15 Temmuz 2012 Pazar

KURULTAYA GİDERKEN



CHP 34. Olağan Kurultay’ı bugüne kadar hiç alışık olunmadığı şekilde ve her hangi bir yasal zorunluluk da yok iken hafta arasında toplanıyor.
Aslında bu Kurultay son iki yıl içinde yapılacak olan dördüncü kurultay.Bütün bu Kurultaylara Kemal Kılıçdaroğlu rakipsiz olarak katıldı.
Rakipsiz olarak katılmasının yanında özellikle merkez medya açısından baktığınız zaman Kılıçdaroğlu’na verilen bu basın desteği, 1989 dan sonra Deniz Baykal’a ne de ondan önce ve sonra çeşitli dönemlerde CHP de Genel Başkanlık yapmış kişilere gösterilmemiştir.
Bu Kurultay’da Kemal Kılıçdaroğlu’na istediği her imkânın verilmesi gerekiyor ki artık  başarısızlık halinde mazeret yaratamasın.
Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal operasyonundan sonra Genel Başkan seçildiği Kurultay’da da rakipsizdi ve Parti Meclisi’ne istediği herkesi seçtirmişti.Sadece ismini verdikleri kişilerden talebini kabul etmeyenler listeye girmemişti.
Ondan sonra yapılan Olağanüstü Kurultay’da da aslında listeyi kendisi yapmış olmasına rağmen, başarısızlıklar karşısında faturayı o tarihte çok yakının da bulunan Gürsel Tekin’e kesmiş, yandaşı gazeteciler vasıtasıyla da bu listeyi  Gürsel Tekin’in hazırladığı söylemi kamuoyuna yansıtılmıştır.
Şimdiden de 34. Olağan Kurultay’dan sonra yaşanacak olası bir başarısızlığı başkalarının üstüne yıkabilmek içinde, kasıtlı olarak bu Kurultay’da da hazırlanacak listede Erdoğan Toprak denen kişinin ağırlığı olacağı söylemi yayılmaktadır.
Her devirde erg sahiplerine şakşakçılık yapan zavallı bir köşe yazarının söylediği gibi, en azından bir grup açısından, bu rakipsiz bırakmak bir “acizlik”  değil en rahat şekilde çalışmasının  önünü açmak ve eğer başarılı  olursa da destek olmak içindir.
Kimse bu sessizliği bir acizlik olarak nitelememelidir.
En içten temennimiz Kemal Kılıçdaroğlu’nun  partiyi başarıya taşımasıdır. Bundan da büyük mutluluk duyacağımızdan kimsenin şüphesi olmamalıdır. Ancak düne kadar yapılan hatalar yapılmaya da devam  edilirse  ne kadar sert eleştirilere   muhatap olacağını da yaşayarak görürüz.
Kemal Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’e verdiği demeçte “….Parti içinde görüşler eleştiriler elbette olabilir. Ancak bunu hakarete vardırmak ya da parti içinde  aykırı söylem geliştirmek gibi davranışlara asla izin vermeyeceğim. Kimsenin gözünün yaşına bakmayacağım”   gibi, kimi hedef aldığı da anlaşılamayan açıklamalarda bulunmuştur.
“Parti içinde  aykırı söylem geliştirmek gibi davranışlara asla izin vermeyeceğim.” derken ki “aykırı söylemden” kastı, “Atatürk’e katil” deme terbiyesizliğini gösteren, zorla partiye davet ettiği Hüseyin Aygün gibilerin söylemleri  mi? Yoksa, bu açıklamaya tepki verenlerin söylemleri  mi?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi söylemine göre, partinin temel değerleri korunacağına  göre “Atatürk ilkelerinin bekçisi değiliz” diyen kişi aykırı söylem de bulunmuş mu sayılacak?
“Kemalizmi hem partiden hem de zihinlerden kazıyacağız” diyenler mi? Yoksa bu söyleme karşı çıkanlar mı, aykırı söylemde bulunmuş olacaklar.
Örneğin bu ülkede yaşayan mütedeyyin diye nitelendirebileceğimiz Müslümanları görüşleriyle çok rahatsız eden ve ülkenin üniter yapısıyla, Cumhuriyet karşıtı görüşleriyle bilinen İhsan Eliaçık ile Kemal Kılıçdaroğlu ilişkisine  karşı çıkanlar mı aykırı söylem geliştirenler olarak nitelenecekler?
Cumhuriyetin temel değerlerini savunanlarla bu görüşün sahipleri nasıl uyumlu bir şekilde bir arada tutulacaklar ve bunlar nasıl parti içindeki kanatlar olarak nitelenecekler.
Bunların anlaşılması hakikaten çok zorda, asıl sorun “kimsenin gözünün yaşına bakmayacağım”  gibi faşizan bir söylemin  nasıl izah edilebileceği.
Bu söylem Tayyip Erdoğan’ın söylediği “Kim o Bakan söyleyin bana tutup kulağından atayım” sözü kadar çirkin ve anti demokratik değil mi?
Kemal Kılıçdaroğlu’na bir şeyi hatırlatmakta fayda var. Bu tehdit, bugüne kadar partinin  temel değerlerine yapılan saldırılara karşı çıkanlara yönelik ise, bir şeyi bilmesinde fayda var;    Cumhuriyet Halk Partisinde biat kültürü olmadığı gibi, hiçbir zaman da kapı kulları  olmadı.