Kendisini Ege Ordu komutanı olduğu
dönemde yüz yüze gelmeden ilk defa telefonda tanımış idim.
Müşterek dostumuz Emin Çölaşan’dan
bir avukat sorması ve Emin ağabeyinin de benim adımı vermesi üzerine beni
aradı, öyle tanıştık.
İlk defa yüz yüze gelmemiz ve
dostluğumuzu ilerletip koyu sohbetler yapmamız, Birinci Ordu Komutanlığından
emekli olmasından sonradır.
Burada onun askeri yeteneklerini
tartışmam haddim olmadığından, onun demokrat kişiliğini anlatmak istiyorum.
Tam bir demokrasi aşığı aydın ve
daha da önemlisi Türkiye’de demokrasinin kadınların siyasete ve ülke
sorunlarına sahip çıkması halinde yerleşeceğini ve güçleneceğini savunurdu.
Ben onun ağzından bir kere askeri
müdahaleleri öven bir cümle duymadım. Hep demokratik yollardan ve kadın
hareketinin öncülüğünde gerçek demokrasinin yerleşeceğini söylerdi.
İlk göz altına alındığı gün sabah saatlerinde
avukat olarak beni aramış ve haklarını sormuştu.
O günden bugüne bir süre hariç
Silivri’de diğer aydınlarla beraber zindanda yaşıyor.
Aldığı askeri eğitimin ona bir
kimlik olarak yapıştırdığı “sen her zor şartta başarırsın” kişiliği bu zor
günleri de, onurlu bir asker olarak
atlatmasına yardımcı olacaktır.
Neydi suçu?
Sucu önce vatansever, sonra çok
iyi eğitilmiş bir asker ve gerçek bir Atatürk askeri olmasıydı
Güneydoğu Anadolu dağlarında
PKK’ya karşı vuruşmuştu.
Demokrasiye aşıktı.
Daha da önemlisi, Türk Askerinin başına
çuval geçirildiği gün, bu çirkin ve kabul edilemez olay karşısında, bir
diplomat kurmay subaya, onurlu bir komutana yakışan tavrı sergilemesiydi.
Türk Askerinin kafasına Kuzey
Irak’ta çuval geçirildiği gün, bir Askeri toplantıya katılmak üzere Amerika
Birleşik Devletlerindedir.
Çuval geçirilme olayından
Büyükelçimizin evinde yemekte haberdar olur. Hemen Ankara’ya dönmek ister, ama
bizim Büyük Elçimiz “Aman Paşam Türk Amerikan ilişkileri bozulur der. Tolon
Paşa, o toplantıya kafasına çuval geçirilmiş bir ordunun subayı olarak
katılamayacağını beyan eder ve toplantıya katılmadan Türkiye’ye döner.
Bu olay, elbette üzeri çizilen
diğer namuslu subaylar gibi onun da üzerinin çizilmesine neden olur.
Bu az suç mudur?
Amerika Birleşik Devletlerine biat
etmemiştir.
Ülkesini yönetenlerin yaptığı
gibi, onurlu bir vatandaş ve bir komutan olarak, bu olayı görmezlikten gelememiştir.
Böyle onurlu bir insanın , Zirve
yayın evi davası diye bilinen, Malatya
3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden davanın sanığı ve gizli tanığı İlker
Çınar’ın verdiği ifadeler nedeniyle, Adli Tıp Kurumu’nun zehirlenme yok” dediği
eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’la ilgili soruşturmada bile “şüpheli” sıfatı ile
ifadesine baş vuruldu.
Türk Ordusu’nun onurlu generalleri
kimlere boğdurulmak isteniyor, biliyor musunuz?
Gizli Tanık İlker Çınar, hakkında
hazırlanan Vaka Kanaat Raporuna göre “ dolandırıcı,sahtekar,menfaatçi, TSK’ya
yakışmayan bir kişiliğe sahip……” bir insan.
Amerika Birleşik Devletleri, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin itibarsızlaştırılmasından, Büyük Kürdistan hedefi
doğrultusunda fayda görebilir.
Zindanlara tıkarak öldürülmeye
çalışan aslanların elini kolunu bağlayıp, “sahtekâr ve menfaatçi” olduğu
raporlara geçmiş sergerdelere boğdurulmasına, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
komuta kademesinin tepki vermesi gerekir.
Yazıktır bu orduya ve bu ordunun
mensuplarına.
Silahlı Kuvvetlerin
itibarsızlaştırılmasından, Amerika Birleşik Devletleri, PKK ve yandaşları,
entel liboşlar, Tayyip Erdoğan ve siyasi yandaşları memnun olabilirler, zira
onlar Cumhuriyet rejiminden rövanş alıyorlar.
Onlar Atatürk’ün kurduğu tüm
kurumları çökertmek, yok etmek istiyorlar bunu anlayabiliyorum.
Ama bu itibarsızlaştırma
politikalarına,Genel Kurmayında sessiz kalmasını içime sindiremesem bile anlayabiliyorum, ama Türk Silahlı Kuvvetlerini bağrından çıkartmış
Türk halkının tepkisiz kalmasını anlayamıyorum.