23 Haziran 2013 Pazar

HASDAL’DAN MEKTUP VAR-2


Değerli okurlarım, bugün size gene Hasdal tutsaklarından Deniz Kurmay Albay Bora Serdardan aldığım bir mektubu sizlerle paylaşacağım
Kendisiyle hiç yüz yüze gelmedim, ama yazdıklarından adam gibi adam olduğu anlaşılmakla beraber, onun astı olarak çalışmış bir levent bana “Emrinde çalışmış olmaktan onur duymuşumdur” diye söz etmişti.
Mahiyetinde çalışılmaktan onur duyulan, binlercesi gibi yüreği vatan sevgisiyle dolu bir subayın mektubu.
İşte aynen aktarıyorum.
                            “ÇİRKİN İTİRAF”
“Akil İnsanlar” heyeti Karadeniz grup Başkanvekilinin, Bartın Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı tarafından sorulan “İlker BAŞBUĞ terörist damgası suçlamasıyla Silivri cezaevinde yatıyor. İmralı’da yatan Abdullah ÖCALAN mı terörist, İlker Başbuğ mu?” Sorusuna verdiği yanıt oldukça ilgiçtir.(Aydınlık-26 Nisan 2013)
Ülkemiz demokratik bir süreçten geçiyor. Böyle tasfiyelerin olması gerekiyordu. Eğer bu tasfiyeler  yapılmasaydı bugünlere gelemezdik. Bugün burada seçim sürecini tartışamazdık”
Tasfiye sürecine bağlı olarak “balyoz Davası”ndan 28 Aydır Hasdal’da tutuklu bulunan Cumhuriyet  Donanmasının bir subayı öyleyse ben de soruyorum.
Bu yanıt,  çözüm sürecine (!) başlayabilmesi ön şartının TSK’nin tasfiye edilmesi gerektiğini ortaya koyan çok açık bir itiraf değil midir?
Bu “Akil İnsan” zincir baklası gibi bir biri ardında yaratılan Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy ve Askeri Casusluk davalarının TSK’nın tasfiyesine yönelik kurgulanan siyasi davalar olduğunu, kendi askerinin şerefi, onuru, haysiyeti ve namusu ile bilerek oynanmasının insan hakları açısından hiçbir öneminin bulunmadığını, bu durumun “demokratik” bir gereklilikten kaynaklandığını mı söylüyordu?
Çözüm süreci adına,  içeride ve dışarıda  barış ve demokrasi kahramanlığına soyunanların , toplama kamplarına  tıkılan yüzlerce masum insanı demokrasi düşmanıymış gibi gösterme çabaları, hangi gerçekle, hangi insan hakları ile bağdaşmaktadır?
İradenin, “Öngördüğümüz bir süreçti.”, “Hükümetimizin yönettiği bir süreçtir bu” şeklinde verdiği beyanlar, barış rüzgarının etkisi altında yapılan bu çirkin itirafı teyit etmekle kalmıyor, aynı zamanda yargının bağımlı hale getirilerek yaşatılan hukuksuzluğa onay verildiğini de göstermiyor mu?
“Akil İnsan”ın yaklaşımını ve söz konusu beyanları, ABD’nin ve AB’nin çözüm sürecini destekleyen açıklamaları ile birlikte değerlendirdiğimizde, TSK’nın tasfiye edilmesi, “Türkiye Cumhuriyeti’nin yeniden şekillendirilmesi” adına yapılan “bir yol temizliği” değil de nedir?
Yasaların ve iddiaların adamına göre değiştirildiği, yazıldığı veya yorumlandığı günümüz ülkesinde artık hukuk devletinden söz etmek imkansız hale gelmiştir.
Kamu makamlarının hukuka uyma yükümlülüğünü ve adaletin yansız şekilde dağıtılmasını zorunlu kılan “demokrasi” anlayışından gün ve gün uzaklaşılması “İnsan Hakları, Hukuk ve Adalet” adına çok üzücüdür.
Hal böyle iken, “devletin başının” 38. İnsan Hakları Kongresinde  söylediği “İnsan hakları, bir ülkenin, bir milletin onur meselesidir. Vicdan sahibi hiçbir siyasetçi ve devlet adamı, ülkesinde yaygın insan hakları ihlalleri yaşanırken, gerek yurt içinde, gerek yurt dışında başı dik gezemez” sözlerine ise yorum dahi yapamıyorum.
Her neyse, başı eğikler yurt dışında ve içinde gezmeye devam ededursun, üç yıldır adaletsiz hukuka karşı “Diren”en yüreğim bugünlerde bir başka atıyor.
Duvarlarla çevrilmiş, demir parmaklıklarla ve tel örgülerle örülmüş volta attığımız her zamanki “Gezi” avlusu, bir başka gözüküyor gözüme bu sıralarda.
Duvarlar dimdik duran çınar ağaçlarına, demir parmaklıklar dipdiri fidanlara, tel örgüler el ele vermiş sarmaşığa, beton zemin  ise ekilen kin,nefret ve intikam tohumlarını kabul etmeyen bir toprağa dönüşüveriyor.
Tüm avlu, zulme boyun eğmeyen, onur ve özgürlük mücadelesi veren bir “Park” alanı sanki…
Saygılarımla,
                                                                    Bora SERDAR
                                                                   Deniz Kurmay Albay
                                                                    Hasdal-10 Haziran 2013”
Üstüne söylenecek bir söz yok.
        Ülke rahat bölünsün diye, haksız ve hukuksuz zindana kapatılan bir gerçek levent, arkadaşları ile beraber uğradığı bunca haksızlığa rağmen,  denizin mavilikleri gibi pırıl pırıl yüreğinde kin, nefret ve intikam hisleri taşımıyor.
Birileri anlamaz ama  “İNSAN” olmak böyle bir şey herhalde.