Haftanın belli günlerinde yazı yazmanın
zorluklarından biri de zaman zaman yazdıklarınızın geç veya erken olabilmesidir.Bu
yazımda şanslıyım Lozan’ın yıldönümünün üstünden henüz iki gün geçti
24 Temmuz Salı Günü Lozan Barış Antlaşması’nın
89. Yıl dönümünü kutladık.
Lozan Barış Antlaşması, Türk Ulusunun, anayurdunu
paylaşmak isteyen emperyalistlere karşı
Mustafa Kemal Önderliğinde verdiği bağımsızlık savaşının, uzun bir yürüyüşün
sonunda İsmet Paşa başkanlığındaki Türk Heyetinin diplomasi alanında ulaştığı
başarının tarih ve dünya önünde tescil
edilmesidir.
Lozan Antlaşmasının hukuksal değeri
büyüktür. Bu antlaşmayla Misak-ı milli sınırları içinde kurulan yeni Türk Devleti,
Devletler Hukuku çerçevesinde uygar uluslar arasındaki saygın yerini almıştır.
İtilaf Devletleri, Türkiye’yi Birinci
Dünya Savaşından yenik çıkmış kabul ettikleri için, sadece Osmanlıya dikte
ettirilen Sevr Antlaşmasının gözden geçirilebileceği ve bazı düzeltmeler
yapılabileceğini söylüyorlardı.
Meydan muharebelerinin muzaffer
komutanı, Lozan’ın büyük diplomatı İsmet Paşa, büyük önderi Atatürk’ten de
aldığı destekle, kan, göz yaşı ve alın teri
dökerek bağımsızlığını emperyalistlerden söke söke almış
bir genç devletin temsilcisi olduğunu bu nedenle, müzakerelerin
başlangıç noktasının Sevr Antlaşması
olmayıp Mudanya mütarekesi olması gerektiğini söylüyordu.
Lozan’ın büyük diplomatı Lozan’da
emperyalistlerin temsilcilerine karşı “Çok
acı çektik, Çok kan akıttık. Bütün uygar uluslar gibi özgür ve bağımsız yaşamak
istiyoruz” diye haykırıyordu. Bunları söylerken de, onların tabiriyle küçük
Asya ovalarında, yaylalarında aç ve işsiz dolaşan milyonlarca vatan evladının
var olduğunu da biliyordu. Ama bütün bunlara rağmen onurlu bir milletin
temsilcisi olarak da bir adım geri atmıyordu.
Bu gün bize çağdaşlığı öğretmeye
kalkarken, gerçek anlamda Avrupalı olabilmemiz için Atatürkçülükten
vaz geçmemiz gerektiğini söyleyen Almanlar o tarihte önlerine konulan, müzakere
şansları dahi olmayan antlaşmaları imzalarlarken, barışı eşitler arası müzakerelerle elde eden tek devlet Türkiye
Cumhuriyeti idi.
Sevr’i dayatanlar sonunda müzakere
masasında teslim olup, Sevr’de çözüldüğü söylenen konuları tekrar görüşmeye başlıyorlardı
Elbette bu yol bu kadar zahmetsiz,
dikensiz gül bahçesinde olduğu gibi sıkıntısız bir yol değildi.
İtilaf Devletleri oldu bittilerle her
şeyi istedikleri gibi çözme yoluna gidince müzakereler 4 Şubat 1923 tarihinde
kesildi; Türk Heyeti Lozan’ı terk ederek Ankara’ya döndü.
Atatürk “Kapsamlı ve güvenlik içinde, ulusun ve ülkenin bağımsızlığının ve
haklarının her türlü yönetimsel, siyasal, ekonomik, parasal ve benzeri
konularda bağımsızlığını sağlamak geri alınan bölgelerin tamamen boşaltılmasını
gerçekleştirmek” şeklindeki talepleriyle kesilen müzakerelerin tekrar
başlatılmasını istemiştir.
İtilaf Devletleri bu bildiri üzerine,
Osmanlı İmparatorluğuna karşı yürüttükleri yarı sömürge yöntemlerini TBMM
hükümetine karşı yürütemeyeceklerini kabul ederek, Türk tezini kabul ettiklerini 28 Mart’ta bildirmeleri üzerine müzakereler tekrar 23
Nisan 1923 te başladı.
Lozan Barış Antlaşması Türk Devletinin
tüm Dünya ülkelerince de tanınmasını sağlıyordu. Ama aslında bu antlaşma BÜYÜK TÜRK
ULUSUNUN ÇANAKKALE’DE BAŞLAYAN, KAN, GÖZ YAŞI VE TER AKITARAK TAMAMLADIĞI
UZUN YÜRÜŞÜN DİPLOMATİK OLARAK TAÇLANDIRILMASIYDI.
Bu onurlu, sıkıntılı uzun yürüyüş sonunda,
bu zaferleri bizlere armağan eden Mustafa Kemal Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü ve
tüm onlarla omuz omuza bağımsızlık mücadelesi veren yol arkadaşlarını saygı ile
anmak ulus olarak borcumuzdur.