26 Temmuz 2012 Perşembe

UZUN YÜRÜŞÜN SONU



Haftanın belli günlerinde yazı yazmanın zorluklarından biri de zaman zaman yazdıklarınızın geç veya erken olabilmesidir.Bu yazımda şanslıyım Lozan’ın yıldönümünün üstünden henüz iki gün geçti
24 Temmuz Salı Günü Lozan Barış Antlaşması’nın 89. Yıl dönümünü kutladık.
Lozan Barış  Antlaşması, Türk Ulusunun, anayurdunu paylaşmak isteyen  emperyalistlere karşı Mustafa Kemal Önderliğinde verdiği bağımsızlık savaşının, uzun bir yürüyüşün sonunda İsmet Paşa başkanlığındaki Türk Heyetinin diplomasi alanında ulaştığı başarının  tarih ve dünya önünde tescil edilmesidir.
Lozan Antlaşmasının hukuksal değeri büyüktür. Bu antlaşmayla Misak-ı milli sınırları içinde kurulan yeni  Türk Devleti,  Devletler Hukuku çerçevesinde uygar uluslar arasındaki saygın  yerini almıştır.
İtilaf Devletleri, Türkiye’yi Birinci Dünya Savaşından yenik çıkmış kabul ettikleri için, sadece Osmanlıya dikte ettirilen Sevr Antlaşmasının gözden geçirilebileceği ve bazı düzeltmeler yapılabileceğini söylüyorlardı.
Meydan muharebelerinin muzaffer komutanı, Lozan’ın büyük diplomatı İsmet Paşa, büyük önderi Atatürk’ten de aldığı destekle, kan, göz yaşı ve alın teri  dökerek bağımsızlığını emperyalistlerden söke söke  almış    bir genç devletin temsilcisi olduğunu bu nedenle, müzakerelerin başlangıç noktasının Sevr  Antlaşması olmayıp Mudanya mütarekesi olması gerektiğini söylüyordu.
Lozan’ın büyük diplomatı Lozan’da emperyalistlerin temsilcilerine karşı “Çok acı çektik, Çok kan akıttık. Bütün uygar uluslar gibi özgür ve bağımsız yaşamak istiyoruz” diye haykırıyordu. Bunları söylerken de, onların tabiriyle küçük Asya ovalarında, yaylalarında aç ve işsiz dolaşan milyonlarca vatan evladının var olduğunu da biliyordu. Ama bütün bunlara rağmen onurlu bir milletin temsilcisi olarak da bir adım geri atmıyordu.
Bu gün bize çağdaşlığı öğretmeye kalkarken,  gerçek  anlamda Avrupalı olabilmemiz için Atatürkçülükten vaz geçmemiz gerektiğini söyleyen Almanlar o tarihte önlerine konulan, müzakere şansları dahi olmayan antlaşmaları imzalarlarken, barışı eşitler arası müzakerelerle elde eden tek devlet Türkiye Cumhuriyeti idi.
Sevr’i dayatanlar sonunda müzakere masasında teslim olup, Sevr’de çözüldüğü söylenen konuları  tekrar görüşmeye başlıyorlardı
Elbette bu yol bu kadar zahmetsiz, dikensiz gül bahçesinde olduğu gibi sıkıntısız bir yol değildi.
İtilaf Devletleri oldu bittilerle her şeyi istedikleri gibi çözme yoluna gidince müzakereler 4 Şubat 1923 tarihinde kesildi; Türk Heyeti Lozan’ı terk ederek Ankara’ya döndü.
Atatürk “Kapsamlı ve güvenlik içinde, ulusun ve ülkenin bağımsızlığının ve haklarının her türlü yönetimsel, siyasal, ekonomik, parasal ve benzeri konularda bağımsızlığını sağlamak geri alınan bölgelerin tamamen boşaltılmasını gerçekleştirmek” şeklindeki talepleriyle kesilen müzakerelerin tekrar başlatılmasını istemiştir.
İtilaf Devletleri bu bildiri üzerine, Osmanlı İmparatorluğuna karşı yürüttükleri yarı sömürge yöntemlerini TBMM hükümetine karşı yürütemeyeceklerini kabul ederek,  Türk tezini kabul ettiklerini 28 Mart’ta  bildirmeleri üzerine müzakereler tekrar 23 Nisan 1923 te başladı.
Lozan Barış Antlaşması Türk Devletinin tüm Dünya ülkelerince de tanınmasını sağlıyordu. Ama aslında bu antlaşma BÜYÜK TÜRK  ULUSUNUN ÇANAKKALE’DE BAŞLAYAN, KAN, GÖZ YAŞI VE TER AKITARAK TAMAMLADIĞI UZUN YÜRÜŞÜN DİPLOMATİK OLARAK TAÇLANDIRILMASIYDI.  
Bu onurlu, sıkıntılı uzun yürüyüş sonunda, bu zaferleri bizlere armağan eden Mustafa Kemal Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü ve tüm onlarla omuz omuza bağımsızlık mücadelesi veren yol arkadaşlarını saygı ile anmak ulus olarak borcumuzdur.