9 Mayıs 2012 Çarşamba

TAYYİP BEY TRİBÜNLERE OYNUYOR



Türk Basınında birkaç gün önce  Tayyip Erdoğan’ın İtalya’nın önemli gazetelerinden biri olan Corriera Della Sera Gazetesine verdiği demeçte, “BUGÜNE KADAR SURİYE HÜKÜMETİNE SABIRLI DAVRANDIK ANCAK SINIRIMIZDA HATA YAPMAYA DEVAM EDECEK OLURLAR İSE NATO ANDLAŞMASININ 5. MADDESİNİN ÖNGÖRDÜĞÜ ADIMLARI ATARIZ” dediği yer aldı.
Sayın Başbakan bu sefer laik bir ülkede tek din söyleminde yaptığı gibi dil sürçmesi diyemedi. “Bir hanımefendiye yakışmadı söylemediğimi manşet yapmış, zaten metinde de böyle bir şey yok” dedi.
İtalyanca bilenler var olduğunu söylüyorlar.
Başbakan’ın Suriye konusunda bugüne kadar Türk Basının da çıkan açıklamalarına bakarsanız Corriera Della Sera’nın yazdıkları hiç de şaşırtıcı değil.Buna benzer açıklamaları defalarca yapmıştı.Söylenmemiş bir şey yazılmış gibi görünmüyor.
Aslında Başbakan  NATO Antlaşmasının 5. Maddesinin  tek bir ülkenin talebiyle otomatik olarak işleyen bir mekanizma olmadığını bilir, en azından biz biliyor kabul ederiz.
NATO’nun böyle bir harekat yapması üye  ülkelerin oy birliği ile alacakları bir kararla olabilir.
Böyle bir kararın çıkması en az bugün için askeri ve siyasal nedenlerle zor görünüyor.
Askeri nedenlerle zor görünüyor.Zira Emre Kongar son kitabı “ABD’nin Siyasal İslam’la Dansı” başlıklı kitabında, ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Martin Dempsey’in bir açıklamasına yer vermiş. Bu açıklamaya göre, “Suriye’ye karşı uzun vadeli veya sürekli bir hava harekatının zorluklar içerdiğini, çünkü Suriye’nin hava savunma sistemlerinin Libya’nınkilerden 5 kat daha sofistike, kimyasal ve biyolojik silah stokunun da Libya’nınkinden 10 kat daha büyük olduğunu, Suriye’nin hava savunmasını etkisiz hale getirmenin, uzun zaman dilimini ve önemli sayıda uçağı gerektireceğini de” söylemiş.
Bu açıklamadan çıkan sonuç, Suriye ile girilecek bir sıcak çatışma, daha çok şehit, ekonomide büyük çöküntü ve hepsinden daha önemlisi ayrılıkçı Kürtlerin ellerini ovuşturarak beklediği iç ayaklanma ortamını doğuracaktır.
Başbakan’ın geçmiş dönemlerde yaptığı açıklamalara bakarsak, sanki Türkiye orada NATO veya BM kararı beklemeden, nerdeyse 1996 Adana mutabakatına dayanarak, Suriye tarafından bizim tarafa kurşun sekmesi olursa müdahale edebileceğimizi, insani yardım koridoru açabileceğimizi söylüyordu. Bu söylemlerde bulunurken ne BM ve ne de NATO lafını etmiyordu.
Ama askeri gerçekler önüne serilince düne kadar  attığı “kulak çeken büyük ağbi” havasını artık atamayacağın anlayınca da geri adım atmak mecburiyetinde kaldı.
O zaman  NATO’nun arkasına sığınmaya  başladı, NATO’dan talepte bulanacağız diye.Tam bir tribüne oynama, hani sizin vizyonunuz çok genişti, hani siz Osmanlı artığı ülkelerin büyük abisi olacaktınız.
Aslında Türkiye’deki ayrılıkçılar, Kuzey Irak Kürt yönetimi ve İsrail Suriye’ye bir askeri müdahaleyi çok isterler, zira böyle bir askeri müdahale uzun ve kanlı bir boğazlaşmanın da sonunda başarıya ulaşsa bile Suriye ikiye üçe bölünür.
Kuzey Irak, kendisine hudut Suriye’de kurulacak bir benzer Kürt bölgesi sonucunda Akdenize çıkar. Kuzey Irak petrolleri İsrail’in Hayfa limanına ve tabii Trablus’a Türkiye’den geçmeyen bir güzergahtan geçerek iner.
Bundan İsrail ve Kuzey Irak Kürt Yönetimi  kazançlı çıkar. İsrail kendisi için güvenli, sürekli ve bir anlamda daha ucuz petrol sağlamış olur.
Kuzey Irak Kürt Yönetimi de, petrol ihracatında Türkiye’ye bağımlı olmaktan kurtulur.
ABD ve AB de İran’ın o hatta müdahalesin kesmiş olurlar.
Böyle bir operasyonda tek kaybeden ülke Türkiye olur, hem ülkesi bölünür ve hem de kendisinden toprak kopartmış bir ülkeye petrol konusunda muhtaç olur.