Bilindiği üzere geçen ay ABD’nin isteği
üzerine Suriye ulusal Kurtuluş Ordusu’nun merkezi lider kadrosu da
değiştirilerek İstanbul’dan Katar’a nakledildi.
Bu durum sadece bu konuda Türkiye ABD ayrışmasını değil,
Suriye konusunda aynı kampta bulunduğumuz Suudi Arabistan ve Katar ayrışmasını da
gözler önüne sermiş oldu.
Tayyib Erdoğan ve onun Düşişleri Bakanı
Kifayetsiz Davutoğlu’nun hedefinde, Suriye’de Esad Rejiminin on, on beş gün içinde yıkılıp, onun yerine,
Mısır’da olduğu gibi Müslüman Kardeşlerin egemen olduğu bir rejimin kurulması vardı.
Bu nedenle de Suriye (sözde) Ulusal
Kurtuluş Ordusu’na maddi manevi her türlü destek verildi.
Türk Dış Politikasını yöneten kifayetsiz
Davutoğlu’nun bilemediği, Türk basının da iktidarı kızdırmamak için görmezden
geldiği nokta, Arap Yarım adasındaki rejimlerin, başta Suudi Arabistan olmak
üzere, bu Müslüman kardeşler hareketine iyi gözle bakmadıkları idi.
Nitekim o rejimlerde de Müslüman
kardeşler yasaklıdır.
Biran için akla, İkisi de İslamcı,
aralarında ne fark diye bir soru gelebilir.
Aslında aralarında büyük fark vardır.
Müslüman kardeşler İslam Cumhuriyetini kurmayı hedefleyen militan
bir kitle örgütüdür.
Güçlü olduklarını bildikleri için dini
siyasi amaçlarla kullanarak yönetimleri ele geçirip, İslami cumhuriyetçi bir
düzen yerleştirmeyi hedeflerler. Bu hedefe varmak içinde seçim yapılmasını ve
meclis oluşturmasını savunurlar.
Diğer tarafta ise, Arap Yarımadasında birkaç
yüzyıl önce Suud ailesi ile vahabistler (selefiler) aralarında uzlaşmaya iktidarı
bir anlamda bölüşmüşlerdir.
Halende geçerli olan bu anlaşmaya göre
Suudi ailesi ülkeyi monarşik düzen içinde yönetecek, Vahabiler ise
yönetime ve ülke siyasetine
karışmayacaklar, sadece dini ve sosyal işlerle uğraşacaklardır.
Suudilerin en korktuğu şey,seçim
yapılması ve bunun sonucunda bir parlamentonun kurulmasıdır.
İşte tam bu noktada, Türkiye’nin bütün
komşularıyla sorunlu olan dış politikası birde ABD, Suudi Arabistan ve Katarla
da ayrışmıştır.
Kifayetsiz Davutoğlu, Suudi Arabistan’ın
tek hedefinin Esad Rejiminin gitmesi olduğunu düşünerek büyük yanlış yapmıştır.
Suudlar İran’ın bölgedeki nüfusunu
kırmak için Esad rejiminin yıkılmasını isterler, ama kendi ülkelerinde
yasakladıkları Müslüman kardeşlerin de Suriye’de iktidarı almasını istemezler.
İşte bu nedenledir ki son DOHA
toplantısında, Suudi Arabistan’ın da desteğini alan Katar’ın ön ayak olmasıyla,
Suriye Kurtuluş Ordusu’nun yönetim merkezinin İstanbul’dan Katar’a naklini bu
gerçeğin ışığında değerlendirmek gerekir.
Türkiye, Suriye politikasını
şekillendirirken Araplar arasındaki bu çelişkileri doğru değerlendiremediği
gibi, daha Cumartesi günü Tayyip Erdoğan Mısır da yaptığı konuşmada, Mısır
ayaklanmasında ağırlıklı olarak Müslüman kardeşlerin egemen olduğu Tahrir
meydanına atıflar yaparak hala bu çelişkiyi göremediğini ortaya koymuştur.
Türkiye, Irak’ın işgalinden bu yana,
bilerek veya bilmeyerek bölgedeki istikrarsızlığın baş teşvikçisi olmuştur.
Emperyalistler bölgedeki istikrarı önce
bozmuşlar, sonradan da bize istikrarsız Araplarla komşu olmaktansa, istikrarlı
Kürtlerle komşu olmamızın, Türkiye için çok daha avantajlı olduğunu, bunun İran’ın Şii mihverini kıracağını söylemeye
başlamışlardır.
Asıl ABD’deki bazı think tank
kuruluşları, Kuzey Irak Kürt Yönetiminden sonra, Kuzey Suriye’de de böyle bir
özerk bölgenin oluşmasının Türkiye için yüzyılın fırsatı olacağını söylemeye,
bizimkilerin beynine kazımaya başlamışlardır.
Bu nasıl olacakmış?
Kuzey Irak’ta olduğu gibi, Türk firmalar
Kuzey Suriye Kürt bölgesine de yatırımlar yapacaklarmış.
Ama bunun ön şartı Türkiye’nin içerdeki
ayrılıkçı Kürtlerin taleplerini kabul ederek onlarla barışması imiş?
Kuzey Suriye özerk Kürt Bölgesi
kurulduktan sonra, Kuzey Irak’ın Kerkük Musul petrollerini denize ulaştırmak
için artık Türkiye’ye hiçbir ihtiyacı kalmayacaktır. Denize açıldıktan sonra da
dış yatırımcı bulmak içinde Türkiye’ye ihtiyacı kalmayacaktır. Onu İsrail’li
yatırımcıyla çözecektir.
Bütün bu gelişmelere baktığımız zaman
Türk dış politikasının her noktadan iflas ettiğini görmekteyiz.
Yazık oluyor koskoca devlete bu kadar
basiretsiz yöneticiler elinde.