3 Kasım 2013 Pazar

ATATÜRK’Ü KUTUP YILDIZI GİBİ GÖRENLER


31 Ekim’de TBMM de yaşananlar, demokrasiye, hukuka, hukukun üstünlüğüne inan her insanın içini acıtacak olaydı.
Cumhuriyet tarihimiz de ilk kez bu iktidar döneminde, Türkiye’nin içine girdiği doğrultuyu tehdit eden, o doğrultuya özünde ters düşen bir anlayış, bir değerler sistemi, çeşitli oyunlarla ve bahanelerle, muhalefeti de kullanarak yaşama geçirilmek isteniyor.
Ülkenin bunca acil çözülmesi gereken sorunları varken, o temel sorunların çözümüne yardımcı olacak anayasal ve yasal düzenlemeleri yapmıyoruz, ama artık bize bunu dışarıdan dayatanların bile vazgeçtiği siyasal İslamı  hayata geçirecek adımları TBMM’de  muhalefetin de desteğiyle hayata geçiriyoruz.
Yaşanan olay, artık bu ülkede laikliğin belirleyici olmadığı, yeni rejimin belirleyici olduğu anın başlangıcıdır.
İktidar ve muhalefetin elbirliği ile gerçekleştirilen bu anayasaya aykırı zorlamalar, çok önemli siyasal gelişmelere gebedir.
31 Ekim günü TBMM de yaşananlar, LAİKLİĞE ZARAR VERMİŞ, TOPLUMU AYRIŞTIRMIŞTIR.    
Devlet ve siyaset adamı Sayın Onur Öymen, yaşanan tehlikeyi gözler önüne seren, ama umutsuz da olmamız gerektiğini işaret eden bir elektronik mektubu  AKP li dört kadın milletvekilinin meclise türbanla girdiği günün ertesinde gönderdi.
Okunup ders alınması gereken bir yazı.
Sayın Öymen: “4 kadın milletvekilinin meclise türbanla girmesi iktidar yandaşlarıyla dini simgelerden siyasi rant elde etmeye çalışanlar tarafından özgürleşmenin bir işareti gibi yorumlanıp coşkuyla karşılandı.
 Seçilmiş 7 milletvekili hapisteyken bunu siyasette özgürleşmenin bir işareti gibi görenler çıktı. Yüksek mahkemelerimizin üniversitelerdeki türban yasağını anayasamıza uygun gören kararlarına rağmen, bu yasağın kaldırılmasına öncülük yapan bazı muhalefet liderleri, türbanın her derecedeki okullarda ve kamu kuruluşlarında serbest bırakılmasının da yolunu açmış oldular.
Onlar şimdi Meclisteki milletvekillerinin türban takmasını mutlulukla karşılıyorlar.
 Türkiye'de demokratik hakların başta gelen savunucularından olan Bülent Ecevit'in bu konuda Mecliste yapmış olduğu çıkış şimdi demokrasi karşıtı bir tutum gibi sergileniyor.
Eğitimde, toplum yaşamının her kesiminde ve dış politikada Osmanlı dönemine özlem her vesileyle dile getiriliyor ve Türkiye bir din toplumuna dönüştürülüyor.
Her alanda geriye götürülmeye çalıştırılan bir toplumun ileri gitmesi mümkün müdür? Sadece geri vitesi olan bir arabayla ilerleyebilir misiniz? Böyle bir ortamda "ülküm yükselmek, ileri gitmektir" sözlerini içeren Andın kaldırılmasına şaşırılabilinir mi?
Şaşılması gereken husus uzun yıllardan beri ilericiğin, devrimciliğin önderliğini yapan bir partiyi yönetenlerin bütün bunları sineye çekebilmeleridir.
Öteden beri Türkiye'ye demokrasi dersi vermeye çalışan bazı Batılı kuruluşların da Türkiye'deki laiklik karşıtı gelişmeleri dinsel özgürlüklerin geliştirilmesi gibi yorumlayıp alkışlamaları da dikkat çekicidir.
Bütün bu gelişmeler ülkemizi otoriter bir şeriat devleti olmaktan çıkartıp laik, çağdaş bir ülke haline getiren Büyük Atatürk'ün yolundan gidenleri yıldırmamalıdır.
Atatürk'ü bir kutup yıldızı gibi gören toplumumuzun ezici çoğunluğu onun gösterdiği yolda azimle ilerleyecek ve ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyine kavuşturacaktır. Atatürk'ün izinden gitmeye gücü yetmeyenlerden ek dileğimiz Onun eserine gölge düşürmemeleridir. Unutulmasın ki, karanlığın en koyu olduğu an sabahın en yakın olduğu andır.” Diye yazmış.
Evet Atatürk’ü kutup yıldızı gibi görenler, bu büyük mücadeleye devam edecekler. Bu mücadeleyi sonuna kadar inançla götürecek ve ülkesiyle, milletiyle bölünmez LAİK hukuk devleti olan TÜRKİYE CUMHURİYETİNE sahip çıkacaklardır.