17 Nisan 2013 Çarşamba

CHP DUR DEMELİ



Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinde, siyasilerin görüş açıklamaları artık normal bir hal aldı.
Tayyip Erdoğan’da geçtiğimiz günlerde Kutlu Doğum Haftası Kutlamalarında yaptığı konuşmada “Bizim her meselede yegâne referansımız Kuran-ı Mecid’dir, bizim her mesele de başvuru kaynağımız Hazret-i Nebi ve onun hayatı, onun hadisleridir. Bize kardeşliği, bize dayanışmayı, paylaşmayı emreden, bize hakkı, adaleti, bize hayırla muameleyi öğreten, bizi münkerdennehy eden, bize marufu emreden Kur’an ve hadisin rehberliğinde can alıcı, can yakıcı meselelerimizi hep birlikte suhulete eriştirelim” demiştir.
Bu konuşma incelendiğinde, Tayyip Erdoğan’ın ülkeyi yönetirken karşılaştığı bütün sorunları çözmek için kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i referans aldığını görmekteyiz.
Tayyip Bey Milletvekili yemini ederken, laik Cumhuriyete bağlı kalacağına ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağına dair ant içmişti.
Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması olduğuna göre, devleti yönetenler, ülke sorunlarını dini referanslara göre çözemezler, çözmemelidirler.
Anayasamızın “Din ve vicdan hürriyeti” ni düzenleyen 24. Maddesinin son fıkrası ise: “Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfus sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz”  demektedir.
Tayyip Erdoğan  yukarıda belirttiğimiz konuşmasında bu maddeyi ihlal etmiştir.
Tayyip Erdoğan  “Bizim her meselede yegâne referansımız Kuran-ı Mecid’dir, bizim her mesele de başvuru kaynağımız Hazret-i Nebi ve onun hayatı, onun hadisleridir”  diyerek, din ve devlet işlerini ayırmadığını tam aksine devlet işlerini  dini esaslara göre çözdüğünü büyük bir rahatlıkla söylemiştir.
Bunu yaparken de kamusal alanın değil özel alanın konusu olan dini ve dince kutsal sayılan değerleri siyasi amacı için kullanmıştır.
Tayyip Erdoğan bu dünya görüşüne sahip bu kökten gelen bir siyasetçi olarak bunu yapacaktır. Bunu hiç yadırgamadım.
Laiklik, inanç ve vicdan özgürlüğünün omurgası, toplumdaki farklı inançların barış içinde birlikte yaşamalarının ön koşulu ve güvencesidir.
Her hangi bir İnsan, ilişkilerinde ve insan ile toplum ve devlet arasındaki ilişkilerde akıl ve bilime dayalı yöntemin gerekliliğini tarihi süreç içinde anlaşılmış ve teokratik yönetim biçiminden uzaklaşılmış olduğunu kabullenememiş olabilir, ama Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı kendi özel yaşamı için söyleyebileceği “ ben sorunların çözümünde Kur’an-ı Kerim’i referans alırım” söylemini, devlet yaşamı için dillendiremez.
Bunu söylediği zaman,inanların kutsalı olan  dini, hukuki ve  siyasi güç haline getirmiş olur.
Bu ülkede sorunların çözümünde Kur-an’ı Kerimi referans almayı düşünecekler çıkabileceği gibi, bunu tam aksini düşüneceklerde vardır.
Bu tür söylemler, toplumdaki farklı inançların bir arada,  barış içinde yaşamalarını engelleyecek söylemlerdir.
Zira laik düzende, çoğunluktaki inanç sahiplerinin azınlıktakilere baskı uygulamasına da izin verilmez.
Atatürk’ün gerçekleştirmek istediği laiklik, din adamlarının ve onların yorumlarına dayanmayan, aklın ve bilimin egemen olduğu, diğer bir deyişle aklın özgürleştirildiği rasyonel bir devlet anlayışıdır.
Cumhuriyetin, bilimselliğin, demokrasinin, iç barışın, insan haklarının ve ulusal bütünlüğün temel taşı olan laiklik birileri tarafından örselenmeye başlandığı zaman, bu tür  yanlışlıkları, olumsuzlukları sorgulayacak,oy hesabı yapmadan buna dur diyecek tek bir irade vardır, o da  devletten evvel var olan, devleti kuran  CHP dir.
Ama devletin temel değerlerinden biri olan laiklik örselendiği, kutsal din değerleri siyasete alet edildiği zaman dahi CHP yi yönetenler buna tek kelimeyle karşı durmamışlardır.