8 Şubat tarihli yazımda “Devlet
Şantaja Boyun Eğmez” diye yazmıştım.
Yanılmışım AKP İktidarı “Danışık”
açlık grevine ortak olmuş, adım adım Sevr’i hayata geçiriyormuş.
Türkiye’nin çeşitli cezaevlerinde
670 hükümlü ve tutuklunun iki aya önce başlattığı ve şimdi de sonlandırdığı açlık grevleri bir danışık mış.
Talepler, Ana dilde Savunma hakkı, Ana dilde eğitim
ve Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit kaldırılsın idi.
Siyasi iktidar, PKK talepleri
karşısında her zaman olduğu gibi önce babalanıyor görünüp, sonradan da paşa
paşa terör örgütünün isteklerini yerine getirmiştir.
KCK Davaları ile başlayan, ana
dilde savunma yapma talebi hükümet tarafından, Türkiye’nin kurucu antlaşması
olan, Lozan, Türkiye’nin taraf olduğu çok taraflı diğer anlaşmaları ve kendi
Anayasamızı ihlal edecek şekilde yasa değişikliği tasarısını TBMM’ye sundu.
Bu yasa tasarısıyla Türkiye’de
Lozan Antlaşmasına aykırı olarak dil azınlığı yaratılmaktadır.
Türkiye’de Lozan Antlaşmasında
kabul edilen azınlıklar dışında bir azınlık yoktur.
PKK terör örgütünün ana dilde
savunma yapılması konusundaki talebinin,asıl amacı Kürtçe olmakla beraber, sayısız dil ve lehçelerin kamusal alana
taşınmasının yolunu açmaktadır.
Bu talep, Türkiye’nin üniter
yapısı, ülke sınırları içersinde kamusal alanda resmi dil birliğinin
sürdürülmesi, kamusal bir istek olan, ülkesiyle milletiyle bölünmez bütünlüğü
geçersiz kılmaya yönelik bir siyasal istemdir.
AKP iktidarı, terör örgütü üyelerinin
hiçbir haklı nedene dayanmayan bu siyasal açlık grevi önünde insan hayatına
saygı gösteriyormuş görünerek, üniter devlet yapısını bozmaya yönelik, Sevr
Antlaşmasının 62. Maddesindeki “Özerkliği” getiren Büyük Şehir Yasası’ndan
sonra, bir talebi daha, Ana Dilde Savunma Hakkını hayata
geçirmeye başlamıştır.
1923 Tarihli Lozan Antlaşmasından
sonra, Türk Hukukuna gerek iç hukuk
gerekse uluslararası hukuk anlamında adil yargılanma hakkını garanti altına alacak
düzenlemeler getirilmiştir.
Türkiye’nin taraf olduğu
uluslararası anlaşmaların maddeleri içinde, Türkçe bilen bir Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşının istediği dilde savunma yapmasına izin veren hiç bir hukuk kuralı yoktur.
Ancak AKP İktidarının getirdiği
düzenleme, Lozan’ı yapanların yırtıp attıkları, bir teslimiyetin, bir yok
oluşun hikayesi olan Sevr Antlaşmasının
145. Maddesinin son paragrafının son cümlesinde yer alan “….Türkçeden başka bir
dil konuşan Osmanlı uyruklularına, mahkemelerde, ister sözlü ister yazılı
olsun, kendi dillerini kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar
sağlanacaktır” hükmünün farklı anlatımıdır.
Yani AKP İktidarı yapılan
“danışık” şantaj oyunlarıyla, yırtıp atılan
Sevr antlaşmasının benzer maddelerini bir bir hayata geçirmektedir.
Türkiye’nin taraf olduğu
gerek Siyasi ve Medeni Haklar
sözleşmesi, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine göre, Türkiye
sadece resmi dilini anlamayan ve konuşamayanlara kendi dilinde savunma hakkı
tanımak zorundadır.
Türk Hukukunda bu iki uluslararası
antlaşmayla uyumlu Ceza Muhakemeleri Yasasının 202. Maddesi bugün hala
yürürlükte iken, bu yasa değişikliği tasarısını Meclise getirmek suretiyle AKP iktidarı, “danışık” açlık grevi oyununa ortak olmuştur.
Bu AKP İktidarının dış
politikadaki iflasından sonra, şimdi de terör örgütüyle Oslo mutabakatının
hayata geçirilmesinin açık ilanıdır.
Türkiye süratle bir bölünmeye
doğru gitmektedir.
AKP İktidarı terörle mücadeleyi
değil müzakereyi yeğlemiş ve ülkeyi bölünmeye götüren Büyük Şehir Yasasını
meclisten geçirmiş ve hemen arkasında da
ana dilde savunma kisvesi altında, bir kültür zenginliği olması gereken,
ülkenin çeşitli yörelerinde kullanılan bir çok dil ve lehçelerin mahkemelerde
kullanılmasının yolunu açarak, kamu alanına resmi dilin yanında yeni resmi
diller de getirilmesinin önünü
açmıştır.Asıl amaç Kürtçeyi Kamusal alana sokmaktır..
Büyük Şehir ve Ana Dilde Savunma Hakkı
yasal düzenlemelerinin yürürlüğe girmesiyle özerklik hayata geçecek, çok uzak
olmayan bir başka baharda da tam bağımsızlık gelecektir.
Cumhuriyet ve ulusal bütünlükten
yana olanlar uyanın artık.