AKP Genel başkanı ve Başbakan Tayyip
Erdoğan geçen Salı günü AKP Grup toplantısında yaptığı konuşmada : ''1914
yılında Erzincan'da, Osmanlı 3. Ordusu, Doğu'ya doğru hareket ediyor.
Sarıkamış'ı düşmandan kurtarmak, oradan Kafkaslar'a akmak için, yüz binlerce
Mehmet, yüz binlerce nefer, heyecan içinde, iman içinde, şahadet arzusuyla
Allahu Ekber Dağları'na doğru ilerliyor. Biz o dağlarda, soğuktan, maalesef on
binlerce askerimizi şehit verdik.
Rahmetli dedem de o dağlarda donarak şehit oldu.” demiştir.
Tarihimize Sarıkamış faciası olarak
geçen, büyük bir askeri yanlışla zor kış şartlarında Allahuekber dağlarına
gönderilip, Ruslara karşı neredeyse tek mermi atmadan, acımasız soğuğa mağlup
olup, komutanından rütbesiz erine kadar
on binlerce vatan evladı şehit oldu.
Hepsinin ruhları şad olsun.
Tayyip Erdoğan,orada şehit olan
subaylardan hiç bahis etmeden, rahmetli
dedesinin (herhalde nefer) Allahuekber dağlarında şehit olduğunu söylemiştir.Ayrıca bunu ikinci defa
söylemiştir.
İlk söyleminden sonra Sayın Emin Çölaşan
bu işi araştırmış ve Milli Savunma Bakanlığı’nın 1998 yılında yayınlanan ,1878
Osmanlı Rus savaşından başlayarak 1998’e kadar PKK terörüne kurban verilen
şehitlerimizin de isimleri olan beş ciltlik bir kitap yayınlandığını yazmıştı.
Tayyip Erdoğan’ın söylediğine göre, o tarihte soyadı kanunu çıkmamış olmasına
rağmen, rahmetli dedesi Rize Güneysu’lu Kemal Mutlu
imiş.
Genel Kurmayın bu kitabına göre,
Sarıkamış Faciasında Rize’den Ahmet oğlu
Aziz, Memiş oğlu Bayram, Şaban oğlu Bayram isimli üç şehit askerimiz vardır.
Çölaşan bu konuya iki ayrı yazısında değinmiş Sayın
Başbakan dan bu konuda herhangi bir düzeltme gelmemiştir.
Burada bir noktayı dikkatlere sunmak
isterim.
Tayyip Erdoğan’ın Salı Günü Grupta
taptığı konuşmanın AKP nin sitesine konan yazılı metninde “Rahmetli dedem de o dağlarda donarak şehit oldu” cümlesi yer almamıştı.
Sonradan düzelttiler mi? Bilmiyorum.
Tayyip Erdoğan niye böyle bir beyanda
bulunmak ihtiyacı duymuştur anlamak mümkün değildir.
Bazı insanların ailesinde şehit
olmayabilir. Bu ailesinde şehit bulunmayan insanlar için bir eksiklik veya
kusur değildir. Ama olmayan bir şeyin olmuş gibi gösterilmesi de hoş bir şey
değildir. Bu tip davranışlar psikoloji ilminin inceleme alanına girer.
Bir ülkenin Başbakanı toplumun zaten
dikkatini çeken ergin bir kişidir. Ergin insanın gerçekleri çarpıtarak
dikkatleri üstüne toplaması bir narsislik örneği olduğu gibi aynı zamanda
patolojik bir vakadır.
Ben siyasi olayların dini söylemlerle
tartışılmasından yana değilim. O nedenle gerçek dışı söylemlerin dinimiz ve
diğer semavi dinler açısından ne büyük günah olduğunu burada tartışmayacağım.
Bir meslek lisesi olan İmam Hatip lisesi
mezunu olan Tayyip Erdoğan da bu kadarını bilir.
Tayyip Erdoğan’ın Şehit Torunu söyleminden
başka, önce de “Tek Dil, Tek Din” demiş bu söylemi az da olsa bir kısım siyasetçi ve
yazarlar tarafından eleştirilince de“Ben böyle bir şey demedim” diyerek gene
gerçeği tahrif etmiştir Aslında bu “tek din” beyanı, bilinç altında sakladığı arzusunun
dışa vurumudur.
Başbakanın yukarıda örneklerini
verdiğimiz gerçek dışı beyanları hayal gücüne dayanmaktadır. Bir şehit torunu
olmayı veya bu ülkede İslam’dan başka dinin olmamasını hayal etmektedir
Şuur altında bu ülkede “tek din”
olmasını isteyen bir kişinin, bu ülkede yaşayan, diğer dinlere ve hatta
mezheplere mensup kişilerin de bu ülkenin eşit yurttaşları olduğu söylemine
kimse inanır mı?
Ünlü düşünür Weber’e göre, siyasetçi
güvenilir olmalıdır.
Yukarıda sadece iki, çok yeni örneğini
verdiğimiz gerçek dışı beyanlar, basını özgür, baskı altına alınmamış bir
ülkede olsaydı neler olabileceğini, ne sert eleştirilerin yapılacağını
düşünebiliyor musunuz?