30 Mart 2018 Cuma

HUKUK DEVLETİ VE DEMOKRASİ




Hukuk devleti olmadan demokrasi olmaz. Hukuk devleti, faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, yönetilenlere devletin keyfi işlemleri karşısında hukuk güvenliği sağlayan devlet tipidir.
Yönetilenlere hukuk güvenliği sağlamanın ön koşulu korkmadan, çekinmeden baş vurulabilecekleri, yansız,  bağımsız ve  güvenilir bir yargının varlığıdır.  
Hukuk güvenliği olmayan bir ülkede keyfi ve de zorba yönetimleri önlemek mümkün değildir. Zira; belli aralıklarla ortaya sandık konularak kişilerin oy kullanmasını istemek tek başına demokrasi demek değildir.
Hele demokratik geleneklerin yerleşmediği, parlamento çoğunluğunu ele geçirenlerin  ya da tek adamın her istediğini yapma hakkına sahip olduğunu düşündüğü ve bunu hiçbir sınırlamaya tabii olmaksızın kullandığı rejimlere demokrasi demek de mümkün değildir.  
Bütün totaliter rejimlerde ortaya bir sandık konur ve seçimler yapılır. Ama o ülkelerde demokrasi yoktur.
Yani bir seçimle  işbaşına gelmek tek başına demokrasi değildir. Bu yöntemlerle seçilenlerin yönetme yetkileri, özgürlükleri korumak ve keyfiliği önlemek adına anayasa ile sınırlanacaktır.
Kimi hukukçular da hukuk devletinin varlık şartı olarak  yargı denetimini görmektedirler
Yönetenlerin ya da yönetenin anayasal sınırlar içinde kaldığını kim kontrol edecektir. İşte o noktada hukuk devletinin vazgeçilmez koşulu olan bağımsız yargı devreye girecektir.
Bağımsız ve tarafsız yargıdan söz edemediğiniz , kuvvetler ayrılığının kurumsallaştırılamadığı toplumlarda  anayasa yok demektir ve o zaman da   ülkede de demokrasiden söz edemeyiz.
Bugün ülkemizde bağımsız yargının varlığından söz etmek mümkün değildir.
Son yapılan anayasa değişikliği ve siyasi iktidarı elinde bulunduran zihniyetin anlayışı tam bir tek adam rejimidir.
Yürütme, yasama ve yargı Tayyip Erdoğan’ın  emrindedir. Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi’nin 15. Maddesi aynen: “Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının kurumsallaştırılmadığı toplumların anayasası yoktur”  diyor.
Bugün Türkiye’de Anayasanın tüm kuralları ile uygulandığını söylemek mümkün değildir. Olağan üstü hal uygulaması ile Kanun Hükmünde Kararnamelerle açıkça anayasa çiğnenmekte, Anayasa Mahkemesi de buna göz yummaktadır.
Zira bugün ülkemizde yürütme, adaletin yönetimindedir, halbuki olması gereken yürütmenin, adaletin hizmetinde olmasıdır.
Hiçbir koşul altında yargı yasama ve yürütmenin etkisine, siyasetin kuşatmasına sokulmamalıdır ama ülkemizde maalesef sokulmuştur.  
Ülkemizde yargı bağımsızlığı öyle acınacak bir hale gelmiştir ki; Türk asıllı bir Alman gazeteci için tahliyesinden iki gün evvel Almanya’ya uçabilmesini temin  için uçak kiralandığı ortaya çıkmıştır.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı görülmekte olan bir dava için mahkemeye  talimat verircesine  En ağır cezaları” alacaklar diye bilmektedir. Aslında çağdaş anayasalarda olduğu gibi, anayasamızda da yargının bağımsız olduğu ve hep böyle kalacağı düşünülerek, hiçbir organ, makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve yargıçlara emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı belirtilmiştir.
Anayasanın 153. Maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararları, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar, hükmüne rağmen gücünü siyasi iktidarın yandaşı olmaktan alan bir yerel Mahkeme hâkimi Anayasa Mahkemesi kararını haddi ve yetkisi olmadan  siyasi iktidara şirin görünmek uğruna reddede bilmektedir.
Ama tabii artık kuvvetler ayrılığı kalmadığı ve yasama yürütme  yargının tek şahsın emrine girmesinden sonra, Anayasanın ve anayasada yazanların hiçbir önemi ve kıymeti har biyesi kalmamıştır.  
Çok saygın bir Yargıtay Onursal Üyesi’nin söylediği üzere, “Bir ülkede, çağdaş hukukun öngördüğü yasaların anayasaya uygunluğunu denetleyen anayasa yargısı, çeşitli yargı yerleri ve kararlarını  denetleyecek  yüksek yargı organları ile savunma hakkının ustaları avukatlar bulunabilir.
Önemli olan ‘hak alınabiliyor mu ya da yargıya güveniliyor mu?’ Yargıç kimliği taşımaktan onur duyan kişi olarak  bu soruya olumlu yanıt verememenin sıkıntısı ve üzüntüsü içindeyim. Güneş balçıkla sıvanmaz ki’ “ diye yazmıştır.