13 Mayıs 2012 Pazar

27 NİSAN MUHTIRASI CHP'YE KARŞI VERİLMİŞTİR



Türkiye’de  uzun süreden beri darbelerle hesaplaşılıyormuş gibi yapılarak Türk Silahlı Kuvvetleri yıpratılmak istenmektedir.
Ordunun yönetime fiilen el koyduğu 12 Eylül 1980 darbesinden buyana otuz yılı aşkın bir süre geçmiş, bu süre içinde gücü elinde bulunduran askerler görev başınayken yani ellerinde tank, top, tüfek, uçak varken darbe yapmamışlar ama darbe planları yapmışlar.
Hakikaten fıkra gibi.
Bugüne kadar yukarıda da söylediğimiz gibi bir çok general görevlerinden ayrıldıktan yıllar sonra “siz darbe planlamışsınız” iddialarıyla tutuklandılar.
Hukuki tarafını burada tartışmak istemiyorum.Çünkü bana ayrılan yer buna yetmez.
Ama ister iktidarda olalım, ister muhalefette çifte standard uygulamasını çok severiz.
Muhtıracı generalin yaptığı açıklama işimize geliyorsa, onu hemen taltif ederiz. Değil muhtıra vermek, görevinin gereğini yapan, aldığı emri uygulayanı da darbeci diye içeri tıkarız.
Hatırlanacağı üzere 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında, AKP kendi dayattığı Cumhurbaşkanı’nı Anayasaya aykırı bir seçim yöntemiyle TBMM’ne  seçtirmeye çalışmıştı.
CHP de Anayasanın kendisine verdiği hakkı kullanarak bu seçimi Anayasa Mahkemesi’ne götürmüştü.
Mahkemenin karar verme süreci içinde Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde, sonradan siyasi hayatımızda “e muhtıra” olarak anılacak bir bildiri yayınlandı.
Bildiri ilk bakışta sanki CHP’nin açtığı davaya destek verir mahiyette idi.
İyi bir kurmay zekasıyla da yazılmadığı anlaşılan bu bildiri hakkında dönemin Genelkurmay Başkanı, sonradan, açıklamayı  kendisinin kaleme aldığını, bunun bir muhtıra olduğunu belirtti.
   Bana göre bu sözde muhtıra, CHP’nin açtığı davayı  kamu vicdanın da sakatladığı, dolayısıyla da AKP’nin işine yaradığı için AKP İktidarı tarafından bugün hiç tartışılmadığı gibi de üstü örtülmeye çalışılmaktadır.
Zira, bu işleri çok yakından takip etmeyen, etmesi de beklenmeyen geniş halk kitleleri, Anayasa Mahkemesi’nin davayla ilgili verdiği kararı,  askerlerin baskısı ile verilmiş gibi algıladı.
Bugün kahramanlık nutukları atan İktidar Partisi’nin Genel Başkanı o gün kılını bile kıpırdatmadı, zira bu saçmalık çok işine yarıyordu.
Çünkü, mağduru oynayarak prim yapacaktı. Bu kadar demokrasiden yana olduğunu söyleyen bir Başbakan’ın ve başında olduğu hükümetin yapması gereken, o Genelkurmay Başkanı’nı o sabah disiplinsizlikten önce emekli edip ve hemen arkasından da mahkemeye sevk etmesi gerekirdi, yapmadı. Sadece bir gün sonra “herkes görevini bilsin” gibi bir açıklama yapıldı.
Olayların gelişimi bu sözde “e-muhtıranın” sanki bir danışıklı dövüş olduğu izlenimini vermektedir.
Bu muhtıracı Genelkurmay Başkanı görev süresinin bitimine kadar, yani yasal süresi doluncaya kadar görevde kaldı.   Bu süreç içinde yine siyasi tarihimize “Dolmabahçe görüşmesi” olarak geçen Başbakanla baş başa bir görüşme yaptı ve bu görüşme sonrasında da, Türk devlet geleneğinde bir eşi olmayan bir şekilde “mezara kadar sır olacağı” açıklandı.
Bazı AKP yöneticilerinin sonradan bu muhtıra ile ilgili olarak, büyük bir saflık içinde “bizim oylarımızın %10 artmasına sebep oldu”  şeklinde açıklamalar yapmış olmaları.
 Bu komutanın disiplinsizlikten resen emekli edilmemiş olması, ister istemez akla bu muhtıranın Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı arasındaki özel bir anlaşma neticesinde kaleme alındığını getiriyor.
Böylelikle  AKP’nin tek başına iktidarının devamı sağlanmış olabilir.
    Sonuç olarak 27 Nisan “e-muhtırası”  CHP’ye karşı verilmiştir.CHP’nin bugünkü yetkililerinin yapması gereken, eski yöneticilerini suçlamak yerine, bugünden iktidara geldiklerinde bunun hesabını soracaklarını  açıklamalarıdır.