3 Temmuz 2011 günü başlayan süreç, Özel
yetkili Mahkeme’nin 2 Temmuz 2012 de verdiği Kararla da bir aşamaya geldi. Mahkeme kararı Yargıtay
incelemesinden geçmediği için süreç henüz tamamlanmadı ama, hiç olmazsa tutuklu
sanık kalmadı.
Yargılama tarihimizde ender görünen
olaylar yaşandı. Mahkeme Başkanı, basına yansıdığı kadarıyla sanıklara
“Hakkınızı helal edin” gibi alışık olunmadık sözler söyledi.
Bunlar çok önemli değil, beni gerek Aziz
Yıldırımın ve gerekse Fenerbahçe camiasının bu süreçteki tutumu, ülkem adına
umutlandırdı.
Olayların yaşanmaya başladığı ilk günden
mahkeme kararını açıklandığı güne kadar, gerek Aziz Yıldırım’ın ve gerekse Fenerbahçe camiasının onurlu
duruşu her türlü takdirin ötesindedir.
Camia, olayın ilk gününden beri bunun
Fenerbahçe “Cumhuriyeti”ni ele geçirme operasyonu olduğunun bilincinde olarak davrandı.
Eğer Fenerbahçe camiası, bu kulübü tarikatçılara teslim etselerdi, bu
olaylar yaşanacak mıydı?
Hayır; yaşanmayacaktı.
Bütün bu süreçte Fenerbahçe Camiası, kulübüne ve yöneticilerine herkese
örnek olacak şekilde sahip çıktı.
Süreçte Türk basının tutumu da içler
acısıydı. Kulaklarına her fısıldananını, bu haberi kendilerine verenin, bu haberin yayınlanmasında doğrudan veya dolaylı bir menfaati var mı?
Diye düşünmeden YÜZ KÜSUR YILLIK BİR
CAMİAYAYI linç etmek için yayın
yaptılar.
Son yılların moda değimiyle de tam bir
“Yargısız infaz” yaptılar.
Bir an için “ama mahkûmiyet kararı
çıktı” diyenler olabilir. Henüz daha gerekçeli karar yazılmadığı için, karar hukukçular tarafından irdelenmeye
başlanmadı. O aşamaya gelindiği zaman kararın çok su kaldıracağı görülecektir.
Gönül
isterdi ki,Cumhuriyetin bir kalesini ele geçirme çabasına karşı bu dik duruşa,
Galatasaray gibi Çanakkale zaferine Lise 11 ve 12. Sınıfı öğrencilerini gönüllü
olarak gönderip sadece dördünün sağ döndüğü Galatasaray Camiası da destek
verseydi.
Zira birinin büyüklüğünün sebebi
diğerinin varlığı ile ortaya çıkan bu kulüpler, birinin sıkıntılı gününden diğerinin
istifade etmeyi, kendi şanla ve şerefle dolu tarihlerine yakıştıramamaları
gerekirdi.
Ama maalesef Galatasaray Kulübü’nün bir
kısım yöneticileri bu duruşu gösteremediler. Ama bütün buna rağmen öyle
mektepli Galatasaraylılar gördüm ki; bunlar kendi yöneticilerinin tutumlarından
rahatsız olduklarını ifade etmişlerdir.
Çok iyi bir Galatasaraylı olduğu
tartışmasız Prof. Dr. Köksal Bayraktar hocanın, Sayın Aziz Yıldırım’ın
savunmasını üstlenmesi salt bir profesyonel meslek icrası olarak düşünülemez.
Onun bu davranışı, yüz yılı aşmış ezeli bir dost ve rakip olmanın yarattığı
sıcaklığın ve dayanışmanın güzel bir
örneğidir.
Fenerbahçe camiası bu sıkıntılı
günlerinde Cumhuriyete ve Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmıştır.
Ama bundan sonra görev daha da ağırdır.
Aziz Başkan ve diğer yöneticilerin tahliyesi ile bu görev bitmemiştir. Tam
aksine şimdi hepsine düşen görev çok daha büyük bir coşku ve aşkla Cumhuriyete
ve Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmak zorundadırlar.
Fenerbahçe Camiası her bulduğu fırsat ve
ortamda Cumhuriyete, Cumhuriyetin değerlerine sahip çıktığını göstermek
zorundadır. Bunu yaparak bu ülkenin sahipsiz olmadığını, diledikleri her şeyi
yapabileceklerini zannedenlere göstermek durumundadırlar.
Bunu yaparken de, eğer aralarına sızmış
veya sızdırılmış Cumhuriyetin temel değerleriyle sorunları olanlar var ise, ki
maalesef olduğuna inanıyorum, onları da biran evvel aralarından uzaklaştırmak
zorundadırlar.
Nasıl bu Büyük Türk Milleti, Cumhuriyeti
kan, göz yaşı ve alın teriyle kurmuşsa, aynı şekilde bu camianın üstüne bu
kadar yoğun ve vicdanları sızlatacak şekilde baskı kurulurken, sportif olarak
katılınılan branşlarda yarışan sporcuların gösterdikleri başarılarda, ancak
büyük camiaların sporcularına yakışır.