AKP İktidarının, bölücü örgüt üst
düzey yöneticileri ile önce
gizliden, “Oslo Görüşmeleri”nin ortaya
dökülmesinden sonra da açıktan görüştüğü bilinmektedir.
“Barış Süreci”, “Çözüm Süreci”
isimleri verilerek yürütülen bu görüşmeler hakkında, ana muhalefet partisi
yetkilileri, süreç hakkında kendilerine bilgi verilmemesi nedeniyle, katkı veya
eleştiride bulunamadıklarını haklı olarak dile getirmişlerdi.
Ülke açısından çok önemli bir konu
hakkında, gerek ana muhalefet partisine
ve gerekse Mecliste temsil edilmiş olsun veya olmasın belli oya sahip partilere
bilgi verilmesi demokrasinin bir gereğidir.
Tayyip Erdoğan bir defa Ana Muhalefet
Partisi Genel Başkanını ve arkadaşlarını Başbakanlık resmi konutuna çağırmış ve
sanki mahiyetindeki memurlarla görüşme yapıyormuşçasına bir oturma düzeninde, o
güne kadar basına yansımış haberleri, bir defa da kendilerine sözlü olarak
iletmiştir.
Ama artık bazı konular o kadar aleni
yapılıp söylenmeye başlandı ki, kimsenin
bize bilgi verilmiyor, katkı veya eleştiri de bulunamıyoruz deme hakkı ve şansı
kalmamıştır.
Bir ufuk turu yaparsak, bazı
gerçekleri görmek ve nelere susulduğunu anlamak mümkün olur.
Gezi olaylarının en yoğun olarak
yaşandığı 15-16 Haziran günlerinde
Diyarbakır’da “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Toplantısı” adı altında
bir toplantı gerçekleştirildi.
Bu toplantı sonrasında yayınlanan 13
maddeden oluşan “Sonuç Bildirgesi”nde
T.C Devletine ültimatom olarak nitelenebilecek bir çok şey söylendikten
sonra, sanki bir esir değişimi, yapılacakmışçasına başta kırk elli bin kişinin
ölümünden sorumlu Abdullah Öcalan’a af, Kürtçenin resmi dil ve eğitim dili
olarak kabulü taleplerine yer verilmiştir.
Bu bildirgenin aslında en can alıcı
noktası 2. Maddesinde “ Kürdistan Halklarının kendi tercihleriyle statülerini
(özerklik-federasyon-bağımsızlık gibi) belirleme hakkına sahip olduğunu,
Kürdistan halklarının kendi kaderini tayin hakkının sadece Kürdistan halkının
kararına ve onayına bırakılması Konferansımızda
ortaklaşılan bir ilKedir. Konferansımız Kürdistan’ın bir statüsü olmadan Kürt
sorunun nihai olarak çözülemeyeceğini karar altına almıştır” şeklindeki
açıklamasıdır.
Bu açıklamaya hükümet kanadından bir
tepki gelmediğine göre, İktidarın, Oslo Görüşmeleri öncesinden başlayarak,
bölücü terör örgütü ile bu konularda anlaştığı ortaya çıkmaktadır.
Peki! Ya ana muhalefet partisi bu
konuda ne düşünmektedir.
Bu bildirgenin yayınlanmasından sonra
iki Salı Grup Toplantısı geçti. CHP bu konuda tek kelime bir açıklamada
bulunmadı.
Sanki bu konuda bir açıklama yapmamak
için Gezi Parkı olaylarına sığınıldı
CHP açısından süratle cevaplanması
gereken konu, terör örgütünün bağımsızlığa kadar gidecek self determinasyon
talebini kabul mü etmektedir?
Amasya Tamimi gibi bu devletin
kuruluşunda çok önemli bir tarih olayın yıl dönümünde, orada yapılacak
toplantıya giden MYK Üyelerini gece yarısı yoldan çevirip, Gezi Parkı olayları
ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı’na başvuru konusunda toplantı
yapılabiliniyorsa, ülkenin bölünmesine giden yolda bir toplantı yapılmaması,
eğer yapılmış da sonucu halka açıklanmamışsa, bu da düşündürücüdür. .
Cizre de yüzleri maskeli teröristler
yemin edip, Terör Örgütü PKK’ya bağlı, para militer “Yurtsever Devrimci Gençlik
Hareketi isimli bir sözde asayiş birimi kuruyor, yani öz savunma gücü denen
organizasyonun temelini atıyor, CHP bu konuda tek kelime bir açıklamada
bulunmuyor.
CHP
“Öz savunma Gücünün” kurulmasını kabul mü ediyor?
Ancak
akla başka bir soru geliyor; bu konularda size zamanında bilgi
verilmişti de siz onay mı vermiştiniz,
ya da bugün susarak, görmezden gelerek mi onay veriyorsunuz?
Bundan birkaç gün önce PKK üst düzey
yöneticilerinden Karayılan, Abdullah Öcalan’ın serbest kalacağını açıkladı.
Bir af yasası, bir anayasa sorunu
olan bu konuda da en ufak bir açıklama yok.
Bu ülkenin bölünmez bütünlüğünü
savunmak, bütün siyasi partilerin Anayasal görevidir.
Ama CHP bu devleti kuran parti
olarak, bu devletin bölünmez bütünlüğünün üstüne titremek zorundadır.
Şimdi soruyorum: Ülkemizin Güney Doğu
Anadolu bölgesinin Türkiye’den kopartılarak, bir bağımsız Kürdistan kurulmasına
giden süreci destekliyor musunuz, desteklemiyor musunuz?
Bunu CHP’ye oy vermiş veya vermemiş
herkes öğrenmek istiyor. Bunu sormak ve
öğrenmek vatandaşın hakkıdır. Çünkü CHP herkes için nihai güvencedir.
Eğer bölünmeye giden süreçten yanayım
diyorsanız, lütfen o koltuktan kalkın. O koltuk Atatürk’ün oturduğu koltuktur.