Hürriyet Gazetesi’nde Ahmet Hakan çok
doğru olarak, AKP nin yanlış söylem ve politikaları ile herhangi bir siyasi
partiye angaje olmamış büyük halk kitlelerinde rahatsızlık yarattığını, ancak
bu rahatsızlığı duyan kitlenin Kemal
Kılıçdaroğlu’nu görünce de tekrar AKP’ye döndüğü tespitini yapmış.
İşte CHP’nin bugünkü sorunu demokrasinin
teminatı olan bu geniş kitlelerde ve özellikle de gençlerde ve kadınlarda bir heyecan, bir umut yaratamamasıdır.
Toplum 1970 li yıllarda da bu kadar
muhafazakârdı. Siyasal iktidar tarafından din istismarı o günde yapılıyordu.
Ancak CHP bugünün aksine hiç de “dini söylemler kullanırsak muhafazakâr
kesimden oy alırız” aymazlığını
yapmıyor, ama kendi ideolojisini geniş halk kitlelerine bire bir
anlatıyor gençlerin ve kadınların umudu oluyordu.
O gün parti yönetiminde çok tutarlı,
genç bir kadro vardı. 1973 den itibaren inceleyin, bu genç ve nitelikli insanlar
Partisinin programını en küçük köy kahvesinden başlayıp, yüz binlerin toplandığı
açık hava toplantılarında insanlara anlatıyorlardı.
Bunu yaparken de partinin tarihine,
geçmişine hiç saygısızlık etmedikleri gibi, bu ülkenin kuruluş felsefesinden de
en ufak bir taviz vermiyorlardı.
O insanlar, ABD’ye gidip, 1 Mart
tezkeresinde olduğu gibi, bu
davranışımız bir daha olmaz demiyorlar, tam aksine Anadolu insanın haşhaş ekip
ekmeyeceğine biz karar veririz, uluslar arası antlaşmalardan kaynaklanan
haklarımızı sonuna kadar kullanırız,
diyorlardı.
Tabii onlar bunu söyleyebiliyorlardı. Zira
onların partiyi yönetirken ki tek
kıstasları, CHP’nin anti-emperyalist özelliğini öne çıkarıp, halkın gerçek
iktidarını kurmaya çalışmaktı.
O tarihte partiyi yönetenlerin
etraflarında, kaliteli çalışma arkadaşları vardı. O bakımdan CHP yükselen bir
değerdi.
O tarihte Tayyip Erdoğan’ın söylediğinin
aksine CHP gerek 73 gerekse 1977
seçimlerinde birinci parti olmuştu, hem de Tayyip Beyin 2002 ve 2007
seçimlerinde aldığı oy oranlarıyla.
Ama bugün maalesef CHP toplumda bir
güven ve heyecan yaratamıyor.
Küçük kalmayı, herkesi dışlamayı marifet
saymak ne kadar yanlış ise, benzemeyenlerin bir araya gelmesinden de büyüme
çıkacağını düşünmekte o kadar yanlıştır.
Kemalist ile anti-Kemalist’in, üniter devletten yana olanla, federasyon
savunucusunun, ekonomiye gerekirse halkın mutluluğu için devletin müdahale
edebileceğini düşünenle, buna safsata diyen liboşların, aynı partide ve de
özellikle de CHP içinde barınmalarından güç mü doğar, güçsüzlük
mü?
Böyle bir parti kitleleri inandırıp, bir
heyecan yaratır mı?
Güven verebilir mi?
İktidara Ulaşabilir mi?
Hadi ulaştı diyelim, başarılı olabilir
mi?
Toplumdaki CHP’ye olan inançsızlığın ve güvensizliğin en
büyük göstergesi gençlerin yukarıda saydığım nedenlerden ötürü partiden uzak
durmalarıdır.
Çünkü biz onlara sadece pankart asan,
mitingde güvenliği sağlayan bir grup olarak baktığımız gibi söylemlerimizle de onlarda
bir güven ve heyecan yaratmıyoruz.
Halbuki toplum hızla değişiyor. Ama
enerjileri, yeni teknolojilere yatkınlıkları ve dolayısıyla da yeni bilgilere
en çabuk ulaşabilen bu büyük enerjiyi biz, her türlü karar ve uygulama
sürecinin dışında tutuyoruz.
Bu yanlıştan süratle dönmeliyiz, şekilde
değil esasta gençleri karar ve uygulama süreçlerinin içine katmalıyız.
Yıllardır unuttuğumuz, (bir kısmımızın
da işine gelmediği için unuttuğu) partinin yapısı ve o yapının yansıttığı
toplumsal tabandır.
Bir siyasal partide asıl önemli olan
program değil, o yapının yansıttığı toplumsal tabandır.
Rahmetli Ahmet Taner Kışlalı’nın bir
makalesinde yazdığı gibi, “sağlıklı bir yapının ilk ve temel öğesi ise sağlıklı
bir üye sistemidir. Özellikle sol bir partide, asıl önemli olan üye sayısı
değil, üyelerin bilinç ve etkenlik düzeyidir.”
Bakın bakalım üyelerinizin kaçta kaçı
programınızın ana çizgilerini biliyor ve bulunduğu ortamda savunabiliyor.
İşte bunlar yapılmadan, kadın ve gençlik
kotaları koyarak halkçı bir parti olacağınızı düşünüyorsanız , büyük yanılgı
içindesiniz, bu nedenle de size kimse inanmıyor.