ŞİMDİ HAYIR DEMEK GEREKİR.
Totaliter rejime giden her ülkede
sıra hiç değişmez. Sıra hep aynıdır. İlk iş aynen bizim ülkemizde olduğu gibi
çeşitli yöntemlerle önce basın susturulur. Basın susturulunca, yani halkın
doğru haber alma hakkı önlenince, toplumu istenildiği şekilde biçimlendirmek
kolaylaşır.
Basın bir kere baskı ve çeşitli
yöntemlerle susturulduğu zaman totaliter anlayışa sahip iktidar sahipleri
kolaylıkla istediklerini yapmaya başlarlar.
Basının susturulması veya
şekillendirilmesi tamamlanınca önce, yargının bağımsız ve tarafsız olmadığını
söylerler ve kalemşorları aracılığı ile de bunu yaymağa, halkın zihnine
kazımaya çalışırlar.
Bunda da başarılı olurlar.
Türkiye’de aynı şey olmadı mı?
Yargının önce bağımsız ve tarafsız
olmadığı söylendi ve yazdırıldı; arkasından da yargıyı biçimlendirme
çalışmaları başladı.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek
kurulunun siyasi iktidarın güdümünde olmayan yapısından şikayet edilmeye
başlandı.
Bir anda karşımıza siyasi
iktidarın güdümünde hareket eden bir Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
çıkarıldı. Yani yargı siyasallaştırıldı.
Zira bu Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu’nun AKP İktidarının istediği şekilde oluşturulması üzerine
Yargıtay ve Danıştay’a seçilen yeni üyeler “blok” oy kullanarak Bülent Arınç’ı
mutlu edecek seçimleri yaptılar.
Yargının bağımsız ve tarafsız
olmadığının en son örneği de, Silivri davasını takip eden CHP Milletvekilleri
hakkında, Tayyip Erdoğan’ın “Yargı gereğini yapar” demesinden on dakika sonra
Silivri Başsavcılığı’nın soruşturma açmasıdır.
Aslında şu günlerde AKP İktidarına
hayır demek mümkündür. Daha tek adam rejimi “Başkanlık Sistemi”ne geçilmediği
için hakimler ve savcılar hukuka ve vicdanlarına göre karar verebilirler.
Ancak, hükümetin istediği
doğrultuda davalar açılıp, kararlar verilip ve birde Yargıtay tarafından bu
kararlar onaylanırsa, artık toplum üstündeki baskı da iyice artacaktır.
Şu anda kim istediği ve niçin
yargılandıkları bilinen siyasetçilere, aydınlara, vatansever askerlere sözle,
yazıyla, resimle sahip çıkılırsa basının ve muhaliflerin daha da fazla baskı
altına alınması engellenmiş olur.
Başbakan’ın açıklamasından artık
sıranın iktidar karşıtı siyasilere gelmeye başladığı anlaşılmaktadır.
Şimdi vicdanlı, namuslu
kararlarını hukuka ve vicdanına göre verebilecek savcı ve hakimlere ihtiyaç
vardır.
Hitler, diktatörlüğünü ilan etmeye
çalıştığı günlerde, bütün muhaliflerini sustururken, basın bu haksız
tutuklamalara kim olduğuna, hangi siyasi görüşten olduğuna bakmadan tepki
verip, bunu kamuoyuna duyurabilseydi; ilk tutuklanan Nazi karşıtı siyasi lider, hukuka saygılı, vicdan sahibi bir yargıç
tarafından hemen serbest bıraksaydı, dünya o acıları yaşar mıydı?
Bu nedenle Tayyip Erdoğan’ın tek
adamlık ihtirasına şimdiden dur demek gerekir.
12 Eylül 2010 Anayasa referandumu
sürecinde, her devirde hakim rüzgarlara
göre yer tutan, tavır alan süfli enteller, “yetmez ama evet çiler”,
sayıları azda olsa iyi niyetli demokratlar yüzünden Tayyip Erdoğan bugün, haksız ve hukuksuzluğa tepki gösteren
CHP Milletvekilleri hakkında “Yargı gereğini yapacaktır” diyebilmekte, bu
açıklamayı, emir kabul eden Savcı da hemen soruşturma başlatabilmektedir.
Bütün bu gelişmeler totaliterleşme
arzusunun dışa vurumudur.
Bu totaliterleşme arzularını daha
beşikte iken boğmak gerekir. Bu ülkenin aydınları, gazetecileri hangi nedenle
olursa olsun demokrasiye ve bu ülkenin kuruluş değerlerine ihanet etmezlerse,
Tayyip Erdoğan’ın hayal ettiği “tek adam olma hevesi” kursağında kalır.
Artık hata yapma şansımız kalmadı.
Talleyrand ne diyor “Bir cinayet
affedilir, bir hata asla”
Haydi ülkenize olan borcunuz
nedeniyle, bu totaliterleşme sürecine, şimdi hayır deme erdemini gösterin.