Bu sütunlarda defalarca Türkiye’nin Güneydoğu
hududunda ilk önce Irak ve Suriye’den ve devam edecek süreçte de Türkiye ve
İran’dan koparılacak toprak parçaları ile büyük Kürdistan’ın kurulmak
istendiğini, bunun sadece İsrail ve ABD’nin işine yarayacağını yazmıştık.
Son gelişmeler bu yazdıklarımızı
doğrular mahiyette.
Kuzey Irak’ta bir Kürt Özerk bölgesi
zaten kuruldu, tam bir bağımsız devlet gibi davranıyor, Irak Merkezi
Yönetimi’nin itirazlarına rağmen başta Türkiye olmak üzere bir kısım ülkelerle petrol anlaşmaları imzalıyor.
Türkiye’nin bu yanlış tutumu Irak
Merkezi Yönetimi’nin de Türkiye karşıtı tutum takınmasına neden oluyor.
Bu arada Ankara kulislerinde dolaşan
söylentilere göre, Neçirvan Barzani’nin Mayıs ayı ortalarında yaptığı Türkiye
ziyareti sırasında, Türkiye ile Kuzey Irak Kürt Yönetimi arasında bir
“Protokol” imzalandığı, bu protokole göre, ileri bir tarihte Kuzey Irak Kürt
Yönetimi bağımsızlığını ilan ederse, Türkiye,
Musul ve Kerkük petrollerinden
verilecek bir pay karşılığında, kırmızı çizgisi olmasına rağmen, buna sessiz
kalmayı taahhüt edecekmiş.
Hatta Barzani Türkiye ile bir federasyon
oluşturmayı talep ediyormuş.
Önce iktidarın böyle bir protokol
yapılıp yapılmadığını Türk Milletine açıklaması gerekir.
Böyle bir oluşum ilk etapta insanın
kulağına hoş gelebilir, Musul ve Kerkük Petrollerinden
alınacak pay Türkiye’nin petrole ödediği faturayı hafifletebilir, ayrıca
federasyon ülke sınırlarını genişlemesi anlamına gelir.
Artık sağır sultanın bildiği bir gerçeği,
yani güneyimizde yani Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt Devletinin kurulmasının,
Türkiye’nin toprak bütünlüğü açısından büyük bir tehdit oluşturacağı gibi, bir
federasyon oluşumu da Lozan’ın delinmesi olacağını bilmemiz gerekiyor
Federatif birliği bir defa kabul edip
birleşmeyi bir kere kabul ederseniz o federatif yapı içindekilerin zamanı geldiğinde nereleri alıp ayrılacakları
bilinemeyeceği gibi, katılmaya evet
dedikten sonra self determinasyon yoluyla da ayrılmaya hayır diyemezsiniz.
Türk basının da pek yazılmamasına rağmen
batı basının da yer, zaman ve tanık
göstermek kaydıyla yer alan, Türkiye’nin isyancılara, silah gönderildiği
iddiaları çok endişe vericidir.
“Büyük Kürdistan” hayalini kuranların ekmeğine yağ sürercesine
Suriye’yi parçalanmaya götüren isyan sırasında, Türkiye’nin insan kaçıran, sorgusuz sualsiz insanları
öldüren, insan haklarını ihlal eden muhalif güçleri bu şekilde desteklemesi, Suriye’nin bölünmesine
yardımcı olmaktır.
Ama Türkiye bu yanlışı yaparken, bir
noktayı gözden kaçırmaktadır. 28 Eylül tarihli New York Times’da yayınlanan bir
habere göre, bağrımıza bastığımız, “Türkiye Seninle Gurur Duyuyor” diye tempo
tutturduğumuz Barzani, Esad sonrası ortaya çıkacak kargaşadan istifade ederek,
şimdilerde Esad’ın PYD’ye terk ettiği
bölgeyi diğer unsurlar aleyhine genişletebilmesi için, Suriyeli Kürtlere Silahlı eğitim verdiği
yazılmaktadır.
Şimdiden zaten o bölgede bulunan hükümet
binalarına PYD bayraklarını asıldığı, Kürt okullarını açıldığı yazılıyor.
Türkiye, BM İnsan Hakları Yüksek
Komiseri Bayan Navi Pillay ve İnsan Hakları Gözleme Örgütü tarafından insan
haklarını ihlal ettiği açıklanan bu unsurlara destek vermiştir. Hem de ne
adına, insan haklarını ihlal ettiği ilan edilen Esad’ı devirmek adına.
Eğer Türkiye hakikaten Barzani ile
Musul, Kerkük Petrollerinden pay almak pahasına
Kuzey Irak’ın bağımsızlığına sessiz kalırsa, Kuzey Suriye’de oluşacak
özerk Kürt bölgesi Kürtlerin denizle buluşmasını ve Türkiye’nin Kürtler
üzerindeki jeopolitik üstünlüğünü ortadan kaldırır.
Kuzey Irak Kürt Yönetimi, Musul ve Kerkük Petrollerini, Kuzey Suriye
üzerinden denize ulaştırır dünya pazarlarına ihtiyacı olmadan pazarlar.