11 Yıllık AKP iktidarında yapılan
yolsuzluklar, eğer AKP cemaat kapışması olmasa devam edip gidecekti.
Allahtan, ortaklar arasında çıkan
kavgadan dolayı 17 Aralık siyasal depremi yaşandı da, bütün yolsuzluklar gün yüzüne
çıktı.
Şimdilik beş bakan ve başbakan
hakkında her biri yüce divanlık suç isnatları, fotoğraflar, konuşma tapeleri
ile ortalara döküldü.
Böyle bir ortam, demokrasilerde
muhalefet partileri açısından bulunmaz bir fırsattır.
Ama bu fırsat sadece Salı günleri
yapılan grup konuşmalarında veya parti sözcülerinin, orta okul müsameresi düzeyindeki açıklamalarıyla değerlendirilemez.
Değerlendirilemediği içinde bu
olumsuzluklar toplumsal tepkiye dönüştürülemiyor.
Dönüştürülemeyince de AKP iktidarı,
17 Aralık operasyonlarının ardından savcıları, polis şeflerini değiştirerek
kendini korumaya alıyor.
Bu değişikliğin nedeni,“Deniz
Feneri e. V” davasında yapıldığı şekilde,
yolsuzlukların üstünü örtüp, uyutup gündemden düşürmektir.
Savcılar değiştirildi, yeni savcı
“Ben iddianameyi yeniden yazarım” dedi.
Bütün bunlar, soruşturmanın
engellenmesi istendiği için yapılıyor, yani olayların üstü örtülüp uyutulmaya
çalışılıyor.
O zaman muhalefetin yapması
gereken şey, etkin bir meclis denetim yolu olan “Meclis soruşturması” açılmasını istemektir.
Adı yolsuzluğa karışmış beş bakan,
basın özgürlüğünü ayaklar altına alan, oğlunun kurucusu olduğu vakfa kaynağı
belli olmayan milyonlarca dolar yatan bir başbakan.
AKP’ye oy verenlerin yüzde kırk
ikisinin bile yolsuzluğun varlığını
kabul ettiği bir ortamda, Meclis soruşturması istemek, en az bir ay süreyle
Meclisin yolsuzlukları konuşmasını
sağlar.
Önce bir bakan için Meclis
soruşturması açılmasını istersin, gündeme alınıp alınmayacağının görüşüldüğü
gün, bir ikincisi için aynı önergeyi verirsin ve böyle devam eder gidersin.
Böylelikle ister istemez, TRT 3
den meclis deki görüşmelerin tamamı
yayınlanacağı ve var olan birkaç özgür
TV kanalıda burada yapılan konuşmaları vereceği için Türkiye’nin gündemine
egemen olursun.
Böylelikle muhalefet partilerinin
bu konuyla ilgili görüşleri, gazetelerin iç sayfalarında dördüncü, beşinci
haber olarak görülmekten kurtulur ve ön plana çıkar.
Ama ne hikmettir bu yol
denenmiyor.
Aslına bakarsanız, böyle lime lime
olmuş bir iktidar hiçbir muhalefete nasip olmaz.
Düşünüyorum da, böyle bir iktidar,
bundan on, on beş sene evvel Süleyman Demirel’in, rahmetli Bülent Ecevit’in
eline düşecekti de iktidar koltuğunda
oturabilecekti, öylemi?
Hiç zannetmiyorum ki; mümkün olabil sindi.
Muhalefet partileri iktidarları tehdit
etmezler, silkelerler, hatta tabiri yerindeyse, terbiye ederler.
Elinde ses bandı varsa çıkar
açıklarsın.
İktidara dönüp “Sen açıkla,
açıklamazsan, ben açıklarım” gibi çocuksu tehditlerde bulunmazsın.
Böyle bir belge varsa bunu
açıklamak, kamuoyunun bilgisine sunmak, hatta yüce divanın yolunu açmak
muhalefetin görevidir.
İktidar partisi içten içe
kaynarken, yetmişe yakın milletvekilinin kopma ihtimalinin varlığından söz
edilirken, bu mekanizmanın işletilmiyor
olması çok manidar görülüyor.
Deneyimli bir siyasetçinin, bu
yolu ana muhalefet partisinin yetkililerine
önermesine rağmen bu yola gidilmediği için manidar diyorum.
Bırakın deneyimli siyaset adamının
önermesini, AKP’li Bülent Arınç bile hafif alay kokan bir
üslupla, fezlekelerin Meclise gelip gelmediği tartışılırken “Meclis
soruşturması isteyin, siyasi sonuçları da olur, siz nasıl muhalefetsiniz” diye
yol bile gösterdi.
Aslında fazla da söylenecek bir
söz yok, böyle dökülen bir iktidar her
muhalefete nasip olmaz, ama tabii
ciddi muhalefet yapma kapasiteniz ve niyetiniz var ise.