2 Mart 2014 Pazar

AMOK


Amok, vikipedi özgür Ansiklopediye göre: Malezyaca’da gözü kara, hiddetle saldıran ve öldüren anlamına gelmektedir.
Bu bir anlamda sonuçlarını hesap etmeden saldırmak, şiddet kullanmak durumudur.
17 Aralık ve sonrası süreçte, Bakanların ve çocuklarının durumu ile kendisinin ve yakınlarının telefon görüşmelerinin ortalara dökülmesi Tayyip Erdoğan’ın ruh halini çok bozdu.
Artık herkese, her şeye çılgınca,  başını sonunu düşünmeden saldırmaya başladı.
Düne kadar koalisyon ortağı olan cemaatle yollarını ayırınca, o gruba karşı artık en galiz sözleri sarf etmeye başladı.
Zannedersiniz ki, bu memleketi on bir yıldır başkaları yönetiyordu da, Tayyip Bey  iktidara bugün geldi, devletteki tahribatı gidermeye çalışıyor.
Darbe dönemlerinde bile, darbeye muhatap olan siyasetçilere bu kadar galiz saldırılmamıştı.
Tayyip Erdoğan’ın ruh halinde, her şeyi kendine hak gördüğü için yolsuzlukların, çirkinliklerin ortaya dökülmesi sonrasında, sanki ortaya dökülenler gerçek değilmiş de, bir haksızlığa uğradığını ya da daha da uğrayacağına dair sanrılar bulunmaktadır.
Düne kadar, miting meydanlarında “özel değil genel diye”  üstüne çıkıp keyifle  tepindiği kasetlerin, bugün bir anda özel hayat olduğunu keşfetti.
Bunları şimdi inandığı için söylemiyor, kendisinin, bakanlarının, çocuklarının aslında tam bir genel olan, bilinmesinde, ortaya çıkmasında kamu yararı olan konuşmalarının kamuoyu tarafından öğrenilmesinden sonra söylüyor.
Tüm düşman gördüğü herkese  saldırırken, kendisini acıyan gözlerle seyreden birilerini de , yanına destekçi olarak almaya çalışıyor.
Öyle bir ruh hali içinde ki, bu görüntüler sanki sahte imiş de büyük bir haksızlığa uğramış olarak kabul ediyor kendini
Toplumu da gerçekleri çarpıtarak buna inandırmaya çalışıyor
Bu sadece haksızlığa uğramış olmak duygusundan kaynaklanmıyor olabilir; kamuoyunun bilmediği ama kendisinin bildiği başka yolsuzluk ve hukuksuzluk ses ve görüntülerinin ortaya çıkacağından duyulan endişeden de olabilir.
Bu nedenle bu kadar saldırganlaşıyor olabilir.
O kadar gözü dönmüş ki Tayyip Erdoğan’ın, tam elli dört sene önce düzenlenmiş uydurma olduğunu bildiği  bir belgeyi bugün gerçekmiş gibi halka sunabilmektedir.
Sırf kendisini kurtarabilmek uğruna tahrip ettiği,  kuvvetler ayrılığını, yargı bağımsızlığını tamamıyla ortadan kaldırıyor.
İçinde bulunduğu ruh hali, saldırırsam, yakarsam, yıkarsam, yok edersem kendimi kurtarabilirim düşünce hali.
Aslında bu tavır bir anlamda bir intihar saldırısıdır.
Sonun başlangıcını görmüş, bunu engellemek, hesap vermekten kurtulmak için saldırganlaşmıştır.
Bu iktidarı kaptırmak korkusudur. Muktedir olma gücünü yitirmek korkusudur.
Cumartesi günü Devlet Bahçeliye, “Hükümet ortağı oldun ama iktidar olamadın” söylemiyle, asıl korkusunun iktidardan düşmek olduğunu ortaya koymuş oldu.
Yakınlarının kendisine, eski Başbakan olmanın, kötü bir şey olmadığını, demokrasinin güzelliğinin olduğunu anlatması lazım.
Geçmişlerinde veremeyecek hesapları olmayan “eski Başbakanlar” bu ülkede şerefleriyle ve toplumdan saygı görerek yaşarlar.
Mühim olan toplum içine çıkabilecek konumda kalabilmektir.
Tayyip Erdoğan iktidar da bulunduğu on bir yıl içinde, ortaya çıkması halinde kendisinin ve aile efradının hesap veremeyeceği olayların varlığını düşündükçe mi, bu kadar saldırgan oluyor?
Ortaya dökülen tapeler karşısında, altı delik ayakkabı ile  girdiği siyasette bugün dünyanın en zengin siyasi liderleri arasına girmiş olmasının hesabını veremeyeceğinden mi korkuyor?
Ortaya dökülecek, yeni ses ve görüntülerle, sokağa çıkamayacak hale gelme endişesi mi var?
Korku güçlü olmayan insanları saldırganlaştırır.
TUSKOTN' Genel Kurulu'nda  Başkan Rıza Nur Meral’in , “yakın gelecekte kimlerin inlerde yaşadığını, kimlerin saklanacak in arayacağını, kimlerin müsvedde kimlerin asıl olduğunu herkes görecek.” şeklindeki açıklaması, bu korkunun kaynağı olabilir mi?