Uçağımız Akdeniz’de Suriye tarafından düşürüldü. Uluslar arası hukuka göre kabul
edilemez bir durum. Elbette Türkiye bu meydan okumaya sesiz kalamaz,
kalmamalıdır da.
Ancak olay soğuk kanlılıkla
irdelendiğinde akıllara bir çok soru takılıyor.
Siyasi otorite, Suriye’nin olayla ilgili
telsiz konuşmalarını kamuoyuyla paylaşırken, bizim uçağımızın kendi üssü ile
yaptığı telsiz konuşmaları nedendir bilinmez
halka açıklanmadığı gibi, muhalefet partisi yetkililerinin açıklamalarından
da vardığımız sonuca göre, bu kayıtlar onlara da dinletilmemiş.
Çok önemli bir başka nokta daha var; o
da Dünyanın en gelişmiş radar sistemlerini elinde bulunduran ABD ve İngilizler
niye acaba ellerindeki görüntüleri Dünyayla paylaşmıyorlar. Rahatsızlık
yaratacak bir durum mu söz konusu.
Türkiye, ABD ve İsrail yıllardır bu
sularda arama kurtarma tatbikatları yaparlar. Niye bu ülkeler bu iki pilotumuz
ve uçağımızla ilgili arama kurtarma çalışmalarına katılmıyorlar.
Olayın yaşandığı yere çok yakın bir noktada
Kıbrıs’ta İngilizlerin çok modern teçhizatlarla donatılmış helikopterleri,
arama kurtarma gemileri bulunan AĞRATUS
(AKROTİRİ) DENİZ ÜSSÜ var. Onlarda bu arama ve kurtarma faaliyetlerine
katılmıyorlar.
İnsanın aklına hemen şu soru geliyor. YOKSA BU İKİ PİLOTUN, UÇAĞIN VURULMASINDAN
SONRA ATLADIKLARINI VE SURİYE’NİN ELİNDE OLDUKLARINI TESPİT ETTİKLERİ İÇİN Mİ,
ARAMA KURTARMA FAALİYETLERİNE KATILMIYORLAR.
Ya da biz bu İki NATO ülkesinden yardım
mı istemedik veya istedik de onlar Suriye ile karşı karşıya gelmemek için
yardıma mı gelmediler.
Eğer öyle ise, o zaman Türkiye’nin bu
işte çok yalnız bırakıldığı gerçeği ortaya çıkar. Nitekim bir yabancı basın
organı “Tayyip Erdoğan’ın sert
açıklamalarından sonra, NATO’nun açıklaması kafeinsiz kahve hafifliğindeydi”
demiştir.
Bu olayın gerçek yüzü uçağın enkazı su
yüzüne çıkarıldığı zaman anlaşılacaktır. Ancak bunu beklemeye de lüzum olduğu
kanısında değilim. Zira teknolojinin bugün geldiği nokta, denizin dibindeki
enkazın en ince ayrıntısına kadar fotoğraflarının çekilebilmesine olanak
verirken, bunun yaptırılmaması da ayrı
bir şüphe kaynağı olmaktadır.
Suriye uluslar arası kurallara göre uçağımıza yapması gereken uyarıları yapmadığı gibi,
askeri uçuşlarla da ilgili bir NOTAM da ilan etmemiştir. O nedenle davranışının
kabul edilebilir tarafı yoktur.
Türkiye uçağı düşürüldüğü anda PROTESTO NOTASI vermeliydi. Türkiye’nin
Suriye’ye bir nota verdiği açıklandı ama bunun bir PROTESTO notası olduğunun işaretleri görülmemektedir.
Diplomaside eğer bir protesto notası
vermiyorsanız, tezlerinizin yeterince güçlü olduğu konusunda, sizinde endişeniz
olduğu şeklinde yorumlanır.
Aslında AKP hükümeti PROTESTO NOTASI vermekte bilindiği üzere biraz çekingendir.
Süleymaniye’de Türk askerlerinin kafasına çuval geçirildiği zamanda PROTESTO NOTASI vermeye cesaret
edememişti.
Türkiye’nin elbette bu olay karşısında
serinkanlı davranarak bir çatışmaya sürüklenmekten kaçınması ne kadar doğruysa,
diplomatik tepkilerini de, hamaset kokan nutuklarla değil, ama en sert şekilde
vermesi gerekir.
Muhalefetinde tutumu aynen siyasi
iktidar gibi içler acısıdır. Kendilerine sadece televizyonlarda anlatıldığı
kadar bilgi verildiğini söyleyen muhalefet partileri yöneticileri, olayı
aydınlatmaya yarayacak yukarıda bizim sorduğumuz soruları, Başbakan’a
sormadılar mı? Sordularsa cevap mı alamadılar?
Şu ana kadar kamuoyuna aktarılan
bilgiler ışığında sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek mümkün değildir.
Yukarıda sıraladığımız, sorulması gerektiğine inandığımız soruların cevapları
alınmadan sağlıklı bir durum tespiti yapmakta mümkün değildir.
O zaman insanın aklına şu soru geliyor;
olay hakkında geniş ve kapsamlı bir bilgisi olmayan muhalefet, nasıl oluyor da
hükümetin alacağı kararlara peşinen destek verebiliyor.
Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin
benzer siyasi krizlerde benimsediği uygulamaları, bırakın Siyasi Partileri, halktan bile hiçbir
bilginin saklanmamasıdır. Fiilen silahlı çatışmanın içinde yer aldığımız Kıbrıs
Barış Harekatında, siyasi otorite dakika dakika kamuoyunu bilgilendirmiştir.
Bir ülkenin kaderini etkileyecek çok
önemli konularda halkın geçmişte olduğu gibi, bugünde GERÇEKLERİ ÖĞRENME HAKKI
vardır.