Türk
Silahlı kuvvetlerine ait silahsız bir
savaş uçağı, bir kısmına göre Suriye topraklarına iki-üç kilometre mesafede
uçak savar silahlarının yaptığı atışla, kimine
göre de Rusların Suriye’ye kurduğu hava
savunma silahı füze atışıyla uluslar
arası hava sahası içinde düşürüldü.
Olay
nerede gerçekleşmiş olursa olsun, uluslar arası hukukun ihlallidir. Bu uçak Suriye
hava sahasını ihlal dahi etmiş olsa, saldırı gerçekleştirmeyen bir uçağa karşı
öncelikle, telsiz kanalı ile uyarı, it dalaşı ile hava sahası dışına itmek en
sonda inmeye zorlamak gerekirdi.
Suriye
bunlardan hiçbirini yapmadan uçağımızı düşürerek uluslar arası hukuku ihlal
etmiştir. Türkiye'nin buna diplomatik yollardan tepki vermesi doğru ve
gereklidir.
Ancak
bunu yaparken de, uçağımızın orada ne aradığını sormak da vatandaş olarak bizim
hakkımızdır.
Her ne
kadar Dışişleri Bakanı Ulusal Güvenlik Radar Sistemimizin test edilmesine
yönelik bir uçuş olduğunu söylese dahi, akıllara gelen kuşkuları
giderememiştir.
Eğer bu
uçağımız, uçak savar silahları ile vurulmuş ise, bunun uluslar arası hava
sahasında olması mümkün değildir. Zira uçaksavar silahlarının menzili en fazla
iki üç bin metredir. Bu uçağın Suriye karar sahasına çok yakın ve alçaktan
seyrediyor olduğunu gösterir. O zaman bu nasıl bir kendi ulusal radar güvenlik
sistemimizin testi uçuşudur.
Eğer uçak
Rus yapımı uçak savar füzeleriyle uluslar arası hava sahasında vurulmuş ise,
nasıl oluyor da darbe aldığı tarafa doğru dönüp Suriye kara sularına
düşebiliyor.
Uzmanların
söylediğine göre, füze ile düşen uçak, isabet aldığı anda patlar ve parçalara
dağılarak çok yakın bir mesafeye düşer ve deniz üstünde de muhakkak iz
bırakması gerekir, uçak parçaları ve deniz üstünde yağlanma gibi. Bu nedenle
uçağın bulunduğu yeri tespit etmek de çok kolaydır.
Bu tip
bulgular yok ise uçağın alçak irtifada uçarken Suriye karasına çok yakın bir
mesafede vurularak düşürüldüğünü, bu nedenle de pilotların atlayamamış olduğunu
kabul etmek gerekir.
Bu
nedenle Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları inandırıcı olmadığı gibi çelişkiler de
içermektedir.
Ama
Bakanı’nı açıklamasından en net olarak ortaya çıkan nokta, Türkiye’nin en az
şimdilik bir askeri gerginlik çıkartmayacağı noktasında olduğunu ortaya
koymuştur. Bu doğru bir tutumdur.
Bu tabii
sadece Tayyip Erdoğan Hükümeti’nin tavrı olmayıp Başkan Obama’nın Kasım ayında
yapılacak Başkanlık seçimlerine kadar,
her hangi bir askeri harekete sıcak bakmadığını da muhataplarına
söylediği artık herkesin bildiği bir gerçektir.
Nitekim
bütün NATO üyesi ülkeler Türkiye’ye itidal tavsiye ediyorlar.
Bu
soğukkanlı davranma talebi iki nedenden olabilir.
Bunlardan
ilki: Suriye’ye karşı bir askeri harekât tırmandırmak en çok Essed Rejiminin
işine gelir, zira bu Suriye içinde bir ulusal bütünleşme gerçekleşmense neden
olur.
Bu
bütünleşmede Essed’e içerdeki CİA destekli muhaliflerini ezip yok etmek için
büyük bir fırsat verir. Bu da ABD’nin işine gelmez.
İkincisi
ve bence en önemlisi acaba NATO Suriye’de konuşlandırılmış Rus Hava Savunma
sistemlerini test etmek istedi de, burada Türkiye mi feda edildi.
Biraz
evvel Türkiye’nin NATO’yu Anlaşmanın 4. Maddesine göre toplantıya çağırdığı
açıklandı. Şuanda toprak bütünlüğümüz ve güvenliğimizle ilgili bir durumu söz
konusu olmadığına göre, bu çağrı iddianın doğru olduğu şüphesini arttırıyor.
Eğer
durum böyle ise bu çok daha vahimdir.
Bütün bu
şüpheleri yoğunlaştıran bir diğer olguda, uçağın düştüğü/düşürüldüğü olgusunun
kamuoyuna yedi sekiz saat sonra açıklanmış olmasıdır.
NATO’nun
toplantıya çağrılması bana Friedrich Nietzche’nin bir sözünü anımsattı “Kendin
alabileceğin bir hakkı asla başkasının sana vermesine izin verme”