11 Ocak 2012 Çarşamba

DEMOKRASİ VE BASIN

           Bir ülkede  sadece düşüncelerini  yazan ve olumsuzlukları eleştiren gazetecinin kafasına yumruğu indirdikleri zaman bu toplumda kendini aydın zannedenler kıyamet koparmıyorsa, ya da kafasına yumruk ineni benim düşüncemden veya karşı taraftan diye ayırıp buna göre tepkisini ortaya koyuyorsa o ülkenin demokratikleşme ve çağdaşlaşmakta çok yol alması gerekir.
Basın sorunu ile demokrasi sorununu ayırmak mümkün değildir. Gerçek demokrasi muayyen aralıklarla seçim sandığının ortaya konması değildir. Basın özgürlüğünün olmadığı, muayyen aralıklarla ortaya seçim sandığının konduğu ama demokrasiden bahis edilemeyecek o kadar çok ülke var ki.
Bir ülkede basın ister yasal düzenlemelerle ister AKP hükümetlerinin yaptığı gibi acımasız ekonomik baskı tedbirleriyle susturulsun, artık orada gerçek demokrasinin varlığından söz edilemez.
Meclisteki AKP çoğunluğunun oylarıyla Meclis İçtüzüğünde yapılacak değişiklikle, muhalefetin zaten cılız çıkan sesi artık  Mecliste de iyice  kısılacak, ve böylece meclis dikensiz gül bahçesine dönecektir.
Bu operasyon da tamamlanınca, özgür  basına her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız olacağı muhakkaktır.
Yasama ve yargıda AKP’nin kontrolünde olduğundan,artık onu dizginleyebilecek, yapılan yanlışları ortaya koyarak halkın gerçekleri öğrenmesini sağlayacak sadece basındır.
Despotlaşma eğiliminde olan hükümetler, halkın çevrelerinde ve dünyada olup bitenlerden habersiz olmalarını istedikleri için de; basını aynen Türkiye’de olduğu gibi susturmaya çalışırlar, bunda da büyük üçlüde başarılı olurlar.
On yıllık  AKP İktidarı, önce televizyonları bitirdi, sonra gazetelerle oynadı ve birçok kalem ya kırıldı ya da  teslim oldu.
Gazeteci demokrasilerde, yapılan haksızlıkları, namussuzlukları, hırsızlıkları yandaş kayırmalarını korkmadan yazmak zorundadır. Bu onun yaptığı görevinin ve  meslek etiğinin gereğidir.
Eğer bunları yazamıyorsanız, muayyen aralıklarla ortaya konan sandıkta oy kullanan seçmenin de tercihini doğru yapmasını  bekleyemezsiniz.
 Bu nedenledir ki gazeteci kamu görevlisidir. Zira halkın ülkede olup bitenlerden yansız ve doğru olarak haberdar olması; bir kamu görevi olarak yapılan gazetecilik mesleğinin gereği gibi yapılmasına bağlıdır.
Sağlıklı demokratik rejimler, iktidarı elinde bulunduranlara, işlem ve eylemlerinde kamu yararını gözetmeleri zorunluluğunu getirir. Bunun denetlenmesi işlevini de yasama ve yargının yanında dördüncü kuvvet olarak nitelenen özgür basın görür.
Akıllı iktidarlar, her an denetim altında olmanın kendileri için büyük bir güvence olduğunu bilirler. Biran için yasama ve yargı denetiminin en tesirli şekilde yapıldığını kabul dahi etsek, bunların denetimi tam ve eksiksiz yapılabiliyorsa çok etkilidir; ancak zaman alır.
 Demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak nitelen  basının toplum adına yaptığı denetim ani ve devamlıdır.
Otuz yedi yıllık Avukatlık meslek yaşamının en az otuz iki yılını basın avukatlığıyla geçirmiş bir kişi olarak, askeri rejim dönemlerinde bile basının bu kadar köşeye sıkıştırıldığına tanık olmadım.
Bugün Aydınlık, Ulusal Kanal ve Sözcü gibi siyasal iktidarın ve küçük işletmecilik yapmaları nedeniyle diğer güç odaklarının baskılarına direne bilen medya kuruluşları, halkın gerçekleri öğrenme hakkı adına tehlikeleri de göze alarak dürüst ve yürekli  habercilik yaptıkları için tirajları ve reytingleri artmaktadır.
Aydınlık, Ulusal Kanal ve Sözcü gibi medya kuruluşları aslında demokrasinin geleceği açısından da, iktidar baskısının basın üstünde bu kadar yoğunlaştığı bir dönemde çok önemlidir.
Demokrasi basın ilişkileri üzerine düşünenler, basının görevini tam ve eksiksiz olarak yerine getiremediği ülkelerde, demokrasinin iyi işlemeyeceğini ve hatta ağır aksak yürütülmeye çalışan demokrasinin bile tehlikeye gireceğini söylerler.