Tayyip Erdoğan, son günlerde esip
gürlüyor. Öyle laflar ediyor ki, sanki sütten çıkmış ak kaşık.
Kendi Bakanları, onların çocukları
pisliğin içine batmamışlardı da, yargıya ve polisin içine “sızmış !” eski
ortağı paralel devlet, bütün bunları durup dururken, ortaya çıkarmış
zannedersiniz.
Kendi deyimleriyle, bu devletin
ordusuna kumpas kuranlar, suçsuz insanları zindanlara tıkanlar, aynı polis, aynı savcı,
aynı hakimler değil miydi?
O zaman bu savcılara polislere methiyeler düzülüyordu.
Şimdi ne değişti. Eğer bu
savcılar, hakimler, polisler “kumpas kuranlar” ise, demek ki bunlar kendileri
tarafından çok iyi biliniyorlarmış ki, bir anda savcılar, polisler arasında
yüzlerle, binlerle ifade edilen değişiklikler yapılıverdi.
O zaman demek ki ilk günden beri bu paralel devlet yapısı iktidar taraflından biliniyormuş, beraber yürüdükleri
için bu yollarda sesleri çıkmıyormuş.
O gün işlerine geldiği için adım
adım BOP’un talimatıyla “ılımlı İslamı”
bu ülkeye yerleştirmek adına, ordusunu itibarsızlaştırırken, aydınları,
subayları “kumpaslarla” düşman ceza
hukuku bakış açısıyla zindanlara tıktırırken,
büyük bir mutluluk içinde bunları seyredip, “Bağımsız yargı var biz müdahale
edemeyiz” derken, yol arkadaşı kendilerine dokunmaya başlayınca, gözleri dönmüş
bir şekilde, savcıyı, vali muavinine bilgi veren makam haline getirmeyi bile
yasalaştırmaya çalışıyorlar.
Silivri mahkemelerinde kullanılan
delillerin sahte, kurmaca olduğu defalarca bilimsel raporlarla doğrulandı.
Ama bir evde bulunan altı adet
para kasası, para sayma makinesi ve ayakkabı kutusunda bulunan dört buçuk
milyon doların “yeşillerin” sahte olduğunu söyleyebilen daha çıkmadı.
Bir sahtekarın, rüşvetçinin
uçağıyla Umre gezileri olmadı diyebilen çıkmadı.
O zaman bu polislerden,
savcılardan, özel yetkili mahkemelerden şimdiki şikayetin sebebi “iktidar
mensupları ve çocuklarına” dokunmuş olması mı? Daha yukarılara tırmanabilir
korkusu mu?
Özel yetkili mahkemelerin
kaldırılmasını, bu ülkenin aydın hukukçuları yıllardır söylüyorlardı, bu
talepler hiç dikkate alınmamış, ama şimdi, iktidar mensuplarına dokunma
ihtimali ortaya çıkınca mı, kaldırılması gerektiğinin farkına varıldı.
Genelkurmay Başkanları’nın Yüce
Divanda yargılanacağı Anayasa gereği olmasına rağmen, kendilerini yasaların
üstünde gören bu mahkemeleri, o gün kaldırmayı düşünmediler de, “rüşvet,
nüfus suiistimali, bakanlık, başbakanlık
görevlerinden değildir” denilmesinden korkulduğu için mi, şimdi bu mahkemeler
kaldırılmaya çalışılıyor.
Doğrudur bu mahkemelerin
kaldırılmasında geç bile kalındı. Ama
şimdi kaldırılması düşünülmeye başlanınca moda tabiriyle “ZAMANLAMASI
MANİDAR” olmuyor mu?
On bir yıldır bu ülkeyi, paralel devlet denen organizasyonla elle kol
kola yönetenlerin, hukuk cinayetlerinin işlenmesine göz yumanların, suça ortaklık
edenlerin, şimdi hiçbir şeyden şikayet etme hakları olamaz.
Sayelerinde devletin çivisi çıkmıştır.
O kadar çıkmıştır ki; bir bürokrat,
mahkeme kararını bile zihnen tahrif ederek, TBMM’de anayasa ve içtüzükten
kaynaklanan bir hakkın kullanılması
olarak verilen bir soru önergesinin sosyal medyada yayınlanmasını, Anayasa’nın 83
ve 97. Maddelerini görmezden gelip yasaklamak
cüretini bile gösterebilmektedir.
Siz savcıyı, bürokrata bilgi
vermekle yükümlü kılarsanız, mahkemelerin
kolluğa verdiği talimatı, kolluğun irdelemesinin önünü açarsanız, savcının
talimatını yerine getiren jandarma subayını görevinden alırsanız, kendini
bilmez bir bürokrat da meclis çalışmasının yayınlanmasına yasak koymaya cüret
eder.
İşte o zaman da devletin çivisi çıkmış demektir.
Olayların akışı, yaşananların bir
iktidar sorunu olmaktan çıkıp, bir rejim
sorunu haline geldiğini ortaya koymaktadır.
Yaşanan rejim sorununu daha da
derinleştirmeden, süratle hukukun üstünlüğünü egemen kılacak, yansız, tarafsız
bir yargının süratle tesisi şart hale gelmiştir.