Belli bir süreden beri, bir kısım
kişiler İsmet Paşayı sevmediklerini söyleyerek veya daha ileri giderek ona
faşist diyerek, hakaret ederek prim
yapacaklarını düşünmektedirler.
Elbette belli ölçüler içinde kalmak kaydiyle
demokrasilerde herkes eleştirilebilinir. Bu çok da doğal ve sağlıklı bir
şeydir.
Eleştirilen, hakarete uğrayan İsmet Paşa kimdir?
İsmet Paşa harp meydanlarının muzaffer
komutanı, Lozan’ın büyük diplomatı. Dünya’da bir eşi olmayan, 1946 seçimi öncesinden
başlayarak, çevresindekilerin vaz geçirmeye çalışmalarına rağmen ve
kaybedeceğini bile bile, ülkesini çok partili hayata geçirerek, elleriyle rejim
değişikliğini yapan insandır.
1923 ten itibaren önce büyük önderin
yanında ve emrinde ikinci adam, 1938 den itibaren de tek başına bu ülkenin
kaderini elinde bulundurmasına rağmen iktidarı muhaliflerine devir etme
yürekliliğini gösterebilen bir siyaset ve devlet adamıdır.
Kendi mutlak iktidarı döneminde
hazırlanan seçim kanunun sonuçlarına saygı göstermesini bilen, iktidarı devir
etmemesi yönündeki ısrarlara, “Hayattayken görmek istiyorum, yaşayarak göreceğiz”
diyebilen bir şahsiyettir.
Bir dönem omuz omuza bu ülkenin
bağımsızlığı için mücadele ettiği uzun zaman da karşı karşıya geldiği siyasi
rakibi Celal Bayar ve arkadaşlarına, bu
ülke yönetimini devir edeceğini, yani seçimi kaybedeceğini anladığı zaman ve
henüz daha ülkenin en güçlü insanı iken,
ne kendisi, ne ailesi için hiçbir şey istememiştir, ama ülkesinin mutluluğu
için bir tek şey istemiştir.
O da laikliğin muhafaza edilmesidir.
“İhtilal devrinden kanun devrine girdik.
Evvelce vatandaş hakları yalnız kanunda yazılırdı ve biz onu istediğimiz gibi tatbik ederdik.
Atatürk devrine dönemeyiz .Vatandaş hakkını istediği gibi alacaktır.Reyini istediği gibi kullanacaktır” sözü sadece söylemiş olmak için söylenmiş bir
söz değildir.
Hiçbir tek parti rejiminde, iktidarı
elinde bulunduranların, Yargıtay Başkanının Başkanlığında, iki üyesi Yargıtay,
iki üyesi Şura-ı Devlet (Danıştay), dört
üyesi üniversitelerden, üç üyesi de baro temsilcilerinden oluşan bir tarafsız kurula seçim kanunu
hazırlattığını tarih yazmamıştır.
Hazırlattığı seçim kanunun, kendisini
iktidardan düşürmesi karşısında “neticeyi saygıyla karşılama” sı BÜYÜK BİR DEVLET ADAMININ DAVRANIŞ
TARZIDIR.
Diğer bir deyişle, sabık Cumhurbaşkanı
olmayı, demokratik yaşamın doğal bir
sonucu olarak kabullenmiştir.
Ondan iktidarı devir alan iktidarın
güçlü adamı Adnan Menderes, onun kadar demokrasi oyunun kurallarına saygı
gösterdi mi?
Hayır.
İşte bugün yaşadıklarımızı, o gün
yapılması gerekenler zamanında yapılmadığı için yaşıyoruz.
O gün sabık Cumhurbaşkanı olmayı içine
sindirebilen İsmet Paşadan görevi devir alanlar, kanun devletinden bir adım
daha ileri gidip, onlarda hukuk devletini yaşama geçirebilselerdi, bugün bu
yaşadıklarımızı yaşar mıydık?
Tek parti yöneticilerinin bile içine
sindirebildikleri muhalefetten rahatsızlık duymasalardı, “dikensiz gül bahçesi” yaratma hevesine kapılarak, aynen bugün
olduğu gibi, kendisine uygun basın, kendisine uygun yargı yaratma hevesine
kapılmasalardı, bugün bu yaşadıklarımızı yaşar mıydık?
Demokrasilerin yerleşebilmesi için
“sabık” başbakan olmayı içe sindirebilmek gerekir.
Demokrasilerde en tehlikeli şey,
iktidarı elinde bulunduranların, her söylenenin
altında demokrasi karşıtı bir şeyler aramalarıdır.
Bir iktidar, kendisini her eleştireni
düşman belleyip, onların demokratik tepkilerine en sert, en kaba şekilde cevap
vermeye başlarsa, bu kendisinden başka doğru düşünen insan kalmadığı, bu ülke için
en iyi düşünenin kendisi olduğu
düşüncesine kapıldığını yani megalomanlaştığını gösterir.
İşte demokrasi için asıl büyük tehlikede
budur.