10 Ekim 2012 Çarşamba

ULUSAL ONUR ULUSAL ÇIKAR




Türkiye dış politikasını dost (!) ülkelerin siyasal çıkar ve hedeflerini gerçekleştirmek için yaptıkları telkin ve baskılara göre değil, kendi ülkesinin refahı ve halkının gönenci için oluşturmalıdır.
Türkiye, on yıllık AKP iktidarı döneminde böyle davranmamış, tam aksine orta doğu ve Suriye politikalarını oluştururken, kendi çıkarlarını korumak yerine ABD’ninkileri korumaya çalışmıştır.
ABD’nin, demokrasi getirme yalanı altında, yönetimlerini değiştirmek istediği yedi ülkeden üçü olan İran, Irak ve Libya orta doğunun en büyük petrol ihracatçısı olan ülkelerdir.
ABD yönetimi, Ortadoğu petrollerine, kendi halkının mutluluğu için muhtaçtır. Bugün için ABD, tükettiği petrolün yarısına yakınını ithal etmektedir. 2025 yılına kadarda bu payın %70 lere yaklaşacağı hesaplanmaktadır.
Sadece bu anlatım bile, bu yedi ülkeye demokrasi getireceğiz söylemlerinin basit birer kandırmaca olduğunu ortaya koymaktadır.
Suriye petrol ihracatçısı bir ülke olmamakla beraber bölünmesi ve kuzey Suriye’de  kuzey Irakla bütünleşmiş bir Kürt bölgesinin oluşması ile Musul ve Kerkük petrollerinin Türkiye’ye muhtaç olmadan Akdeniz’e,  dolayısıyla Hayfa limanına kadar ulaşması sağlanmış ve ABD’nin buradan çekeceği petrol güvence altına alınmış olacaktır.
Ülkeler dış politikalarını, ABD örneğinde olduğu gibi, kendi ekonomik ve siyasi çıkarları üstüne planlarlar.
Dış politika planlaması böyle yapılması gerekirken, Türkiye ne yapmaktadır?
 Kendi halkının mutluluğunu hiçe saymış, ABD’nin tetikçiliğine soyunmuştur.
ABD öyle istiyor diye, ne idiğü belirsiz, mensuplarının büyük çoğunluğu başka ülkelerden gelmiş olan Özgür Suriye Ordusu’na, dış politikamızın temelini oluşturan “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkemizi çiğneyerek destek sağlamış ve böylece  ebedi bir komşumuzla, ebedi düşmanlık yaratmıştır.
Çukurova Üniversitesi öğretim üyelerinden Zirai Ekonomi Profesörü dostum Prof. Dr. Oktay Gürsoy hükümetin Suriye politikasının  ülkemizin  ekonomik çıkarlarına nasıl zarar verdiğini  anlatan bir mektup gönderdi.
Bir kısmını aynen alıyorum.
“….Suriye krizinin her geçen gün Suriye sınırı ve yakını illerin ekonomilerini çökerttiğini bu kayıpların ülke ekonomisini de çok olumsuz etkilediği açıkça ortadır.
Rakam tartışılabilinir, ancak bana göre ülkemizin yıllık kaybı 20-25 milyar doları bulacak durumdadır. Öncelikle Suriye ve Türkiye arasında kriz öncesi ekonomi bahar havası içinde Suriye’nin ülkemizden ithalatı, diğer Arap Yarım Adası ülkelerine yapılan transit ihracat, turizm, inşaat ihaleleri, sınai ve diğer ortak yatırımlar iş olanakları, sınır ticareti, taşımacılık dikkate alınmalıdır.
Örneğin, şu günlerde narenciye hasadı başlamıştır ve çiftçi kan ağlamaktadır.
2005 yılından beri portakal 30 kuruş düzeyinde fiyat bulmaktadır ve bugünde aynı fiyat verilmektedir. Ne var ki mazot, ilaç, gübre fiyatları en az %60 artiş sergilemiş ve bu geçen yedi yıl içinde enflasyon reel anlamda 2005 yılına göre %100 artmıştır.
Bu durum bölgede yetişen tüm ürünler için geçerlidir ve olan çiftçiye olmaktadır.
Aynı biçimde sınır illerinde Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlı Urfa, Mardin illerinde pek çok sanayi, ticari ve hizmet sektörü firması kapanmış veya kapanma noktasına gelmiştir.
Bir diğer örnek ise Suriye de  üç oteli olan bir otel zinciri de bunları kapatmak zorunda kalmıştır.
Daha yüzlerce örnek verilebilinir.
Sadece Suriye ile değil yaklaşık olarak 22 Arap ülkesi ile olumsuz hava teneffüs edilmektedir. Ne olursa olsun Arap ülkelerinde gizli bir Arap milliyetçiliği vardır ve ilk bakışta görünmeyen bu duygular savaş durumunda çok belirgin olarak ortaya çıkacak ve o zaman ekonomik kayıplar daha da büyüyecektir.” Diyor Sayın Gürsoy.
Türkiye, böyle aklıselim sahibi insanları değil, kendisini Pargalı İbrahim zanneden Hariciye Nazırı Davutoğlu’nun çizdiği yol haritasıyla, tarafsızlığını korumak yerine, kendisi için tehlikeli bir bataklık olan Suriye işine bulaştırılmıştır.
Türkiye’nin ulusal onuru, kimseye tetikçilik yapmadan, tarafsız kalarak Suriye bataklığına bulaşmadan korunabilirdi, maalesef bu yapılmadı. Ulusal çıkarı ise, en az ABD yöneticileri kadar halkının mutluluğunu düşünerek sağlanabilirdi, bu da yapılmadı, ABD halkının mutluluğu, Türk Halkının mutluluğundan daha üstün tutuldu.