23 Ocak 2013 Çarşamba

AMERİKAN DIŞ POLİTİKASI DEĞİŞİRKEN



Suriye’de Esad rejiminin gitmesi, İsrail üstündeki İran tehdidin azalmasına ve ayrıca da İran’ın Lübnan ile bağları kopacağından bölgesel etkisinin de azalmasını sağlayacaktır.
Bu durum ABD’nin çıkarına olacaktır.
Buna rağmen Bush döneminin hatalarından ders çıkartan Obama’nın, yani ABD’nin yeni dış politika uygulaması, artık kendisinin temel ulusal çıkarlarını tehdit etmeyen, bölgesel ihtilaflara, aynen Suriye’de olduğu gibi, doğrudan silahla müdahale etmemek şeklindedir.
Nitekim, Esad rejiminin gitmesi için kendisi doğrudan bir askeri müdahalede bulunmamış, Suriye iç dinamiklerinin ve bölgesel güçler olan Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın müdahalesiyle Esad’ın devrilerek Suriye’de yeni bir yapının ve bölge dengelerinin buna göre kurulmasını beklemiştir.
Türkiye,  son dönemde ABD dış politikasında değişen  ve yerleşen yeni doktrinin, ABD’nin kendi temel ulusal çıkarlarına tehdit oluşturmadığı sürece ihtilaflara silahla, yani askeri güç kullanarak müdahale etmeyeceğini kavrayamamıştır.
Bu nedenledir ki Tayyip Erdoğan, Esad rejimi bir hafta on gün dayanamaz diye boş nutuklar atmıştır. Zira; ABD’nin Suriye’de aynen Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi doğrudan askeri müdahalede bulunacağını zannediyordu.
ABD dış politikasını yakından takip eden düşünce kuruluşlarının  ve dış politika yazarlarının görüşlerine göre ABD’nin bundan sonraki dış politika önceliğinin, denizlerdeki mutlak egemenliğine yönelecek tehditleri azaltmak ve düşman bir ülkenin geliştireceği kıtalararası nükleer silahlarla  ABD topraklarını hedef alabilmesini önlemek olacaktır.
Yani ancak o zaman ve diplomasinin bittiği noktada askeri güç kullanacaktır.
ABD bu noktaya bir anda, herhangi bir olay olmadan, durup dururken gelmemiştir.
Afganistan ve Irak bataklıklarında ilk etapta  can düşmanları olan Talabani ve Saddam’ı devirmişti.
Saddam’ın devrilmesinden önce bölgede dengeler İran ve Irak üstüne kuruluydu. Saddam devrildi de  ne oldu? Bir başka can düşmanı İran’a çok büyük bir hareket alanı sağladı.Hem de tek kurşun atmadan.
 ABD dış politikasındaki değişim ilk defa eylemli olarak Libya’da uygulanacaktı.
Baktığınız zaman Kaddafi Libyası, ne ABD’nin denizlerdeki egemenliğine,  ne de kendi toprakları için bir nükleer tehlike yaratıyordu.
O nedenle ABD,  Fransa’nın bölgede üstünlük sağlamak için başlattığı hava harekatına soğuk baktı, uzak durdu.
Ancak, Fransız hava saldırılarının Kaddafiyi devirmeye yetmeyeceği anlaşılınca, ABD, gönülsüz bir şekilde NATO ittifakı çevresinde, Türkiye’nin de Libya sahillerine daha meclisten teskeresi geçmeden muhrip gönderdiğimiz olaylarda, hava saldırılarına katıldı.
Bu askeri müdahale  değişen ABD dış politikasının, denizlerdeki egemenliğine  ve ABD toprakları için nükleer tehdit oluşturmayan bir ülkeye, son askeri müdahalesi olmuştur.
ABD’nin bu değişen dış politikasını herkes görmüş ve anlamış, ama maalesef derinliği kendinden menkul Davutoğlu’nun siyasi tercihleri ile yönlendirdiği Türk diplomasisi bu değişimi anlayamamıştır.
Anlayamadığı içinde, ABD’nin Afganistan, Irak ve en son olarak da Libya’da yaptığı gibi fiili askeri güç kullanacak, bir zamanlar aile boyu dostluk gösterileri yaptığımız Esad çok kısa bir süre içinde düşecek, Suriye’de iktidarın AKP’ın   yakın  dostu Müslüman kardeşlere kalacak zannettik.
Esad devrilmediği gibi, Türkiye Suriye hududu yol geçen hanına döndü. Bu çatışmadan dolayı bölge ekonomisinin büyük kayıplarının yanında sadece Suriyeli sığınmacılara harcanan para yarım milyar dolar civarındadır.
ABD dış politikasındaki bu değişiklikten sonra çıkacak bir İran krizinde, inşallah ABD’nin dolduruşuna kapılıp, Kasr-ı Şirin antlaşmasından bu tarafa hiçbir ihtilaf yaşamadığımız İran’la bir çatışmaya girmeyiz.