Milli
Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Dairesi, uluslararası ilişkiler dersinde yaptığı
müfredat değişikliği ile İsmet İnönü'nün İkinci Dünya Savaşında izlediği
tarafsızlık politikasını öğrencilere öğretilecek konular arasından çıkartmış.
Bu bana
çok doğal geldi. Uluslararası ilişkilerde birilerinin taşeronu olmayı içine
sindirebilen bir hükümetin, intihalden sabıkalı Bakanı’nın dan farklı bir
davranış beklemek zaten safdillik olurdu.
Bu
davranışı bir siyasi muhalifin öç almak için yaptığı bir düzenleme olarak
nitelersek büyük bir yanılgıya düşeriz.
Bu
davranışın sebebi, Atatürkçülüğü, ulusalcılığı Türkiye Cumhuriyetinden
kazıyarak, ABD’nin istediği biçimde şekillendirilmiş, kendisine verilen her
talimatı sorgulamadan yerine getiren bir ılımlı İslam cumhuriyeti yaratılmak
istenmesidir.
Bu sadece
iktidarı elinde bulunduran partinin şekillendirilmesiyle elde edilebilecek bir
sonuç değildir.
Zira;
CHP’yi, gerçek Atatürkçüler yönettiği sürece AKP iktidarının, ABD’nin istediği bazı
şeyleri yapması mümkün olamamıştır.
Bunun en
güzel örneği 1 Mart tezkeresidir.
O zaman
yapılması gereken, Atatürk’ün partisini köklerinden kopararak yeni bir şekle,
ABD’nin istediği, sorun çıkartmayacak yapıya kavuşturmaktır.
Bu
değişim, bir proje çerçevesinde başarıyla(!) yapılmış,Atatürkçüler,
Ulusalcılar tasfiye edilmiş, Partide, Atatürk’e Atatürk’ün değerlerine
küfretmek, saldırmak, aşağılamak vak ayı adi yeden sayılmaya başlanmıştır.
Atatürkçülerin
Partiden tasfiyesinden hemen sonra, bir parti yetkilisi “Atatürk Devrimleri’nin
bekçisi değiliz” deme küstahlığını gösterebilmiş, Parti yönetiminden de
kendisine en ufak bir tepki gelmemiştir.
Bir
başkası, Cumhuriyet Düşmanlarının söylemi olan ve feodalizmi çağrıştıran
“Dersim Milletvekili” diye kart bastırmış ve fakat en ufak bir tepki
almamıştır.
Aynı kişi
Atatürk’ü katil ilan etmiş, bu davranışı Atatürk’ün partisinde “düşünce
özgürlüğü” olarak nitelenmiş, buna tepki veren bir avuç milletvekili de disiplin kuruluna verilmekle tehdit edilmişlerdir.
Bir
diğeri nasıl ve niçin öldürüldüğü herkesin bildiği Sabahattin Ali cinayetini
CHP’nin üstüne yıkmaya çalışmıştır.
“Nazım
Hikmeti CHP hapsetti” diye bilmiştir.
Her biri Yüce Divanlık ayrı birer suç
oluşturan Oslo görüşmelerinin içeriğine itiraz edilmemiş, sadece gizli
yapılması eleştiri konusu yapılmıştır.
Binlerce
insanın katiline affın yolunu açacak uygulamaya yeşil ışık yakılmıştır.
En son
olarak da Gençlikten sorumlu Genel Başkan yardımcısı “Kemaliz mi hem
zihinlerden ve hem de partiden kazıyacağız” diyebilmiştir.
Bütün
bunlar ulus devleti yıkarak, ümmete dayanan bir “Ilımlı İslam Cumhuriyeti”
kurmak isteyenlere yardımcı olmak ve Sevr’i hayata geçirerek, federatif bir yapı oluşturarak, Cumhuriyetten ve onun kurucularından öç almak için
yapılmaktadır.
Böyle
maceracılar, İsmet Paşa’nın deyişiyle “zaman zaman başarılı da olabilirler, ama
bu, onların maceracı olma vasıflarını ortadan kaldırmaz.”
Belli bir
süre, şimdi olduğu gibi çıkar hesabı
yapanların desteği ile parti yönetiminde de kalarak Türkiye Cumhuriyeti’nin,
federatif yapıya sahip, Ilımlı İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürülmesine yardımcı
olmaya çalışabilirler.
Ama bir şeyi unutmamak gerek CHP’nin
değerlerine yürekten inan milyonlar buna izin vermezler.
Bu milyonlardan söz ederken; bunu sadece bugüne kadar CHP’ye oy verenleri
kast ederek söylemiyorum. Başka partilere oy vermiş olsalar da Atatürk’ün ve
Cumhuriyetin değerlerine inan milyonları kast ediyorum.
Bu milyonlar bölünme Anayasasının
yapılmasına katkı verenleri, Sevr’i hayata geçirmeye yardımcı olmaya çalışanları
hiç affetmeyecektir.
AKP
İktidarının bu kadar fütursuz davranmasına sebep olanlar bunlardır. CHP’nin bugünkü
yönetimi bölücü BDP ile birlikte AKP İktidarının payandası olmaktadır. Bu
tutumun hesabını tarih önünde veremeyeceklerdir.