31 Ekim’de TBMM de
yaşananlar, demokrasiye, hukuka, hukukun üstünlüğüne inan her insanın içini
acıtacak olaydı.
Cumhuriyet tarihimiz de ilk
kez bu iktidar döneminde, Türkiye’nin içine girdiği doğrultuyu tehdit eden, o
doğrultuya özünde ters düşen bir anlayış, bir değerler sistemi, çeşitli
oyunlarla ve bahanelerle, muhalefeti de
kullanarak yaşama geçirilmek isteniyor.
Ülkenin bunca acil çözülmesi
gereken sorunları varken, o temel sorunların çözümüne yardımcı olacak anayasal
ve yasal düzenlemeleri yapmıyoruz, ama artık bize bunu dışarıdan dayatanların
bile vazgeçtiği siyasal İslamı hayata
geçirecek adımları TBMM’de muhalefetin
de desteğiyle hayata geçiriyoruz.
Yaşanan olay, artık bu ülkede
laikliğin belirleyici olmadığı, yeni rejimin belirleyici olduğu anın
başlangıcıdır.
İktidar ve muhalefetin
elbirliği ile gerçekleştirilen bu anayasaya
aykırı zorlamalar, çok önemli siyasal
gelişmelere gebedir.
31 Ekim günü TBMM de
yaşananlar, LAİKLİĞE ZARAR VERMİŞ,
TOPLUMU AYRIŞTIRMIŞTIR.
Devlet ve siyaset adamı Sayın
Onur Öymen, yaşanan tehlikeyi gözler önüne seren, ama umutsuz da olmamız
gerektiğini işaret eden bir elektronik mektubu AKP li dört kadın milletvekilinin meclise
türbanla girdiği günün ertesinde gönderdi.
Okunup ders alınması gereken
bir yazı.
Sayın Öymen: “4 kadın
milletvekilinin meclise türbanla girmesi iktidar yandaşlarıyla dini simgelerden
siyasi rant elde etmeye çalışanlar tarafından özgürleşmenin bir işareti gibi
yorumlanıp coşkuyla karşılandı.
Seçilmiş 7 milletvekili hapisteyken bunu
siyasette özgürleşmenin bir işareti gibi görenler çıktı. Yüksek
mahkemelerimizin üniversitelerdeki türban yasağını anayasamıza uygun gören
kararlarına rağmen, bu yasağın kaldırılmasına öncülük yapan bazı muhalefet
liderleri, türbanın her derecedeki okullarda ve kamu kuruluşlarında serbest
bırakılmasının da yolunu açmış oldular.
Onlar şimdi Meclisteki
milletvekillerinin türban takmasını mutlulukla karşılıyorlar.
Türkiye'de demokratik hakların başta gelen
savunucularından olan Bülent Ecevit'in bu konuda Mecliste yapmış olduğu çıkış
şimdi demokrasi karşıtı bir tutum gibi sergileniyor.
Eğitimde, toplum yaşamının
her kesiminde ve dış politikada Osmanlı dönemine özlem her vesileyle dile
getiriliyor ve Türkiye bir din toplumuna dönüştürülüyor.
Her alanda geriye götürülmeye
çalıştırılan bir toplumun ileri gitmesi mümkün müdür? Sadece geri vitesi olan
bir arabayla ilerleyebilir misiniz? Böyle bir ortamda "ülküm yükselmek,
ileri gitmektir" sözlerini içeren Andın kaldırılmasına şaşırılabilinir mi?
Şaşılması gereken husus uzun
yıllardan beri ilericiğin, devrimciliğin önderliğini yapan bir partiyi
yönetenlerin bütün bunları sineye çekebilmeleridir.
Öteden beri Türkiye'ye
demokrasi dersi vermeye çalışan bazı Batılı kuruluşların da Türkiye'deki
laiklik karşıtı gelişmeleri dinsel özgürlüklerin geliştirilmesi gibi yorumlayıp
alkışlamaları da dikkat çekicidir.
Bütün bu gelişmeler ülkemizi
otoriter bir şeriat devleti olmaktan çıkartıp laik, çağdaş bir ülke haline
getiren Büyük Atatürk'ün yolundan gidenleri yıldırmamalıdır.
Atatürk'ü bir kutup yıldızı
gibi gören toplumumuzun ezici çoğunluğu onun gösterdiği yolda azimle
ilerleyecek ve ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyine kavuşturacaktır. Atatürk'ün
izinden gitmeye gücü yetmeyenlerden ek dileğimiz Onun eserine gölge
düşürmemeleridir. Unutulmasın ki, karanlığın en koyu olduğu an sabahın en yakın
olduğu andır.” Diye yazmış.
Evet Atatürk’ü kutup yıldızı gibi görenler, bu büyük mücadeleye devam
edecekler. Bu mücadeleyi sonuna kadar inançla götürecek ve ülkesiyle, milletiyle bölünmez LAİK
hukuk devleti olan TÜRKİYE CUMHURİYETİNE sahip çıkacaklardır.