Hafta sonunda oynanan Fenerbahçe
Galatasaray süper finalinden sonra çıkan olayları hoş görmek mümkün değildir.
Yaşanan olaylar üç beş fanatiğin
çıkardığı olayların çok ötesinde toplumsal bir olay haline gelmiştir.
Ancak sporda şiddet bir günde ortaya çıkmadı.
Yıllar önce, bugün kanlı bıçaklı hale
gelen kulüplerin seyircileri yan yana, omuz omuza oturarak maç seyrederler en
ufak bir taşkınlıkta olmazdı.
Bu olayın asıl sorumlusu Türk sporu bu
çirkinliğe sürüklenirken kılını bile kıpırdatmadan, zamanında gerekli
tedbirleri almayan siyasal iktidarlardır.
Evvela, insanların yan yana maç
seyretmesi için gerekli şartların
ortadan kalkışını seyredip, gerekli tedbirleri almayanlar, çok büyük bir iş yapıyormuşçasına,
rakip takım seyircisini kısıtlı sayıda
ve ayrı yerde oturtmaya başladılar.
Bir kısım kendini bilmez, rakip takımın
sahasına maç seyretmeğe giderken, bindikleri araçlara zarar verdikleri ve o
araçların içinde “döner bıçakları” çıktığında, buna da seyirci kaldılar.
Stadlarda koltuklara, ortak kullanım alanlarına
zarar verilirken bunları tepkisiz seyirettiler.
O tarihte bununla ilgili bir yasal
düzenleme yapılamaz mı idi?
Elbette yapılabilinirdi, ama yapılmadı.
Ne yapıldı, üç bucuk çapulcuya teslim
olundu, maçlara seyirci olarak hangi takımın sahasında maç oynanıyorsa sadece o
takımın seyircisi alındı.
“Okullar
olmasa Maarifi ne güzel yönetirdim” diyen Osmanlı Nazırı mantığı, Cumhuriyet Türkiye’sinde spor alanlarında
hayata geçirildi.
Bunu yapanlara da “Vali”, “Emniyet
Müdürü”, “spor yöneticisi” dendi.
Son olarak on yıldır bu ülkeyi tek başına yöneten AKP
İktidarı, temelinde dostluk kardeşlik ve uygarca yarışma olması gereken spora
siyaseti de bulaştırdı.
Zira Tayyip Erdoğan’a kadar, hiçbir siyasi iktidar bir spor kulübünü ele
geçirme, yönlendirme teşebbüsünde bulunmadı. O kadar bulunmadılar ki,
Galatasaray Kulüp Başkanı bir Senatörken, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Başbakanken
bile siyaset bu kulüplere egemen kılınmadı
Fenerbahçe camiası, iktidara yandaş bir
cemaatçiye teslim edilmedi diye, 3
Temmuz 2011 tarihinden buyana, manevi işkenceye maruz bırakıldı.
Sporun insan hayatına bu kadar girdiği,
büyük ekonomik bir faaliyet haline geldiği ortamda, yazılı ve görsel basında,
küme düşürülmekten tutun, puan silineceğine kadar her türlü spekülasyon
yapıldı.
Hazırlık soruşturmasının gizliliği bir
yasal zorunlulukken, camiadan öç almak için dosya içinde var olduğu iddia
edilen hayali telefon tapeleri basına sızdırıldı.
Bu
çirkinlikler ele geçirilemeyen Fenerbahçe Kulübü zarar görüyor diye
mutluluk içinde seyredildi.
Olanlar Fenerbahçe Kulübüne zarar
veriyor diye, varlıklarını, büyüklüklerini aslında birbirlerine borçlu olan,
diğer büyük kulüplerin kifayetsiz
muhteris yöneticileri de, bu çirkinliklerin üstüne benzin döktüler. Yangına
körükle gittiler.
Kazanılan kupa Galatasaray’ın anasının
ak sütü gibi hakkıdır.
Ortam bu kadar gerilmişken, Federasyon
kupa merasiminin kazanan takımın kendi sahasında BİR GÜN SONRA YAPILACAĞINI
İLAN ETSEYDİ şampiyonluğun değerimi düşecekti? Elbette hayır.
Ama işte basiretli saygın yöneticilik,
olayları önceden görüp ona göre karar alabilmektir.
Aslında son olayların tek sorumlusu
Tayyip Erdoğan ve şürekasıdır.
Fenerbahçe Kulübü istenildiği gibi bir
tarikatçıya teslim edilseydi, hiç bu işler bu kulübün başına gelecek,toplum bu
kadar gerilecek miydi?
Cevabı tek kelime ile “HAYIR”
Ancak, bu olay bir gerçeği insanların beynine
silinmemek üzere kazıdı.
Buda
Fenerbahçe camiasının çok büyük olduğu gerçeğidir.
Fenerbahçe camiası, bu muhteşem
dayanışma duygusuyla bu sıkıntılı günleri de atlatır. Ama kendi siyasi
çıkarları uğruna bu kulübe bu kötülüğü yapanlar bilecek ki, orası Atatürk’ün
kulübü. Atatürk’ün kurduğu hiçbir kurumu tamamıyla ele geçiremezler.Bazıları
şekillendirildi zannedilse de eninde sonunda geri alınır.