Türk Basınında birkaç gün önce Tayyip Erdoğan’ın İtalya’nın önemli
gazetelerinden biri olan Corriera Della Sera Gazetesine verdiği demeçte,
“BUGÜNE KADAR SURİYE HÜKÜMETİNE SABIRLI DAVRANDIK ANCAK SINIRIMIZDA HATA
YAPMAYA DEVAM EDECEK OLURLAR İSE NATO ANDLAŞMASININ 5. MADDESİNİN ÖNGÖRDÜĞÜ
ADIMLARI ATARIZ” dediği yer aldı.
Sayın Başbakan bu sefer laik bir ülkede
tek din söyleminde yaptığı gibi dil sürçmesi diyemedi. “Bir hanımefendiye
yakışmadı söylemediğimi manşet yapmış, zaten metinde de böyle bir şey yok”
dedi.
İtalyanca bilenler var olduğunu
söylüyorlar.
Başbakan’ın Suriye konusunda bugüne
kadar Türk Basının da çıkan açıklamalarına bakarsanız Corriera Della Sera’nın
yazdıkları hiç de şaşırtıcı değil.Buna benzer açıklamaları defalarca yapmıştı.Söylenmemiş
bir şey yazılmış gibi görünmüyor.
Aslında Başbakan NATO Antlaşmasının 5. Maddesinin tek bir ülkenin talebiyle otomatik olarak
işleyen bir mekanizma olmadığını bilir, en azından biz biliyor kabul ederiz.
NATO’nun böyle bir harekat yapması üye ülkelerin oy birliği ile alacakları bir
kararla olabilir.
Böyle bir kararın çıkması en az bugün
için askeri ve siyasal nedenlerle zor görünüyor.
Askeri nedenlerle zor görünüyor.Zira
Emre Kongar son kitabı “ABD’nin Siyasal İslam’la Dansı” başlıklı kitabında, ABD
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Martin Dempsey’in bir açıklamasına yer vermiş. Bu
açıklamaya göre, “Suriye’ye karşı uzun vadeli veya sürekli bir hava harekatının
zorluklar içerdiğini, çünkü Suriye’nin hava savunma sistemlerinin
Libya’nınkilerden 5 kat daha sofistike, kimyasal ve biyolojik silah stokunun da
Libya’nınkinden 10 kat daha büyük olduğunu, Suriye’nin hava savunmasını etkisiz
hale getirmenin, uzun zaman dilimini ve önemli sayıda uçağı gerektireceğini de”
söylemiş.
Bu açıklamadan çıkan sonuç, Suriye ile
girilecek bir sıcak çatışma, daha çok şehit, ekonomide büyük çöküntü ve
hepsinden daha önemlisi ayrılıkçı Kürtlerin ellerini ovuşturarak beklediği iç
ayaklanma ortamını doğuracaktır.
Başbakan’ın geçmiş dönemlerde yaptığı açıklamalara
bakarsak, sanki Türkiye orada NATO veya BM kararı beklemeden, nerdeyse 1996
Adana mutabakatına dayanarak, Suriye tarafından bizim tarafa kurşun sekmesi
olursa müdahale edebileceğimizi, insani yardım koridoru açabileceğimizi
söylüyordu. Bu söylemlerde bulunurken ne BM ve ne de NATO lafını etmiyordu.
Ama askeri gerçekler önüne serilince
düne kadar attığı “kulak çeken büyük
ağbi” havasını artık atamayacağın anlayınca da geri adım atmak mecburiyetinde
kaldı.
O zaman NATO’nun arkasına sığınmaya başladı, NATO’dan talepte bulanacağız diye.Tam
bir tribüne oynama, hani sizin vizyonunuz çok genişti, hani siz Osmanlı artığı
ülkelerin büyük abisi olacaktınız.
Aslında Türkiye’deki ayrılıkçılar, Kuzey
Irak Kürt yönetimi ve İsrail Suriye’ye bir askeri müdahaleyi çok isterler, zira
böyle bir askeri müdahale uzun ve kanlı bir boğazlaşmanın da sonunda başarıya
ulaşsa bile Suriye ikiye üçe bölünür.
Kuzey Irak, kendisine hudut Suriye’de
kurulacak bir benzer Kürt bölgesi sonucunda Akdenize çıkar. Kuzey Irak
petrolleri İsrail’in Hayfa limanına ve tabii Trablus’a Türkiye’den geçmeyen bir
güzergahtan geçerek iner.
Bundan İsrail ve Kuzey Irak Kürt
Yönetimi kazançlı çıkar. İsrail kendisi
için güvenli, sürekli ve bir anlamda daha ucuz petrol sağlamış olur.
Kuzey Irak Kürt Yönetimi de, petrol
ihracatında Türkiye’ye bağımlı olmaktan kurtulur.
ABD ve AB de İran’ın o hatta müdahalesin
kesmiş olurlar.
Böyle bir operasyonda tek kaybeden ülke
Türkiye olur, hem ülkesi bölünür ve hem de kendisinden toprak kopartmış bir
ülkeye petrol konusunda muhtaç olur.