayyip Erdoğan,
Esad rejimi bir hafta on gün dayanamaz diye boş nutuklar atmıştır. Zira;
ABD’nin Suriye’de aynen Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi doğrudan askeri
müdahalede bulunacağını zannediyordu.
ABD dış politikasını yakından
takip eden düşünce kuruluşlarının ve dış
politika yazarlarının görüşlerine göre ABD’nin bundan sonraki dış politika
önceliğinin, denizlerdeki mutlak egemenliğine yönelecek tehditleri azaltmak ve
düşman bir ülkenin geliştireceği kıtalararası nükleer silahlarla ABD topraklarını hedef alabilmesini önlemek
olacaktır.
Yani ancak o zaman ve diplomasinin
bittiği noktada askeri güç kullanacaktır.
ABD bu noktaya bir anda, herhangi
bir olay olmadan, durup dururken gelmemiştir.
Afganistan ve Irak bataklıklarında
ilk etapta can düşmanları olan Talabani
ve Saddam’ı devirmişti.
Saddam’ın devrilmesinden önce
bölgede dengeler İran ve Irak üstüne kuruluydu. Saddam devrildi de ne oldu? Bir başka can düşmanı İran’a çok
büyük bir hareket alanı sağladı.Hem de tek kurşun atmadan.
ABD dış politikasındaki değişim ilk defa
eylemli olarak Libya’da uygulanacaktı.
Baktığınız zaman Kaddafi Libyası,
ne ABD’nin denizlerdeki egemenliğine, ne
de kendi toprakları için bir nükleer tehlike yaratıyordu.
O nedenle ABD, Fransa’nın bölgede üstünlük sağlamak için
başlattığı hava harekatına soğuk baktı, uzak durdu.
Ancak, Fransız hava saldırılarının
Kaddafiyi devirmeye yetmeyeceği anlaşılınca, ABD, gönülsüz bir şekilde NATO
ittifakı çevresinde, Türkiye’nin de Libya sahillerine daha meclisten teskeresi
geçmeden muhrip gönderdiğimiz olaylarda, hava saldırılarına katıldı.
Bu askeri müdahale değişen ABD dış politikasının, denizlerdeki
egemenliğine ve ABD toprakları için
nükleer tehdit oluşturmayan bir ülkeye, son askeri müdahalesi olmuştur.
ABD’nin bu değişen dış
politikasını herkes görmüş ve anlamış, ama maalesef derinliği kendinden menkul
Davutoğlu’nun siyasi tercihleri ile yönlendirdiği Türk diplomasisi bu değişimi
anlayamamıştır.
Anlayamadığı içinde, ABD’nin
Afganistan, Irak ve en son olarak da Libya’da yaptığı gibi fiili askeri güç
kullanacak, bir zamanlar aile boyu dostluk gösterileri yaptığımız Esad çok kısa
bir süre içinde düşecek, Suriye’de iktidarın AKP’ın yakın
dostu Müslüman kardeşlere kalacak zannettik.
Esad devrilmediği gibi, Türkiye
Suriye hududu yol geçen hanına döndü. Bu çatışmadan dolayı bölge ekonomisinin
büyük kayıplarının yanında sadece Suriyeli sığınmacılara harcanan para yarım
milyar dolar civarındadır.
ABD dış politikasındaki bu
değişiklikten sonra çıkacak bir İran krizinde, inşallah ABD’nin dolduruşuna
kapılıp, Kasr-ı Şirin antlaşmasından bu tarafa hiçbir ihtilaf yaşamadığımız
İran’la bir çatışmaya girmeyiz.