5 Eylül 2012 Çarşamba

SURİYELİ GEÇİCİ SIĞINMACILAR


         
Ülke gündemini en çok meşgul eden konulardan biri de, Suriye’de çıkan ayaklanma sonrası, Suriye kuvvetlerinden kaçarak sınırlarımıza gelen yabancıların hukuki durumu ile siyasi iktidarca yapılan uygulamalar, AKP İktidarı’nın  hukuki konumu açısından  tartışılmıyor.
Sığınma ya da eski adıyla iltica, bir kişinin uyruğunda bulunduğu ülkenin ya da ikamet ettiği devletin ülkesini çeşitli baskılar ya da ayrımcı yasal kovuşturmalar nedeniyle terk ederek, yabancı bir devletin ülkesine, diplomasi temsilciliği ya da konsolosluk binalarına, savaş gemilerine ya da devlet uçaklarına girmesini ve bu devletin korunmasını aramasını belirtmektedir.
Ancak, sığınma olayı  yukarıda tarifini yaptığımız şeklin dışında,  bir takım baskılardan ya da savaştan ve iç çatışmalardan kaçarak, aynen “Körfez savaşı” sırasında Saddam Kuvvetlerinden kaçarak Türkiye’ye gelen ıraklı Kürtler gibi, topluca sığınma biçiminde gerçekleşir.
Bunun yanında ayrıca, baskı ve zulümden kaçanların bireysel sığınma talep hakları vardır.
Türk hukukuna göre, mülteci sıfatı sadece “Avrupa’dan” gelenler için kullanılabilinir. Zira, 94/6169  sayılı yönetmeliğin, Mülteciyi tarif eden 3. Maddesinde sadece “Avrupa’da meydana gelen olaylar sebebiyle…..” diyerek, mülteci sıfatının bunlara verilebileceğini coğrafi olarak tayin etmiştir.
Zira, mültecilik çok ayrı bir statüdür. Mülteciyi kabul eden ülkeye ciddi yükümlülükler getiren bir hukuki konumdur.
Suriye’den hududumuz gelenler, mülteci değildirler, BUNLAR GEÇİCİ SIĞINMA TALEP EDEN KİMSELERDİR.
Dikkatte edilirse devlette bunlara hiçbir zaman mülteci sıfatını kullanmamaktadır.
Bugün Türkiye’de en çok tartışılan konulardan biri, Suriyeli geçici sığınmacıların yerleştirildikleri bölgelerde huzursuzluk yarattıkları, hatta zaman zaman suça karıştıkları yönünde gelen şikayetlerdir.
İlk yapılması gereken ancak ciddi bir şekilde yapılmadığı ortaya çıkan husus bunların ASKERİ MAKAMLAR TARAFINDAN silahtan arındırılmaları gerekirdi.
Ancak eli silahlı bazılarının resimlerinin basına yansıması, akla iki soruyu getiriyor. Bunlardan ilki, geçici sığınmacılar huduttan içeriye alınırken, mevzuatımıza uygun şekilde  ya silahtan arındırılmadılar, ya da kamplara yerleştirildikten sonra silah elde etmelerine göz yumuldu.
Girişte silahtan arındırılmadılarsa bunun sorumluları hakkında yasal işlem yapmak gerektiği gibi, bu yapılmadığı takdirde buna göz yuman hükümet yetkilileri Anayasa’nın 92. Maddesini ihlal etmiş sayılırlar. Zira, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi TBMM’nindir.
Böyle bir yetki de TBMM den alınmamıştır.
Eğer silahtan arındırılmış olmalarına rağmen, bunlar sonradan , olayımızda Suriye’ye karşı düşmanca  faaliyette bulunmak üzere silahlandırılmışlar ve Suriyedeki iç çatışmalarda kullanılıyorlarsa veya kullanılmalarına göz yumuluyorsa, bu  faaliyet  TCK.’nın 304. Maddesinde tarifini bulan,  yabancı bir ülkeyi, ülkemize karşı savaş açmaya tahrik etme fiilini oluşturur. Buna sebep olan siyasiler Yüce Divanda yargılanırlar.
Bu geçici sığınmacılardan Muharip yabancı ordu mensupları ve diğer sivil geçici sığınmacılardan ayrılarak önce kimlik tespitleri yapılıp ondan sonra ayrı kamplara yerleştirilirler.
Bunun nedeni muharip yabancı ordu mensuplarının  sivillerden ayrı statüye tabi olmalarıdır; zira bunların bulunduğu kamplardaki asayiş ve kontrolün temini ve buna dair işlerin görülmesi ve yönetimi  Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’na göre Milli Savunma Bakanlığı tarafından düzenlenmesi gerekmektedir.
Anlaşılıyor ki, AKP İktidarının halkın gözünden sakladığı Apaydın kampında bu yasal zorunluluklara uyulmamaktadır.
Kendini Pargalı İbrahim zanneden Davutoğlu ve diğer ilgilere anayasal suç işlemekte olduklarını hatırlatmakta fayda var.