Başbakan Tayyip Erdoğan, Kemal
Kılıçdaroğlu’nun Suriye konusunda kendisine yazdığı mektuba cevap verirken,
“Mazlum milletlere ilham kaynağı olmuş bir tarihi mirasa sahibiz. Dış
politikamız, bu tarihi mirasın devamı
olarak ahlaki ve siyasi ilkelere sıkı sıkıya bağlıdır. Bu da halkların
iradesinden yana olmamızı gerektirir” dedikten sonra bu politikaya herkesin
destek vermesi gerektiğini belirtmiştir.
Bu beyan Başbakan’ın çok sıkıştığını
göstermektedir. Zira, mazlum Miletlere ilham kaynağı olmamız, ulu önder
Atatürk’ün yürüttüğü Kurtuluş Savaşı ve Türk Aydınlanmasının sonucudur.
Yani Sevr’i yırtıp atıp Lozan’ı yazarak
mazlum milletlere örnek olduk.
Yurt’ta sulh Cihan’da sulh ilkesiyle, 1974
de soydaşlarımızın mal ve can güvenliğini sağlamak için yaptığımız Kıbrıs Barış
harekatına kadar hiçbir harbe girmedik.
AKP iktidara gelinceye kadar, iktidar sahipleri bu
ülkeyi savaşlardan uzak tutmayı bu ülkenin yararına olduğuna inanıyorlardı.
Türkiye gibi bir ülkenin en büyük
menfaatinin savaşa katılmayarak elde edildiği, İkinci Dünya Savaşından sonra
herkesin hemfikir olduğu bir konudur.
Asıl sorun bu iradenin
gösterilebilinmesidir.
Ancak AKP iktidarı döneminde, dış
politika kararları, günü birlik, hiçbir ciddi değerlendirme yapılmadan, stratejik
ortak dediğiniz ABD’nin menfaatleri doğrultusunda kararlar almak olarak
uygulanıyor.
Suriye bugün yaşanan olaylardan sonra
eğer toprak bütünlüğünü koruyamazsa üçe bölünecek ve üç ayrı devlet
kurulacaktır.
Irak’ta yaşanan fiili durumdan sonra,Türkiye’nin
dış politikasının Ortadoğu’da bütün
devletlerin siyasi varlıklarının devamından yana olmalıdır. Bugün Suriye’de
yaşanan kaos Lübnan’a da sıçrama eğilimi göstermektedir.
Düne kadar müşterek bakanlar kurulu,
ailecek yaz tatilleri yapılan Başkan Essed ne çabuk, zalim, katil, haksızlık
yapan bir insan oluverdi.
Bunu ABD li dostlarınız kulağınıza söyledikleri zaman mı
anlayabildiniz?
Asıl çok önemli ve komik olan konu,
Türkiye’nin Suriye halkına demokrasi
getirmek için Suudi Arabistan’la beraber hareket ediyor olmanızdır. Eğer
Türkiye bir gemi ise, dümen Başbakan ve
Dışişleri Bakanı gibi iki bilgisiz ve acemi kaptanın eline kalmıştır ki vay bu
ülkenin haline.
Sayın Başbakan, ayrıca tutarlı da değilsiniz, söylem ve eylemleriniz bir biriyle
taban tabana zıt.
Suriye yönetimini, kendi halkına karşı
kıyıcı davranmakla, katil olmakla
suçlarken, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından soy kırım yapmakla
suçlanan Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’i Türkiye’de ağırlamadınız mı?
Bu şahıs kıyıcı acımasız bir katil
olarak adı geçen mahkeme tarafından aranmıyor muydu?
Suriye’de bu olaylar başlamadan Türkiye
kesin tarafsızlığını ilan etse bugün yaşadığı sıkıntıları yaşamayacaktı.
Nitekim İran ve Irak arasında yıllarca süren bir savaş sırasında Türkiye
tarafsızlığını daha ilk günden ilan ederek gerek savaşan ülkeler nezdinde ve
gerekse dünya da çok saygın bir konum elde etti.
Bugün Suriye’de oynan oyun, 2003 yılında
ABD Dışişleri Bakanı olan Condolleza Rice’ın Washington Post Gazetesinde yayınlanan
“Fas’tan Basra Körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan bir çok devletin rejiminin,
sınır ve haritaların değiştirileceği söyleminin hayata geçirilmesidir.
Arap baharı denilen gelişmelerle
Ortadoğu’nun yeniden planlanarak, devletlerin rejimlerinin değişmesi temin
edilmiş, sonucunda da giden diktatörlerin ülkelerinde tam anlamıyla istikrar
sağlanamamıştır.
İktidarın yürüttüğü dış politika
maalesef , mazlum milletlere ilham kaynağı olmuş bir tarihi miras sahibi devlet
uygulaması değil, emperyalistlerin istediğini yerine getiren bir devlet
uygulamasıdır.
Ortadoğu ülkelerinin parçalanması,
bölünmesi bölge açısından istikrar getirmez. Türkiye Yurtta sulh cihanda sulh
ilkesine bağlı kalarak, hem kendi güvenliği ve hem de Suriye ve diğer
devletlerin güvenlikleri ve toprak bütünlüklerini esas alan bir politika
yürütmelidir.