Ortalık toz duman,Başbakan ile
oğlu arasında geçen telefon görüşmesinin ses kaseti ortalığı birbirine kattı.
Bu kaset sahtemidir, montaj mıdır teknik
adam değilim, bilemem. Başbakan sahte diyor, montaj diyor, tabii bunu bu kadar
sakin söylemiyor ağzından alevler fışkırıyor.
Ana muhalefet partisi Genel
Başkanı biz incelettik doğru diyor.
Başbakan, “çetelerin” devleti ele
geçirdiğini, bir “istiklal savaşı” verdiklerini söylüyor.
Kime karşı, düne kadar beraberce
iş tuttuğu, ülkeyi beraberce, ılımlı İslam Cumhuriyeti yapmaya çalıştıklarına
karşı.
Bu organize işlerin hakimlerini,
savcılarını, polislerini, bürokratlarını
beraberce, elbirliği ile o
görevlere getirmediler mi?
Onların bütün hukuk dışı insanlık
dışı eylemlerine, ellerini ovuşturarak, “Ben bu davanın savcısıyım” diye destek
vermiyorlar mıydı?
Bu davalarda inandırıcılık yok,
burada hukuk yok, insanlar haksız ve hukuksuz bir şekilde zindanlara atılıyor
diyenleri, “darbeci, askeri vesayetten
yana” diye suçlamıyorlar mıydı?
Şimdi niye ağlıyorlar, eski kadim
dostlarını “darbe yapıp, devleti ele
geçirmekle suçluyorlar”
Kriptolu telefonları bile
dinleniyormuş.
TUBİTAK’dan gerçek bilim adamlarını, araştırmacıları
sürüp şimdikileri oraya bunlar getirmediler mi?
Aralarında iktidara
tek başına egemen olma kavgası çıkıncaya kadar, birlik ve beraberlik içinde
değiller miydi?
Her iki tarafta birbirlerinin
nerelerden nemalandığını en başından beri çok iyi biliyorlardı, ama müşterek
menfaatleri ve ılımlı İslam devletini kurma hedefleri öyle gerektirdiği için
sesleri çıkmıyordu.
Sakın bu yolsuzluk dosyalarının
üstüne giden savcıların, hakimlerin, polislerin yaptıkları işin yapılması gerektiği
için yaptıklarını zannetmeyin.
Tayyip Erdoğan’ın “F” tipi
ortağından artık sıkılıp, iktidara tek başına sahip olmak için, iktidar
ortağının finans kaynağına engel olması
ile başladı bu kavga.
Bu ülkede yolsuzluk son üç senedir
mi oluyor.
Altı delik ayakkabı ile siyasete
başlayıp, bugün sahip olunan servete erişmiş dünyada kaç hükümet ve devlet
başkanı vardır.
Son üç senede olur mu o servet.
Hukukun üstünlüğüne inanlar,
hukuka aykırı bir şekilde elde edilmiş delillere, telefon dinlemelerine
dayanamazlar. Dayanmamalıdırlar.
Aslında buna luzum da yok.
Dünyanın hangi demokratik ülkesinde, dört
bakanı ve çocukları suçüstü yakalandıktan sonra, kanunların suç saydığı rüşveti
“devlet kasasından çıkmadı” diye aklayan bir
siyasetçi, devlet yöneticisi vardır.
Başka ne delil arıyorsun BURADA
YOLSUZLUĞUN İTİRAFI VAR, İKRARI VAR. A be…….
Onun için hukuk dışı elde edilmiş
ses ve görüntü kayıtlarına, sarılmamak
lazım, hukuk dışı elde edilmiş bulgulara dayananlarda onlar gibi olurlar.
Onun için itibarın olmaz. Onun
için toplum sana sarılmaz.
İsterse bu kayıtlar birebir doğru
olsun.
Hukuksuzluğu, kanunsuzluğu
savunmak bir ülkenin demokrasisinin altına dinamit koymak demektir.
“Helikoptere bin kaç” diye akıl vermek yerine
bağıracaksın “DEVRİ SABIK YARATACAĞIM” diye.
Hatta, hudutlarda görev yapan
gümrükçülere ve kolluk kuvvetlerine “Bunlar kaçarlar, kaçacaklar, buna izin
verirseniz sizden hesap sorarım”
diyeceksin.
Bu ülke bir hukuk devleti ise,
herkes yaptığının bedelini ödeyecektir de.
Bunu sadece siyasiler için değil, insanları haksız, hukuksuz acımasızca,
sırf bir İslam Devleti kurmak için ordusunu iğdiş eden, aydınlarını hukuka
aykırı bir şekilde, görev ve yetkilerini
suiistimal ederek zindanlara gönderen savcı, hâkim ve polisler içinde söyleyeceksin.
Bunu Oslo da terör örgütüyle
yabancı bir ülkenin gözetimi altında görüşen bürokratlara da söyleyeceksin.
Bu iktidar meşruiyetini, hukuk
dışı elde edildiği anlaşılan telefon görüşmesinin yayınlanmasından sonra değil daha Oslo görüşmelerinde yitirdi.
Bunu halka anlatmak lazım, tabii bunu söyleyebilmek için terörle müzakere
edilmez, mücadele edilir felsefesine inanmak gerekiyor.