AKP İktidarının teröristle
mücadeleyi bırakıp müzakereye başladığı andan itibaren, daha açık bir
söyleyişle Türkiye Cumhuriyeti Devleti terörist başıyla müzakerelere başlayıp,
onun terör örgütü önünde diz çöktüğü andan itibaren “Büyük Kürdistan” projesini
gerçekleşmesi için adımlar atılmaya başlandı.
Artık,bölücüler dört ülke
coğrafyası içinde yaşayan Kürtlerin birliğinden, bir federasyondan çekinmeden
söz etmeye başladılar.
AKP iktidara gelinceye kadar Türk
siyasetçileri özenle ayrılıkçıların
kullandığı bölge ve şehir isimlerini kullanmazlardı.
Ama maalesef artık iş iyice
çığırından çıktı. Bir bölgesel yönetimin başına, Türkiye Cumhuriyetinde sadece
misafir devlet başkanlarına uygulanan protokol uygulanarak,kendisi sanki
bağımsız bir devletin başkanıymış gibi, bölgesel yönetimin bayrakları asılarak
karşılandı.
Dört ayrı ülkede yaşayan Kürtleri
birleştirmek idealinden bahis etti, buna en ufak bir tepki gelmedi
Kendisine uygulanan Devlet Başkanı
muamelesi karşısında, buna o bile inanamadı.
“Rüyamda görsem inanmazdım” dedi.
Bu ülkeyi ziyaret eden herhangi
bir ülke eyalet başkanına, bugüne kadar devlet protokolü uygulandığına hiç
tanık oldunuz mu?
Ama geçtiğimiz hafta sonu, Diyarbakır’da
maalesef bu yapıldı.
Başbakanların muhatabı yerel yönetimlerin liderleri değil, ülkelerin başbakanları olur.
Ama bu da görmezden gelindi.
BM Güvenlik konseyi kararlarıyla ve kendi
anayasası ile verilmiş olan, Türkiye’ye yönelik terör faaliyetini engelleme
görevini yapmamış, bölgesinden Türkiye’ye terörün girmesine göz yummuş, terör
örgütüne kucak açmış bir başka ülkenin yerel bölge lideri ile görüşmek, hayal
edilen Büyük Kürdistan’a ABD böyle
istedi diye onay vermektir.
Bu Kuzey Irak Kürt yönetimine ve
Bağdat rejimine “Türkiye olarak ben, Kuzey Irak yönetimini bağımsız bir devlet
olarak tanıyorum veya en hafifinden onlar bağımsızlık ilan ederlerse ben buna
göz yumarım, sessiz kalırım” mesajı vermektir.
Aslında Diyarbakır’da olan bitene
çok sert tepki verilmesi gerekirken, bu bir normalleşme olarak görülebilir ve
böyle algılatılmaya çalışılmasına tepkisiz kalınabilinir mi?
Kalınamaz, kalınmaması gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmesi çabaları, normalleşme olarak kabul edilemez.
Başbakanı’nın “Yeni Türkiye” derken neyi kast ettiğinin kendisinden sorulması gerekmez mi?
Birinci Mecliste Atatürk de “Kürdistan” demişti, o da mı o zaman
bölücüydü diyen Tayyip Erdoğan’a, yakın tarih dersi verecek bir siyaset adamı
yok muydu?
Diyarbakır’da yaşananlar sadece
Ahmet Kaya isimli ölmüş bir kişinin “Gezi olaylarında” kimin yanında olacağı
gibi basit bir olaymış gibi görünebilinir mi?
Diyarbakır Büyükşehir Belediye
Başkanı’nın “Kuzey Kürdistan”dan kastının ne olduğunu sormak gerekmiyor muydu?
Dört ayrı ülkede yaşayan Kürtlerin
birliğinden kast edilenin , Büyük Orta Doğu Projesinin hedefi olan Büyük
Kürdistan olup olmadığını sormayacak mıyız?
Başbakan buna tepki veremeyecek
durumda ise, bu zavallıya haddini bildirecek bir kimse yok mu?
Türkiye’nin Doğu ve Güney
doğusunun adının ne zamandan beri “Türkiye Kürdistanı olduğunu sormak, ulusça hakkımız değil mi?
İşlerine geldiği zaman “dostluk, kardeşlik” nutukları
atanlara ve bu ülke insanın çok büyük bir kesiminin ortak değeri olan “Kemalizm”
için tarihin çöplüğüne atıldı diyen küstaha, kimse cevap vermeyecek mi?
Atatürk’ün kurduğu ve emperyalizme
karşı büyük bir başkaldırı olan Kurtuluş savaşını yürütmüş bu Mecliste görev
yapan AKP li Milletvekilleri, genel başkanınızdan
korkmayın; bu sessizliğiniz, bu tepkisizliğiniz sonucu Türkiye’den koparılacak “Kürdistan” nedeniyle
çocuklarınızın, torunlarınızın yüzüne
bakamamaktan korkun.