4 Ocak 2012 Çarşamba

CUMHURBAŞKANI’NIN TERCİHLERİ


        Cumhurbaşkanı’nın Türk Dil ve Tarih Kurumu’na yaptığı iki atama, Uludere de otuz beş vatandaşımızın hayatını kaybetmesinin tartışılması sırasında toplumdan hak ettiği tepkiyi görmedi.
 Ulu önder Atatürk Türk Dil ve Tarih Kurumlarını, hayata iken,  siyasal iktidarların baskısından ve yönlendirmelerinden uzak kalabilmeleri için Dernek Statüsünde kurdurmuştur. Gelir olarak da İşbankası’nda  sahibi olduğu hisselerin  kar paylarını  vakfetmiştir. 12 Eylül’ün faşist diktatörü Kenan  Evren’in Atatürk’ün vasiyetini çiğneyerek kurdurduğu, bu iki kuruluşu da içine kattığı “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu” nun o iki kurumla hiçbir alakası yoktur.
Alakası yoktur ama Atatürk’ün vasiyeti çiğnenerek kurulan bu kuruma Atatürk’ün vasiyet ettiği paralar da arzusu dışında aktarılmakta yani yasal bir düzenleme ile gasp edilmektedir.
Her Cumhurbaşkanı olduğu gibi, bu Cumhurbaşkanı da  göreve başlarken “Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma” …. “görevi tarafsızlıkla” yapacağım diyerek yemin ederler.
Yeni kurulan ve Atatürk’ün vasiyetinden nemalanan bu kurumun yasasının  “Amaç ve Kapsam” başlıklı” 1. Maddesinde “Atatürk’ün manevi himayelerinde” ……. “Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını ……” tanıtmak, yaymak olarak nitelenmiştir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bugüne kadar yargıda yaptığı atamalarla tarafsız olmadığını yeminine sadık kalmadığını/kalmayacağını ortaya koymuştur.  Ama dini duygularının kuvvetli olduğunu düşünerek, vasiyetin İslam inancında da çok kutsal bir yeri  olduğunu da göz önüne alarak,  Atatürk’ün vasiyetinin ruhuna uygun davranacağını, onun vasiyet ettiği  paralarla yönetilen bir kuruma, ona hakaret etmeyen, onun ilke ve inançlarına sahip kişilerin atamasını beklerdim, yanılmışım.
Kendisinin Cumhurbaşkanlığı seçiminde ona oy vermeyerek ne kadar doğru davrandığımı şimdi daha iyi anlıyorum.
Atananlardan bir tanesi Mümtazer Türköne, bu zat  kendisine “Atatürkçü denmesini hakaret” sayarım diyen, Atatürkçülüğün “darbe ideolojisi olduğunu” söyleyen, “ Atatürkçülüğü askeri vesayet düzeninin kendini topluma benimsetmek için ortaya koyduğu ve abarttığı totaliter resmi ideoloji” olarak niteleyen bir kişidir.
Bir diğeri de  İrticai faaliyetleri nedeniyle  Ordu’dan atılan sonradan devletin resmi belgelerini bir gazeteciye sızdırdığı iddia edilen bir kişi.
Bu atamalar tarafsız  olmadığını perçinlediği gibi  ileride Cumhurbaşkanlığı işinde bir sorun çıkması tehlikesine karşılık, şimdiden tedbir alarak,  Cemaate yakın Zaman gazetesi yazarlarını yanına almak için bu atamaları yaptığını da ortaya koyuyor.
Bu işin Cumhurbaşkanını ilgilendiren kısmı, ama bir de bu atamaları kabul eden kişiler açısından olayı irdelemek lazım.
Öyle veya böyle isminin önünde “Prof. Dr” yazan  Mümtazer Türköne’nin  bu atamayı kabul etmemesi gerekirdi. Elbette hiç kimse için Atatürk’ü sevmek zorunluluğu olmadığı gibi, çağın yetiştirdiği en büyük devlet adamının da buna ihtiyacı yok, ama herkesin ve özellikle öğrencilerine örnek olması gereken bir üniversite hocası asgari ahlak anlayışına sahip olmak zorundadır
Küfrettiğin insanın vasiyetinden nemalanmaman gerektiği gibi, onun manevi himayelerinin devam ettiği bir kurumda  Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını tanıtmakla ilgili görevi de kabul etmeyeceksin.Zira bu görevi layıkıyla yapman mümkün değildir.
Diğer atanan şahıs yani İskender Pala eğer basına yansıdığı kadarıyla düzmece Askeri belgeleri basına sızdıran kişi ise, ondan böyle bir atamayı red etmesini beklemek de hayal pereselik olur.
Bu atamalarla eğer Atatürk’ü silebileceklerini düşünüyorlarsa bunda büyük yanılgı içindedirler.