Amok, vikipedi özgür Ansiklopediye göre:
Malezyaca’da gözü kara, hiddetle
saldıran ve öldüren anlamına gelmektedir.
Bu bir anlamda sonuçlarını hesap etmeden
saldırmak, şiddet kullanmak durumudur.
17 Aralık ve sonrası süreçte, Bakanların
ve çocuklarının durumu ile kendisinin ve yakınlarının telefon görüşmelerinin
ortalara dökülmesi Tayyip Erdoğan’ın ruh halini çok bozdu.
Artık herkese, her şeye çılgınca, başını sonunu düşünmeden saldırmaya başladı.
Düne kadar koalisyon ortağı olan
cemaatle yollarını ayırınca, o gruba karşı artık en galiz sözleri sarf etmeye
başladı.
Zannedersiniz ki, bu memleketi on bir
yıldır başkaları yönetiyordu da, Tayyip Bey
iktidara bugün geldi, devletteki tahribatı gidermeye çalışıyor.
Darbe dönemlerinde bile, darbeye muhatap
olan siyasetçilere bu kadar galiz saldırılmamıştı.
Tayyip Erdoğan’ın ruh halinde, her şeyi
kendine hak gördüğü için yolsuzlukların, çirkinliklerin ortaya dökülmesi
sonrasında, sanki ortaya dökülenler gerçek değilmiş de, bir haksızlığa
uğradığını ya da daha da uğrayacağına dair sanrılar bulunmaktadır.
Düne kadar, miting meydanlarında “özel
değil genel diye” üstüne çıkıp
keyifle tepindiği kasetlerin, bugün bir
anda özel hayat olduğunu keşfetti.
Bunları şimdi inandığı için söylemiyor,
kendisinin, bakanlarının, çocuklarının aslında
tam bir genel olan, bilinmesinde, ortaya çıkmasında kamu yararı olan konuşmalarının
kamuoyu tarafından öğrenilmesinden sonra söylüyor.
Tüm düşman gördüğü herkese saldırırken, kendisini acıyan gözlerle seyreden
birilerini de , yanına destekçi olarak almaya çalışıyor.
Öyle bir ruh hali içinde ki, bu
görüntüler sanki sahte imiş de büyük bir haksızlığa uğramış olarak kabul ediyor
kendini
Toplumu da gerçekleri çarpıtarak buna
inandırmaya çalışıyor
Bu sadece haksızlığa uğramış olmak duygusundan
kaynaklanmıyor olabilir; kamuoyunun bilmediği ama kendisinin bildiği başka
yolsuzluk ve hukuksuzluk ses ve görüntülerinin ortaya çıkacağından duyulan
endişeden de olabilir.
Bu nedenle bu kadar saldırganlaşıyor
olabilir.
O kadar gözü dönmüş ki Tayyip Erdoğan’ın,
tam elli dört sene önce düzenlenmiş uydurma
olduğunu bildiği bir belgeyi bugün
gerçekmiş gibi halka sunabilmektedir.
Sırf kendisini kurtarabilmek uğruna tahrip
ettiği, kuvvetler ayrılığını, yargı
bağımsızlığını tamamıyla ortadan kaldırıyor.
İçinde bulunduğu ruh hali, saldırırsam,
yakarsam, yıkarsam, yok edersem kendimi kurtarabilirim düşünce hali.
Aslında bu tavır bir anlamda bir intihar
saldırısıdır.
Sonun başlangıcını görmüş, bunu
engellemek, hesap vermekten kurtulmak için saldırganlaşmıştır.
Bu iktidarı kaptırmak korkusudur.
Muktedir olma gücünü yitirmek korkusudur.
Cumartesi günü Devlet Bahçeliye,
“Hükümet ortağı oldun ama iktidar olamadın” söylemiyle, asıl korkusunun
iktidardan düşmek olduğunu ortaya koymuş oldu.
Yakınlarının kendisine, eski Başbakan
olmanın, kötü bir şey olmadığını, demokrasinin güzelliğinin olduğunu anlatması
lazım.
Geçmişlerinde veremeyecek hesapları
olmayan “eski Başbakanlar” bu ülkede şerefleriyle ve toplumdan saygı görerek
yaşarlar.
Mühim olan toplum içine çıkabilecek
konumda kalabilmektir.
Tayyip Erdoğan iktidar da bulunduğu on
bir yıl içinde, ortaya çıkması halinde kendisinin ve aile efradının hesap
veremeyeceği olayların varlığını düşündükçe mi, bu kadar saldırgan oluyor?
Ortaya dökülen tapeler karşısında, altı
delik ayakkabı ile girdiği siyasette
bugün dünyanın en zengin siyasi liderleri arasına girmiş olmasının hesabını
veremeyeceğinden mi korkuyor?
Ortaya dökülecek, yeni ses ve
görüntülerle, sokağa çıkamayacak hale gelme endişesi mi var?
Korku güçlü olmayan insanları
saldırganlaştırır.
TUSKOTN' Genel Kurulu'nda Başkan Rıza Nur Meral’in , “yakın
gelecekte kimlerin inlerde yaşadığını, kimlerin saklanacak in arayacağını,
kimlerin müsvedde kimlerin asıl olduğunu herkes görecek.” şeklindeki açıklaması, bu korkunun kaynağı
olabilir mi?